Doğan KUŞMAN

Doğan KUŞMAN

SEVGİNİN OLMADIĞI YERDE ALLAH YOKTUR

SEVGİNİN OLMADIĞI YERDE ALLAH YOKTUR

SEVGİNİN OLMADIĞI YERDE ALLAH YOKTUR

Şeytan gibi kibirli olmamak için kalbinizdeki sevginin güçlü olması lazım. Eğer kalbinizde sevgi varsa, gözünüzün önünde insanların mutsuz olması, size onlar için bir şeyler yapma isteği verir. İşte Allah o andan itibaren size her türlü yardımı yapar. Çünkü Allah insanların mutlu olmasını ister.

Bir insanın mutluluğu nefsinin kalbine Allah'ın nurunun girmesi ile sağlanır ve bu kalpleri en iyi bilen Allah'a aittir.

RAD - 28:Ellezîne âmenû ve tatmainnu kulûbuhum bi zikrillâh (zikrillâhi) e lâ bi zikrillâhi tatmainnul kulûb(kulûbu).Onlar, âmenûdurlar ve kalpleri, Allah'ı zikretmekle mutmain olmuştur. Kalpler ancak; Allah'ı zikretmekle mutmain olur, öyle değil mi?

 

Rabbimiz; nefsin kalbine nurun girmesi şartını, amenu olan ve zikreden bir kişiye ait olduğunu ve bu kişilerin amenu olan kişilerin de mutlaka Allah'a mülâkî (ruh, fizik, nefs ve iradesi Allah'a teslim) olacağını belirtiyor.

 

Amenu olanlar kimlerdir?

 

HUD - 29:Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. VE BEN ÂMENÛ OLANLARI(Allah'a ulaşmayı dileyenleri) TARDEDECEK (uzaklaştıracak, kovacak) DEĞİLİM. MUHAKKAK Kİ ONLAR, RAB'LERİNE MÜLÂKİ OLACAKLAR (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.

 

Bu dünyada yaşarken Allah'a (ruhunu, veçhini, nefsini ve iradesini) teslim eden yani İslâm üzere olan kişiler ki bu kişiler hidayete ermiş (Allah'a mülâki olmuş) kişilerdir. Allah'a mülâkî olmayı yalanlayanlar zaten Allah'ın ayetlerini de yalanlamışlardır amelleri heba olmuştur ve hidayete eremezler.

 

YUNUS - 45:Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allah’û Tealâ) ,gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). ALLAH'A MÜLÂKİ OLMAYI (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) YALANLAYANLAR, HÜSRANDADIR (nefslerini hüsrana düşürdüler). VE HİDAYETE EREN KİMSE(LER) OLMADILAR (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).    

 

Peki, her zikreden kalbine nur giriyor mu? Rabbimiz belirli şartlara bağlamış, mesela Rabbimiz kimin göğsünü İslam’a şerh etti ise o kişinin kalbi nur üzere oluyor.

 

ZUMER - 22:E fe men şerehallâhu sadrehu lil islâmi fe huve alâ nûrin min rabbih(rabbihi), fe veylun lil kâsiyeti kulûbuhum min zikrillâh(zikrillâhi), ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Allah kimin göğsünü İslâm için (Allah'a teslim için) yarmışsa artık o, Rabbinden bir nur üzere olur, değil mi? Allah'ın zikrinden kalpleri kasiyet bağlayanların vay haline! İşte onlar, apaçık dalâlet içindedirler.

 

Bir insanın teslimlerini tamamlamak için kalbi bir talebi varsa Allah bu kişilerin göğsünü İslâm’a şerh ediyor.

 

EN'AM - 125:Fe men yuridillâhu en yehdiyehu yeşrah sadrehu lil islâm(islâmi), ve men yurid en yudıllehu yec’al sadrehu dayyikan haracen, ke ennemâ yassa’adu fîs semâi, kezâlike yec’alûllâhur ricse alâllezîne lâ yu’minûn(yu’minûne).Öyleyse ALLAH KİMİ KENDİSİNE ULAŞTIRMAYI DİLERSE ONUN GÖĞSÜNÜ YARAR VE (ALLAH'A) TESLİME (İSLÂM'A) AÇAR. Kimi dalâlette bırakmayı dilerse, onun göğsünü semada yükseliyormuş gibi daralmış, sıkıntılı yapar. Böylece Allah, mü'min olmayanların üzerine pislik (azap, darlık, güçlük) verir.

 

Bu ayette bazı kişileri seçiyor, bazı kişileri seçmiyor mu? Seçtiklerinden davetine icabet edenler ki onları mutlaka kendisine ulaştırır. İşte onlar hidayete erenlerdir.

 

HADİD - 26:Ve lekad erselnâ nûhan ve ibrâhîme ve cealnâ fî zurriyyetihimen nubuvvete vel kitâbe fe minhum muhted (muhtedin), ve kesîrun minhum fâsikûn(fâsikûne).Ve andolsun ki, Hz. Nuh'u ve Hz. İbrâhîm'i gönderdik. Ve onların zürriyetlerinden nebîler kıldık. Ve kitap (verdik). Böylece onlardan bir kısmı hidayete erenlerdir ve onların çoğu fasıklardır.  

 

Kendisine ulaşmayanlarsa fasık olarak nitelendiriyor. Bu kişiler Allah'ın kendisine davetine icabet etmemiş kişilerdir. Aslında davet edildiklerini bilirler ama ölüm azabı gelince iş işten geçmiştir ve Allah'a yalvarırlar. Farz olan ama kurtuluşa yeterli olmayan İslâmın beş farzının kendilerini kurtaracağına inanan ve Allah'ın kendisine davet etmesine rağmen icabet etme gereği duymayan kişiler için “ SİZİN İÇİN BİR ZEVAL OLMADIĞINA” yemin eden siz değil misiniz? Diyor   

 

İBRÂHÎM - 44:Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). SENİN DAVETİNE İCABET EDELİM VE RESÛLLERE TÂBÎ OLALIM.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz?

 

Allah'ın kendisine davete icabet etmemiz gerekiyor ki hidayete erelim ve Allah'ın kitabını bizlere bir faydası olsun. Çünkü Kur-an-ı Kerim hidayet kitabıdır.

 

BAKARA - 2:Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn (muttekîne).İşte bu Kitap; O'nda hiç(bir açıdan) şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.

 

Takva sahibi olabilmek için mutla Allah'ın davetine icabet etmek zorundayız ki hem amenu olalım hem de takva sahibi olalım.

 

RUM - 31:Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.

 

Aksi bir düşünce veya tercih bir insanın dünya ve ahiret saadetini yok ediyor.

 

KASAS - 50:Fe in lem yestecîbû leke fa’lem ennemâ yettebiûne ehvâehum, ve men edallu mimmenittebea hevâhu bi gayri huden minallâh(minallâhi), innallâhe lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne).

Bundan sonra eğer sana icabet etmezlerse (senin hidayete erdirme davetine uymazlarsa), bil ki onlar heveslerine tâbîdirler. Allah'tan bir hidayetci olmaksızın (hidayetçiye değil de) kendi heveslerine tâbî olandan daha çok dalâlette kim vardır? Muhakkak ki Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.

 

Demek ki zalim olan kişilerin hidayete ermesi ve mutlu olabilmesi mümkün değil. Bu kişilerin zalimliği başka insanların da mutlu olmasına mani olmalarıdır, bu da insanların hidayetine yani Allah'ın davetine ve Allah'a ulaşıp teslim olmasına engel olan kişilerdir.

 

BAKARA - 27:Ellezîne yenkudûne ahdallâhi min ba’di mîsâkıh (mîsâkıhî), ve yaktaûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yufsidûne fîl ard(ardı) ulâike humul hâsirûn(hâsirûne).O (fasıklar) ki; (kalû belâ günü Allah'a verdikleri) MİSAK'ten sonra Allah'ın ahdini bozarlar. Ve Allah'ın O'na (Allah'a) ulaştırılmasını emrettiği şeyi keserler. (Başka insanların, ruhlarını Allah'a ulaştırmalarına mani olurlar. Ve bu sebeple) yeryüzünde fesat çıkarırlar. İşte onlar (kazandıkları pozitif dereceler negatif derecelerden az olanlar) hüsranda olanlardır.

 

Bunların kalplerinde hayır yoktur. Hasettirler ve iyilik yapan insanları istismar ederler. Kibirlidirler, kimseden yardım ve akıl istemezler. Hainlik ederler ve insanların güvenini sarsar ve birlik beraberliği bozarlar.

  

ENFAL - 23:Ve lev alimallâhu fî him hayren le esmeahum, ve lev esmeahum le tevellev ve hum mu'ridûne(mu'ridûn). Ve Allah, onların (akıl etmeyen sağır ve dilsizlerin) içinde hayır olduğunu bilse (görse) elbette onlara işittirirdi. Ve onlara işittirse bile (onlar), mutlaka dönerlerdi ve onlar yüz çevirenlerdir.

 

Onun için Allah tevhid dinini bozan, insanların dünya ve ahiret saadetini engelleyen; kalplerinde hayır olmayan bu insanları seçmiyor ve onları izni ile hidayete erdirmiyor.

 

 

BAKARA - 213:Kânen nâsu ummeten vâhıdeten fe beasallâhun nebiyyîne mubeşşirîne ve munzirîne, ve enzele meahumul kitâbe bil hakkı li yahkume beynen nâsi fî mâhtelefû fîh(fîhi), ve mâhtelefe fîhi illellezîne ûtûhu min ba’di mâ câethumul beyyinâtu bagyen beynehum, fe hedâllâhullezîne âmenû li mâhtelefû fîhi minel hakkı bi iznih(iznihî), vallâhu yehdî men yeşâu ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).İnsanlar bir tek ümmetti. Sonra Allah, müjdeleyici ve uyarıcı peygamberler beas etti (hayata getirdi, gönderdi). Ve onlarla birlikte insanların aralarında, ayrılığa düştükleri şey hakkında hüküm vermeleri için hak ile kitap indirdi. Kendilerine (apaçık) beyyineler (belgeler) geldikten sonra kendi aralarındaki çekememezlik (ve haset yüzünden) onun hakkında ayrılığa düşenler, sadece kendilerine (kitap) verilenlerdir. Bu sebeple âmenû olan (Allah'a ulaşmayı dileyen) o kimselerin haktan yana ayrılığa düştükleri şeyi (hidayeti) açıklamaları için Allah, Kendi izniyle onları hidayete erdirdi. Allah, dilediği kimseyi Sıratı Mustakîm'e iletir.

 

Hidayete erebilmemiz Allah'ın izni ile olacağına göre, o zaman Allah'a  (ruh, fizik beden, nefs ve iradelerini ulaştırmayı) ulaşmayı dileyen kişilerin, başka insanların da hidayetlerine vesile olmak ve Allah yolunda hizmet vermeyi ihmal etmeyecekleri için, onları Rabbimiz kendi izni ile hidayete erdiriyor.

 

BAKARA - 165:Ve minen nâsi men yettehızu min dûnillâhi endâden yuhıbbûnehum ke hubbillâh(hubbillâhi), vellezîne âmenû eşeddu hubben lillâh(lillâhi), ve lev yerâllezîne zalemû iz yeravnel azâbe, ennel kuvvete lillâhi cemîan, ve ennellâhe şedîdul azâb(azâbi).

Ve insanlardan bir kısmı, Allah'tan başka “eş ve ortak (putlar)” edinenler, onları (eş ve ortak edindikleri şeyleri), Allah'ı sever gibi severler. (Oysa) ÂMENÛ OLANLARIN ALLAH'A OLAN SEVGİLERİ ÇOK DAHA KUVVETLİDİR. Ve zulmedenler, azap görecekleri (azaba uğrayacakları) zaman, bütün kuvvetin tamamen Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın şiddetli azabı olduğunu keşke görselerdi (bilselerdi).

 

Bu Allah'a ulaşmayı dileyen AMENU kişilerin en büyük özellikleri Allah sevgilerinin çok fazla olmasındandır.

 

Diğer insanlarda Allah’ı çok sevdiklerini iddia etseler de bu gerçekler yansıtmaz, bu insanlar da Allah’ı çok sevdiklerini söyleseler de Allah'ın davetine icabet etmezler en azından insanlara karşı dürüst değillerdir ve kendilerini sevmeyenlere karşı Allah'ın istediği gibi davranmazlar.

 

AL-İ İMRAN - 119:Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). (Ey mü'minler)! Siz öyle kimselersiniz ki; onlar, sizi sevmedikleri halde siz, onları seversiniz ve siz Kitab'ın bütününe îmân edersiniz. Onlar, sizinle karşılaştıkları zaman: “Îmân ettik.” derler. Ama tenhada, kendi başlarına kaldıkları zaman size olan öfkelerinden (dolayı), parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizle ölün.” Hiç şüphesiz Allah, sinelerde olanı bilir.

 

O zaman bu kişiler için ne diye biliriz ki? Allah hidayet versin.

 

Ama bu kişilerin sevgisi Allah ve onun resulünden daha çok olan dünya sevgisidir. Bunun için Rabbimiz de uyarıyor.

 

TEVBE - 24:Kul in kâne âbâukum ve ebnâukum ve ıhvânukum ve ezvâcukum ve aşîretukum ve emvâlunıktereftumûhâ ve ticâretun tahşevne kesâdehâ ve mesâkinu terdavnehâ ehabbe ileykum minallâhi ve resûlihî ve cihâdin fî sebîlihî fe terabbesû hattâ ye' tiyallâhu bi emrih(emrihî), vallâhu lâ yehdîl kavmel fasikîn (fasikîne). De ki: “Şâyet babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve zevceleriniz ve aşiretiniz ve kazandığınız mallarınız, kesada uğramasından (satışının durmasından) korktuğunuz ticaret ve razı olduğunuz (hoşunuza giden) evler, Allah'tan ve O'nun resûlünden ve O'nun (Allah'ın) yolunda cihad etmekten size daha sevgili ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin”. Ve Allah, fasıklar kavmini (topluluğunu) hidayete erdirmez.

Allah sevgisi olmayan birisi insanları sever mi? Mümkün değil, o ancak kendi nefsini istedikleri şeyleri sever ve nefsini istedikleri şeyleri yapar ki nefsini ilah edinmiş Allah'ın emirlerini ikinci plana atmıştır

Allah'a çok yalvarın, içinize Allah sevgi koysun, merhamet koysun; o zaman insanlara kötü söz söylemez ve incitemezsiniz, yoksa inancınıza karşı saygısızlık yapmışsınızdır. Kimse sizin dindar olduğunuza inanmaz. Hele ehli tarikseniz bütün kötü sözleri hak etmediği halde mürşidinize söylerler. Bu sözleri söyletenler sizler olursunuz ve söyleyenler ile beraber aynı yere gidersiniz.

Allah'a kul olun ve nefsinizin isteklerini Allah'ın emirlerinin önüne koymayın. Yani eğer Allah'a kul iseniz o zaman yakınınızdakilere ve çevrenizdekilere ihsan davrana bilirsiniz.

 NİSA - 36:Va’budûllâhe ve lâ tuşrikû bihî şeyen ve bil vâlideyni ihsânen ve bizil kurbâ vel yetâmâ vel mesâkîni vel câri zil kurbâ vel câril cunubi ves sâhıbi bil cenbi vebnis sebîli ve mâ meleket eymânukum, innallâhe lâ yuhıbbu men kâne muhtâlen fehûrâ (fehûren). Ve Allah'a kul olun. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın ve ana, babaya ihsanla davranın. Akrabaya, yetimlere, miskinlere, yakın komşuya, yanınızdaki arkadaşa (eşlere), yolda kalmışa ve elinizin altındaki (köle, cariye, işçi)lere de. Hiç şüphesiz Allah, övünen ve kurumlu kimseleri sevmez.

ŞİM Dİ SORALIM İHSANLA DAVRANIYORMUSUNUZ?

ALLAH'A KULMUSUNUZ?

 

İNŞALLAH HEPİMİZİN EVET DEDİĞİ VE GÜZEL GÜNLERİN BERABER YAŞANMASINA VESİLE OLMAMIZ DİLEĞİ İLE.

 

Neden Allah'a hidayet üzeri olmak için yalvarmıyoruz ki? Bunun için Allah'ın tayin ettiği hidayetçiye ulaşa bilmek için Allah'dan hacet namazı ile istemiyoruz ki?

 

Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ilâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir

NE KAYBEDERSİNİZ Kİ? SAMİMİ İSENİZ DÜNYA VE AHİRET SAADETİNİ HAK EDERSİNİZ.   

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Yazılan yorumlar hiçbir şekilde karsmanset.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
2 Yorum
Doğan KUŞMAN Arşivi