HADİ Bİ CESARET
HADİ Bİ CESARET
‘Hiçbir şeye cesaret etmeden, hiçbir şey umut edemezsin.’ Diyor Friedrich Schiller.
Hayatımızda cesaret göstermeden atılması gereken adım, yok denecek kadar azdır. İçinde taşıdığımız şövalyelik ruhu, Amazon kadını hırsı ve kanı deli akan ergen cesareti; adım adım bizleri hedefe doğru harekete geçiren içsel motivasyonlardır aslında.
Gel hadi mühim şeyler konuşalım seninle!
Düşünsene; başkalarının senin adına her şeye karar verdiğini ve yine düşünsene önünde açılmasını istediğin her sayfayı başkalarının yazdığını…
Böyle birisi olduğunu varsayalım mı?
Şimdi sana soruyorum dinle;
Kendin olmayı başkalarının eline bıraktığın o talihsiz kararla, neleri kaybetmiş olabilirsin? Peki ya; Yağmurda başkaları tarafından açılmış bir şemsiyenin altında beklerken sen, kendi başının çaresine bakmanın nasıl bir his olduğunu kaçırmış olabilir misin? Peki ya, hangi fırsatları görmezden geldin?
Öyle ya da böyle, her an her yerde zihinsel bir uykudaydın aslında. Belki de böylesi daha konforlu geldi bünyene. Sorumluluk almaktan kaçarak, ihtiyaçlarını diğerlerine bağladın. Kolaycı bir yaşam seçtin kendine.
Hayata tutunmak, başkalarına tutunmak anlamı taşıyordu senin için. Bir an olsun yalnız kalabilmeyi, sen olabilmeyi, sen olarak karar verebilmeyi denemedin bile. Çekindin, korktun ve sindin bir köşeye.
Bir süre sonra saklandığın yerde kaçacak yerin de kalmadı. Tüm gücünle bir çıkış yolu bulmaya karar verdin. Seni aydınlığa doğru götürebilecek, ruhunu özgürleştirebilecek bir yol diledin o gece.
Ve o sabah, uyandın aslında…
Düştüğün kuyuların, sandığın kadar dipsiz olmadığını fark ettiğin an, sen gerçekten uyandın işte.
Tutunmaya çalıştığın iplerin kısa ve sağlam olmadığını anlamaya başladın. Diplerde dolandın durdun. Artık iyi hissediyordun çünkü senin hayatını şekillendiren birçok insanın, yanlış kişiler olduğunu anlamaya başlamıştın. Olduğun yer belki karanlıktı evet ama, ben yapabilirim dedin bir kere.
Muhteşem bir değişim tüm bedeninde ilerlerken, sen bile şaşırdın kendi haline. Dar ve karanlık diplerde durmadan yükseğe tırmanmaya başladın. Arada sırada bağırdın, sesini duyurmaya çalıştın. Mesafe kaydettin ama bir okadar da geriye düştün. Kolay olacağını düşünmemiştin zaten. Pes etmemen gerektiğini ise daha en başından beri biliyordun.
Sonunda sevinç çığlıkların duyuldu bir sabah. Güneş alabildiğince parlak, rüzgâr olabildiğince yumuşaktı o sabah. Tüm kuşlar, hep bir ağızdan şarkı söyledi. Bu, senin kendini yeniden bulmanın marşıydı.
Başarmıştın.
Karanlıklardan, dipsiz zannettiğin o kuyulardan ve başkalarına bağımlı yaşamaktan kurtulmuştun işte. Cesaret edebilmenin ve umutlu yaşayabilmenin keşfini bir kere bulmuştun sen de.
Sizlere hikâye tadında anlattığım bu konu, günümüzde birçok insanın yaşamının özetiydi aslında. Kadın ya da erkek hiç fark etmeden birilerine bağımlı yaşamak, ‘kendim olmayı başarabilirim‘ cesaretini bir türlü gösterememek en büyük problemimiz aslında.
Ekonomik özgürlük, ruhsal özgürlük, fikir özgürlüğü gibi konular ebette önemli. Kendini gerçekleştirmeye çalışan, hayatının rotasını belirleyip istediği yöne yelken açabilen gençlere, kadınlara, erkeklere, ebeveynlere çok ihtiyacımız var.
Hadi karanlık diplerden yukarı doğru çıkma zamanı geldi. Cesaret, en güzel umuttur.
Bunu yapabilirsin…