İSLÂMIN BEŞ FARZINI YETERLİ GÖRÜYORSANIZ
İSLÂMIN BEŞ FARZINI YETERLİ GÖRÜYORSANIZ;
HİDAYETE EREMEZSİNİZ;
TAKVA SAHİBİ OLAMAZSINIZ;
CENNETE GİREMEZSİNİZ;
Her zaman insanlardan Allah'ın dinini yaşayanlar, kendilerinden önce Allah'ın dinini yaşamış bir kişiden öğrenir. Ama bu kişi gerçekten Allah'ın dinini yaşamış mı? Eğer kendisini dini bilen bir kişi olarak iddiası varsa mutlaka Allah'ın ayetleriyle size dini anlatması gerekir. İyide ayetleri bilmeyen bir kişi nereden bilecek ki karşısındaki kişinin söylediklerini doğru olup olmayacağını?
Her zaman insanlara kendi içlerinden Allah'ın görevli kıldığı veli resuller Kur-an-ı Kerim ayetleri ile gerçekleri anlatır. Fakat insanların çoğu cehenneme gitmekten geri kalmazlar. Kabahat sanki Allah'ınmış gibi söyleseler de Rabbimiz insanların dünya ve ahiret saadeti için üstüne düşeni fazlasıyla yapar; yapar da insanlar öğüt almasını ve düşünmeyi sevmezler
DUHAN - 13:Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn(mubînun).Onlara (her şeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resûlün söylediklerinden) ibret almadılar.
Bize gelmedi diye bilir miyiz? Mümkün değil, herkese mutlaka Allah'ın dinini Kur-an-ı Kerim ayetleriyle anlatılır. Nereden bileceğiz dersek, bileceğimiz bir gün de var.
ZUMER - 71:Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne). Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
Her şeyden önce Allah ile kul arasına kimse giremez inancı sonrada sizi Allah'a davet eden bir Allah'a dostunu kibrimiz nedeni ile kabul etmeyiz. Tevazu sahibi olsak ve söylenen sözlerin delillerini (ayetleri) istesek, araştırsak, başımıza böyle azabın gelmesi söz konusu olmaz. Ama aracı kabul edilmediği için doğruyu öğrenmek mümkün değil, çünkü iblis vesvese ve şüphe ile insanları uzaklaştırır.
A'RAF - 35:Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.
O insanların değer vermediği insan onların kurtuluşları için gerçekleri Kur-an-ı Kerim ayetleri ile anlatır ama çok bilmişler; tecvit ve mahreçsiz konuşuyor diye beğenmez. Rabbimiz kendi içinizden diyor Arap bir kişi demiyor. Bu Allah'ın dostu nasıl nefsinizi ıslah edeceğinizi size öğretecek de dinlemezsiniz ki. Nefsinizi ıslah etmiş olsak Rabbimiz cennetine alacakta, kibrimizden ötürü kovulmuş şeytan gibi oluyoruz.
NİSA - 124:Ve men ya’mel mines sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûnel cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren).Ve erkeklerden ve kadınlardan kim salih amelde bulunursa, kim salih amel işlerse yani nefsi (tezkiye edici amel) işlerse onlar, mü'minlerdir. İşte onlar, cennete girerler ve onlara zerre kadar, hurma çekirdeğinin lifi kadar zulüm yapılmaz.
Şöyle bir soru gelir aklıma Salih amel, yani nefsimizi tezkiye edebiliyor muyuz? Yani Mümin miyiz?
Ne iddia ederseniz edin gerçek olan Rabbimizin söylediği ayetlerdir.
NİSA - 49:E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). (Habibim), nefslerini tezkiye ettiklerini söyleyenleri görmedin mi? Hayır, öyle değil (nefsini tezkiye ettiğini söyledi diye kimsenin nefsi tezkiye olmaz). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar bile zulüm olunmazlar.
Allah bizi diliyor mu? Nereden bileceğiz ki Rabbimizin bizi dilediğini? Bu iş zan ile olmaz. Rabbimizin bizi dilemesi için mutlaka bir sebep vardır. Araştırdınız mı hiç?
İNSAN - 30:Ve mâ teşâûne illâ en yeşâallâh(yeşâallâhu), innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen). Ve Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Muhakkak ki Allah; Alîm'dir, Hakîm'dir (hüküm ve hikmet sahibidir).
İNSAN - 31:Yudhilu men yeşâu fî rahmetih(rahmetihî), vez zâlimîne eadde lehum azâben elîmâ(elîmen).O dilediği kişiyi, rahmetinin içine dâhil eder. Ve zalimler, onlar için elîm azap hazırladı.
Allah'ın dilemesinin sebebi nedir? Belki insanların yüzde doksan dokuzunu diliyor, ama herkes bu dilekten nasiplenemiyor. Sebebi ise Allah'ın insanları kendisine davet etmesini kabul etmeyişleri;
RAD - 14:Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
Evet, Rabbimiz kendine davet ediyor; Resulullah Efendimiz de Rabbimize davet ediyor.
KASAS - 87:Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
Davete icabet etmiş ve Allah'a teslim olanlarda Allah'a davet ediyor.
FUSSİLET - 33:Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasviyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
Yok, bize İslâmın beş şartı yeter diyenlere; yetmiyor! Kalbinizde hayır oluşturmuyor! insanları mutlu edemiyorsunuz!.
Allah'a davet edenin davetine icabet etmediğiniz için.
AHKÂF - 31:Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).
Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
AHKÂF - 32:Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Kendi cemaatine değil Allah'a davet edenin davetine icabet edilecek. Ayetin harici şirktir. Kapınızı size Allah gösterecektir.
NAHL - 9:Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
-MAİDE - 35:Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne). Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takvâ sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
Eğer amenu iseniz davete icabet etmiş ve Allah'a mülâkî olmayı diliyorsunuzdur.
-HUD - 29:Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tard edecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Takva sahibi iseniz en azından Allah'ın davetini kabul etmişsinizdir.
-RUM - 31:Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
O zaman Allah'a ulaştıracak vesile Azrail AS mı? Yoksa hidayetci mi? Çünkü hidayete erdirmek ile görevli imamda tayin etmiş rabbimiz.
SECDE - 24:Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için
Hidayete erdirecek imamınız yoksa mutlaka ikinci bir imam görevdedir.
KASAS - 41:Ve cealnâhum eimmeten yed’ûne ilen nâr(nârı), ve yevmel kıyâmeti lâ yunsarûn(yunsarûne).Ve Biz, onları ateşe davet eden imamlar (önderler) kıldık. Ve kıyâmet günü onlara yardım olunmaz.
İşte hala idrak edilmedi ve ölüm gelip çattıysa, o zaman bir azap çöker üzerinize.
ENFAL - 50:Ve lev terâ iz yeteveffellezîne keferûl melâiketu yadrıbûne vucûhehum ve edbârehum, ve zûkû azâbel harîk (harîkı).Ve kâfir olanları, vefat ettirilirken melekleri, onların yüzlerine ve arkalarına vururken ve “Yakıcı azabı tadın!” (derken) görseydin.
İnsan bu durumda ise o azabı tadarken Allah'a yalvarmaları var da ne çare ki ölüm tahakkuk etmiştir artık.
İBRÂHÎM - 44:Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz?
Davete icabet etmek için yalvarırlar. Ama kendilerine biz kurtuluruz dedikleri şeylerle kurtulamayacakları gösterilir. Rabbimiz bizleri bu durumdan korusun inşallah.
Onun için Kur-an-ı Kerim insanların rehberidir; ama takva sahibi olan ve hidayete ermek için kurandan ayrılmayanlara.
BAKARA - 2: Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne).İşte bu Kitap; O'nda hiç(bir açıdan) şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.
Takva için hidayet lazım..
MUHAMMED - 17:Vellezînehtedev zâdehum huden ve âtâhum takvâhum.Ve onlar ki hidayete ermişlerdir, (Allah) onların hidayetini artırdı ve onlara takvalarını verdi .
Hidayet için de iman lazım.
YUNUS - 9:İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi).Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.
İman ise insanlara Kur-an-ı Kerim ayetleri ila Allah'ın dinini anlatan ve Allah'ın tayin ettiği, insanları Allah'a davet eden kişiye tam bir teslimiyettir
NİSA - 65:Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecere beynehum summe lâ yecidû fî enfusihim harecen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ(teslîmen).Hayır, Rabbine andolsun ki; aralarında çekiştikleri şey hakkında, seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı nefsleri içinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça îmân etmiş olmazlar .
Ama insanların çoğu Allah'a daveti kabul etmez, Allah'ın veli resullerine olmadık incitici söz söylerler ve kendilerini hükmün sahibi Allah'ın yerine koymuşlardır da farkında değillerdir. İşte bu Allah dostlarına ki peygamberimiz SAV Efendimize bile hakaret edilmişken küfrün içinde olanları temsil ederler.
Öyle din okullarına giderek Kur-an-ı Kerimi okumasını öğrenerek Kur-an-ı Kerimi öğrenmiş olamazsınız. Kur-an-ı Kerimi ancak Allah'ın tayin ettiği bir veli resul öğretecektir bu zamanda. Hayır ben şu kurs veya bu mektepte öğrenirim demeniz, şirkin içinde olduğunuzu gösterir.
CUMA - 2:Huvellezî bease fîl ummiyyîne resûlen minhum yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn (mubînin).Ümmîler arasında, kendilerinden bir resûl beas eden (görevlendiren) O'dur. Onlara, O'nun (Allah'ın) âyetlerini okur, onları tezkiye eder (nefslerini temizler), onlara Kitab'ı (Kur'ân-ı Kerim'i) ve hikmeti öğretir. Ve daha önce (resûle tâbî olmadan evvel) elbette onlar, sadece açık bir dalâlet içinde idiler.
Ayetleri okuduğuna göre canlı bir resul; işte bu resul Kur-an-ı Kerimi öğretecek. Yani Rabbimiz bilemez yanlış birini gönderir ben şu kurstan veya okuldan öğrenirim diyemezsiniz. Sadece Arapça okumasını öğrenirsiniz. Veli mürşit olmadan dalalette kalan bir kişi dünyanın bir numaralı hafızı olsa ne olur ki. Dalaletten kurtulamadığı sürece bir rehberi olmaz.
KEHF - 17:Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için velî mürşid (irşad eden evliya) bulunmaz.
Hiçbir din üzere de değildir.
MAİDE - 68:Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz birşey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb'inden indirilen, mutlaka onların birçoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.
Demek ki Allah ile kulu arasında bir irşat yetkilisi var ki imanımız olsun nefsimizi tezkiye edebilelim, hidayete erelim ve takva sahibi ola bilelim.
Allah ile kul arasına Allah'ın tayin ettiği hidayetçiyi kabul etmeyenler, kendilerine dünyada yaşarken ayetler ile size bunları anlatmadılar mı sorusuna ne cevap verirler kim bilir.
Neden hacet namazı ile Allah'dan bu dönemin mücedditini sormuyorsunuz?
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
Herkes bu ayette ki gibi mutlu bir günden bahsede bilir değil mi?
AL-İ İMRAN - 193:Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ meal ebrâr(ebrâri). Ey Rabbimiz! Hiç şüphesiz biz: “Rabbinize îmân edin.” diye îmâna davet eden bir davetçi işittik ve hemen îmân ettik (davetçiye tâbî olarak mü'min olduk). Ey Rabbimiz! Artık bizim günahlarımıza mağfiret eyle, kötülüklerimizi de ört ve bizi EBRAR (Allah'a ulaşan ve velî olan cennetlik)larla birlikte öldür.
Neden amellerinizi batıl kılınsın ki? Davete icabet edin yeter.
MUHAMMED - 33:Yâ eyyuhellezîne âmenû etîûllâhe ve etîûr resûle ve lâ tubtılû a’mâlekum.Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Allah'a itaat edin. Ve resûle itaat edin. Ve amellerinizi bâtıl etmeyin.
Tevhidin gerçekleşmesi ve tek hükmün geçerli olması için Kur-an-ı Kerim’i anlamasını kolaylaştırmış Rabbimiz; ama Peygamberimiz SAV Efendimizi temsilen bulunan kişi tarafından.
MERYEM - 97:Fe innemâ yessernâhu bi lisânike li tubeşşire bihil muttekîne ve tunzire bihî kavmen luddâ(ludden).Böylece Biz, O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i) senin lisanınla kolaylaştırdık. O'nunla, takva sahiplerini müjdelemen ve inatçı kavmi uyarman için.
Aramak bize ait; inşallah tevhit dinini birlikte yaşarız.