Müminlerden miyiz?
İNSANLAR ÖNCE İNANIR SONRA İMAN EDER İMAN KALBİNE YAZILIR VE MÜ’MİN OLUR;
KUR-AN-I KERİM DE BU ŞEKİLDE VERİLMİŞ.
O ZAMAN BİZLER MÜ’MİNMİYİZ?
Önce inanan olmalıyız ki işite bilelim;
NEML - 81:Ve mâ ente bi hâdîl umyi an dalâletihim, in tusmiu illâ men yu’minu bi âyâtinâ fe hum muslimûn(muslimûne).Ve sen, körleri dalâletlerinden (çevirip) hidayete erdirecek değilsin. Sen, ancak âyetlerimize inananlara işittirebilirsin. İşte onlar, teslim olanlardır.
İşite biliyorsak davete icabet edenlerden oluruz; işitmiyorsak Rabbimize göre ölü sayılırız.
EN'AM - 36:İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne).
(Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem'î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah'a döndürülür.)
Bu davet nedir? Davet eden kimdir? “Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’inHakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler;RAD-14” RABBİMİZ; başka davet eden var mı? Peygamberimiz Sallahu Vesselam Efendimiz.
KASAS - 87:Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne).
Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
Rabbimiz nebisine ayetleri indiriyor ve emrediyor; Rabbine davet et diyor. Ayette davet etmiş de, insanlardan davete icabet eden yok ki; davete icabet etmiyorsa bu insan sizce Allah’a inanıyor mudur?
RAD - 18:Lillezînestecâbû li rabbihimul husnâ, vellezîne lem yestecibû lehu lev enne lehum mâ fîl ardı cemîan ve mislehu meahu leftedev bih(bihî), ulâike lehum sûul hısâbi ve me’vâhum cehennem(cehennemu), ve bi’sel mihâd(mihâdu).Rab'lerine (Rabbinin emrine) icabet edenler için en güzeli vardır. Ve O'na icabet etmeyenler, yeryüzünde olanların hepsi ve bir o kadarı daha onların olsa, onu mutlaka fidye olarak verirlerdi. İşte onlar; onlar için hesabın kötüsü var. Ve onların barınacağı yer, cehennem; ne kötü bir döşektir.
Davete icabet etmeyen insanlar ölüm geldiği zaman azap çekerler,
MUHAMMED - 27:Fe keyfe izâ teveffethumul melâiketu yadribûne vucûhehum ve edbârehum. Artık melekler onları vefat ettirirken, onların yüzlerine ve arkalarına vuracakları zaman onların halleri nasıl olacak?
İşte Rabbimiz gerçekleri gösteriyor ki Allah'a hepsi yalvarıyor;
İBRÂHÎM - 44:Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin). Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz?
Davete icabet eden ve resule tabi olanlar için demek ki azap söz konusu değil.
Resule tabi olmamız gerekiyorsa yaşayan bir Resul var mı ki?
A'RAF - 35:Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.
Rabbimiz Adem AS dan kıyamete yakın son doğacak çocuğa kadar kendi içlerinden Resul geleceğini söylüyor. “Size ayetleri anlatan” ifadesi de canlı ve o resulün anlatımından öğreneceğimiz bir din.
Bu veli Resuller ayetleri anlattığında, anlattığı ayetlere inanmaları lazım ki İMAN etmiş olurlar.
SECDE - 15:İnnemâ yu’minu bi âyâtinellezîne izâ zukkirû bihâ harrû succeden ve sebbehû bi hamdi rabbihim ve hum lâ yestekbirûn(yestekbirûne).Fakat Bizim âyetlerimize îmân edenler (âmenû olanlar) onlardır ki, (âyetlerimiz) zikredildiği zaman (hemen) secde ederek yere kapanırlar. Ve Rab'lerini hamd ile tesbih ederler ve onlar kibirlenmezler.
Bu inanan ve iman etmiş kişiler sabırlı olmak zorundadır, sonuçta Allah ile beraber olabilmek için
BAKARA - 153: Yâ eyyuhellezîne âmenustainû bis sabri ves salât (salâti), innallâhe meas sâbirîn(sâbirîne). Ey îmân edenler! Sabır ve namazla istiane isteyin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
Aslında Allah'dan Fatiha ile İSTANE denilen Allah'ın özel yardımını isteyen iman etmiş insanlardır.
FATİHA - 5:İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.
İSTİANE : Yalnız Allah'tan(cc) istenen yardım
FATİHA - 6:İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme). (Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet et (ulaştır).
İstiane denilen özel yardım aslında kişiyi hidayete erdirecek irşat makamıdır, Allah'dan istenir çünkü hak olan irşat kapısını tek bilendir.
NAHL - 9:Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
Yani veli resulün anlattığı ayetlerin hepsine hak söz olduğuna iman etmiş, davete icabet etmiş ve Sırat-ı Mustakim üzeri olmak için Allah'a müracaat ediyor. Allah’da bu kişilere ilim verildiği için “İLİM VERİLENLER” diyor.
HAC - 54:Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet edendir.
Bu iman eden kişileri mutlaka Sırat-ı Mustakim e ulaştıracağına söz veriyor; yalnız istianeyi (veli mürşidini) sabır ve namaz (hacet namazı) ile Allah'dan istemesi gerekiyor.
İrşat makamına tabi olursa kalbine de iman yazılır;
Bu iman sahibi olan kişilerin kalplerine iman yazılması gerekmektedir. “ ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi; MÜCADELE-22” Allah bu iman edenlerden Sırat-ı Mustakim üzeri olmalarını istiyor ve Allah'a kul olmalarını istiyor, bunun için “SABIR İLE KILINAN HACET NAMAZINI KILMALARINI” istiyor.
Bu Resullerin Peygamber Efendimiz Sallahu Ve Selem den sonra geleceklerine göre NEBİ olmaları mümkün değildir. Veli Resul veya Allah'ın görevli kıldığı İMAM ismi verilir
Bu İmamların bir görevi de davete icabet eden inanan, iman etmiş kişilerin Allah'ın emri ile hidayete erdirmeleri
SECDE - 24:Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
“Bir veli mürşit şart mı?” derseniz eğer hidayet dini olan dinimizi yaşamak istiyorsanız şart; yoksa dalalette kalanlardan olunur. men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden). Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz; KEHF-17
Bu hidayetçisini ulaşan kişi
FURKAN - 70:İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen). Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) mü'min olur ve salih amel (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet gönderendir).
FURKAN - 71:Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilallâhi metâbâ(metâben).Ve kim (mürşidi önünde) tövbe eder ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, o taktirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah'a ulaşır (hayattayken ruhu Allah'a ulaşır).
İŞTE MÜMİN OLUNAN NOKTAYA GELDİK.
Mü’minler den bahsederken, ayetlerde nefslerini ıslah eden kişiler olarak veriliyor.
NİSA – 124 :Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren). Ve erkeklerden ve kadınlardan kim salih amelde bulunursa, kim salih amel işlerse yani nefsi (tezkiye edici amel) işlerse onlar, mü'minlerdir. İşte onlar, cennete girerler ve onlara zerre kadar, hurma çekirdeğinin lifi kadar zulüm yapılmaz.
Rabbimiz bu ayette hiç zulüm görmez derken, günümüzde İslâmın beş şartını yeterli bulanlar ise cehennemde yanıp çıkacaklarını söylüyorlar. Ayetlerin söylemediği şeyleri söyleyenler Allah ile kul arasına kimse giremez derken, Rabbimiz hidayete erdirecek bir veli mürşitten bahsediyor. Müslümanız derler tarikata karşıdırlar;
CİN - 16:Ve en levistekâmû alet tarîkati le eskaynâhum mâen gadekâ(gadekan).Ve eğer onlar, tarikat üzere olarak (Allah'a) yönelselerdi, onları mutlaka bol su (rahmet) ile sulardık (bol bol rahmet ulaştırırdık) ki.
Şimdi bu düşüncede olanlar Allah'ın dinini mi yaşıyorlar yoksa babalarının dinini mi?
MAİDE – 104 :Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve iler resûlî kâlû hasbunâ mâ vecednâ aleyhi âbâenâ e ve lev kâne âbâuhum lâ ya’lemûne şey’en ve lâ yehtedûn(yehtedûne).
Ve onlara: “Allah'ın indirdiğine (Kur'ân'a) ve Resûl'e (itaate) gelin.” denildiğinde; “Babalarımızı üzerinde bulduğumuz şey (din) bize yeter (kâfi)” derler. Ya onların babaları (bu gerçeklere ait) bir şey bilmiyorlarsa ve hidayete ermemişlerse de mi...?
İnsanların kendi nefslerini söylerler ancak mümin kişiler irşat makamı vasıtası ile Allah onların nefslerini temizler.
CUMA - 2:Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin).Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (resûle tâbî olmadan evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler
Nefslerini tezkiye etme görevi her dönem veli veya nebi resullere verilmiş bir görevdir. Allah'a davete icabet etmiş ve kendisini Allah'a davet eden kişinin sözlerinin, Allah'ın hak sözü olduğuna iman etmiş, Allah'a ruh, veçh, nefs ve iradelerini teslim etmek isteyen; Allah'ın veçhini görmek RÜYET olmak isteyen bu Allah’ı çok seven kişilerin nefslerini Allah ıslah eder.
NİSA - 49:E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). (Habibim), nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Hayır, öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin nefsi tezkiye olmaz). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulüm olunmazlar.
BAKARA - 97:Kul men kâne aduvven li cibrîle fe innehu nezzelehu alâ kalbike bi iznillâhi musaddikan limâ beyne yedeyhi ve huden ve buşrâ lil mu’minîn(mu’minîne).De ki: “Kim Cibril'e düşmansa o zaman (bilsin ki) muhakkak ki O, ellerindeki (daha önceki kitapları) tasdik eden (Kur'ân'ı), Allah'ın izniyle senin kalbine indirdi. (O Kur'ân), mü'minler için bir hidayet (rehberi) ve müjdedir.”
Resul ayet ile konuşur bu ayetler müminlerin nefs kalbindeki karanlıklarının nurlanmasına sebep olur. Bu neden ile ayetler ile insanlara ayetleri anlatan bir resul ancak mü’minlerin nefislerinin kalbini nurlandırır.
TALÂK - 11:Resûlen yetlû aleykum âyâtillâhi mubeyyinâtin li yuhricellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minez zulumâti ilen nûr(nûri), ve men yû'min billâhi ve ya'mel sâlihan yudhilhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), kad ahsenallâhu lehu rızkâ(rızkan). Resûl, âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (salih amel, yani nefs tezkiyesi) yapanları(mü’minleri), karanlıklardan nura çıkarmak için size Allah'ın âyetlerini açıklayarak okur. Ve kim, Allah'a îmân ederse ve salih (nefsi ıslâh eden) amel işlerse onu, içinde ebediyyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere dahil eder (koyar). Allah('ın Zat'ı), onun (resûl) için en güzel rızık olmuştur.
Bu ayetlerin ışığı altında İslâmın beş şartı ile mü’min olunur mu?
EN'AM - 27:Ve lev terâ iz vukıfû alen nâri fe kâlû yâ leytenâ nureddu ve lâ nukezzibe bi âyâti rabbinâ ve nekûne minel mu’minîn(mu’minîne). Ateşin üzerinde durduruldukları zaman görsen. O zaman: “Keşke biz geri döndürülseydik, Rabbimizin âyetlerini yalanlamazdık mü'minlerden olurduk.” dediler.
Her şey bittikten sonra KEŞKE demenin hiçbir faydası olmaz. Faydası olmayan bu Kur-an-ı Kerim dışındaki ilminde bu dünyada bir faydası da olmaz.
Allah'ın davetine icabet eden kişiler Rablerine dört teslim ile teslim olmak isterler, samimi taleplerine karşılık, şüphe ve zandan uzak Allah'a sığınarak Allah'ın tayin ettiği veli mürşit ile Sırat-
Mustakim üzeri Allah'a doğru ilerlerler. Dünya ve ahiret saadeti bu Allah dostları içindir.
YUNUS - 62:E lâ inne evlîyâ allâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne). Muhakkak ki Allah'ın evliyasına (dostlarına), korku yoktur. Onlar, mahzun da olmazlar, öyle değil mi?
YUNUS - 63:Ellezîne âmenû ve kânû yettekûn(yettekûne). Onlar, âmenûdurlar (ölmeden evvel Allah'a ulaşmayı dileyenlerdir) ve takva sahibi olmuşlardır.
YUNUS - 64:Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm (azîmu).Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.
ALLAH VE RESULÜ İNSANLARI ALLAH'A DAVET EDİYORKEN ALLAH’A DOST OLUP DÜNYAYI VE AHRETİ CENNET OLARAK YAŞAMAK İSTEMEZ MİSİNİZ?
UNUTMAYALIM; ALLAH'IN DOSTU OLMAMIZ HALİNDE BİZLERİ, ALLAH'IN AHLAKI İLE TERBİYE ETMEK VE ALLAH ADINA HİZMET EDEN ALLAH'IN ÜLKESİNDE, CENNETİ YAŞAMAMIZI İSTİYOR. GÜZEL DEĞİL Mİ?
EVET UNUTMAYALIM RABBİMİZ SÖYLÜYOR.
AL-İ İMRAN - 139:Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul a’levne in kuntum mu’minîn(mu’minîne). Gevşemeyin ve mahzun olmayın. Eğer mü'minler iseniz mutlaka siz, üstün geleceksiniz.
Allah'a emanet olun.
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.