Hala Hakkını Arayan İnsan
Feodal toplumdan sanayi toplumuna geçişte ortaya çıkan sorunların, adaletsizliklerin ve
haksızlıkların bilim ve teknoloji geliştikçe aşılacağı düşünülüyordu. O devirlerde böyle
düşünen fikir adamları şimdiki dünyada yaşasalardı nasıl bir sonuca ulaşırlardı?...
Bırakın diğer hakları, “karnını doyurma” hakkını bile alamayan 800 milyon insanı,
Savaşlarda en ağır dramları yaşayan kadınları ve çocukları,
İç savaşlardan kaçıp hayatlarını sefalet içinde sınır kapılarında geçiren mültecilerin kararan
hayatlarını,
Dünyanın her yerinde her an bir sebepten onuru çiğnenen, haksızlığa, ayrımcılığa ve
işkenceye maruz kalan insanları görselerdi:
Sanayi toplumuna geçişin üzerinden iki asır geçtikten sonra gelinen bu noktada “Dünya
İnsan Hakları Gününü” kutlayan insanlığın içine düştüğü bu paradoks hakkında ne
düşünürlerdi?...
Henüz fokların, balinaların, kuşların ve sokaktaki hayvanların “hakkına” gelene kadar odak
noktası “insan” olan bir hakkı henüz teslim edememiş milenyum toplumları hakkında ne
düşünürlerdi?..
Hani ortaçağ karanlığından sonra insanlık aydınlığa erişmek için önemli ipuçlarını
yakalamıştı?
Hani sanayi toplumları daha erdemli ve onurlu bir yaşama doğru yelken açacaktı?
Oysa insanlık “kendine özgü bir hakkı” çoktan teslim etmiş, 21.yüzyılda “insan olmayan
varlıkların” hakkının mücadelesini veriyor olmalıydı. Ne acıdır ki, hala hemcinslerinin
hakkını vermek için uğraşıyor…
“Hak, onur, eşitlik ve özgürlük” en çok konuşulan kavramlar olmasına rağmen en fazla
çiğnenen kavramlar olmaya devam etmektedir.
İnsan hakkının her an her yerde ihlal edildiği bir dünyada sadece bir günle “İnsan Haklarını”
idrak etmek komik değil mi?...
Varlıkların en şereflisi olan insanın onurlu bir şekilde yaşaması, yaşarken “insan” payesine
yakışır şekilde davranması ve insanın olduğu yerde dramların ve trajedilerin bitmesi dileği
ile…
“Dünya İnsan Hakları Günü” Kutlu ve Anlamlı Olsun…10.12.2014
Prof.Dr.Yavuz Öztürkler