UBUNTU
Bir eğitim ve öğretim yılı biterken aşağıdaki öğretiyi okumak sabah sabah insana bir çok şey düşündürüyor.
Afrika’da çalışan bir antropolog, bir kabilenin çocuklarına bir oyun oynamayı önerir, ağacın altına koyduğu meyvelere ilk ulaşanın ödülü o meyveleri yemek olacaktır.Onlara, “Haydi, şimdi başla! Birinci olan alacak!” O an bütün çocuklar el ele tutuşur, koşarlar ağacın altına beraber varırlar ve hep beraber meyveleri yemeye başlarlar. Antropolog neden böyle yaptıklarını sorduğunda şu cevabı verirler;“Biz “ubuntu” yaptık: Yarışsa idik, yarışı kazanan bir kişi olacaktı. Nasıl olur da diğerleri mutsuzken yarışı kazanan bir kişi ödül meyveyi yiyebilir? Oysa biz ubuntu yaparak hepimiz yedik.”Ubuntu’nun anlamını açıklarlar onların dilinde:UBUNTU: “ben, biz olduğumuz zaman ‘ben’im” Yeryüzünü cennete çevirme gayretinde olmayanların Tanrı’nın cennetini istemeye hakları olamaz.
Oysa bizler daha Anaokulundan çocuklarımızı anlamsız bir yarışa teşvik ediyoruz. Bir yarış atı gibi yetiştirdiğimiz çocuklar, televizyonlarda arabesk şarkı söylettirilerek, okullarda bıktırıcı sınavlara tabi tutularak ve yine toplumda ailelerinin sosyal statü ve mevkileriyle bir yarışa maruz bırakılıyorlar.Evde anne-babalarının acımasız baskılarına tanık oluyorlar. Daha dün annelerinin kollarında yaşarken kendilerini birden bire yoğun ve silsilesi bitmeyen sınavlar içinde bulunan çocuklarımıza biraz yükleniyoruz galiba. Üç yaşında teslim ettiğimiz okuldan 30 yaşında yaşlanmış ve bıkmış bir birey çıkarıyoruz.
Bu sadece bizim sorunumuz değildir. Japonya’da Tıp Fakültelerinde artık çocuk ülserleri üzerine kurulan kürsüler varmış .Çok küçük yaşta çocuklar neden ülser olsun? Çocuklar okula sevdikleri için değil de neden zorunlu oldukları için gitsin?
Tüm bu sorular çözüm ve cevap bekliyor.
Bilgi, yetenek ve çalışkanlığı ölçmek ile amansız yarış birbirine karıştırılıyor gibi.
Habil ile Kabil’den başlayan ve hala bütün acımasızlığı ile süren bu sınırsız rekabet nerede sonlanır ? Bilemeyiz. Ama gidişat pek iyi gözükmüyor.
Sınırsız ve sorumsuz bir yarış ortamında geleneklerimizden ve kültürümüzden gelen sosyal dayanışma ve paylaşma erdemimizi ne zamana kadar koruyabileceğiz?
Böyle ölçüsüz ve kontrolsüz yarışlar devam ederse kısa vadede bu özelliklerimizi kaybedebiliriz.
İnsanoğlu “ İnsan insanın kurdudur” diyen Thomas Hobbes'u dünyanın sonuna kadar haklı çıkarmaya devam mı edecektir?
Aborjinler ve Afrikadaki ilkel kabileler hala eşitliği ve paylaşımı ön planda tutarken “ modern ve kamil insan “ tekamül edeceğine neden böyle davranmaktan vazgeçmiyor?
Bunlar da cevabını bekleyen sorular…
Bir karar vermeliyiz.
Ya birbirini alt etme ve geçme üzerine bir yaşam kurgulayacağız, yada herkesin hakkını teslim edecek tatlı bir gelişim, değişim ve rekabet içinde olacağız.
Kıskanma ve haset yerine imrenmeyi veya gıpta etmeyi koyacağız.
Birinci seçenekte ısrar edilir ve doyumsuz bir şekilde sürekli birbirini ezme güdüsünde bir tarz içinde olunursa, o zaman çocuklarımızı bekleyen olumsuzluklara hazırlıklı olmalıyız.
Eğer yaşanacak bir dünya inşa etmek istiyorsak, birçok şeyi yeniden tartışmak ve tanımlamak gerekir.
Yaşanası bir dünyayı çocuklarımıza bırakmak dileği ile, karne heyecanı içinde olan ve tüm mezun olan öğrencilere mutlu ve sağlıklı bir yaşam ve ülkemize aydınlık bir gelecek diliyorum. 14.06.2013
Saygılarımla
Prof.Dr.Yavuz ÖZTÜRKLER