Prof. Dr. Cihat Göktepe;

Prof. Dr. Cihat Göktepe;

Sarıkamış Harekatı ve Şehitlerimiz Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Üniversitesi Tarih Ana Bölüm Başkanı Prof. Dr. Cihat Göktepe “Sarıkamış Harekatı ve Şehitlerimiz” konusunda KHA'ya yaptığı açıklamada, önemli konulara değindi.

Göktepe, “Birinci Dünya Harbi sırasında Osmanlı Devleti’nin nüfusu yaklaşık 29 milyondur.
Bunun yüzde 85’i Müslim, yüzde 15’i ise gayr-i Müslim unsurdur. I. Dünya Harbi sırasında Osmanlı Devleti’nde silah altına alınan asker sayısı 2 milyon 850 bindir. Bunun 400 bini şehit, 600 bini yaralı ve 300 bini de esir olarak savaştaki toplam asker kaybı 1 milyon 300 bin kişidir.” dedi.
 
Göktepe şunları söyledi:
 
“Ekonomik yayılma ve sömürgecilik, Avrupa’da Alman-Fransız, Balkanlar’da Rus-Avusturya rekabeti, Dini ve kültürel yayılma, Milliyetçilik, Hanedan çekişmeleri, Hızlı silahlanma, Bloklaşma, Osmanlı devletini paylaşma isteği, XIII’ncü Kor. ; Van J. Tüm ve Aşiret Kuvvetleri ile Azerbaycan üzerinden Kafkasya’ya taarruz edecek, 38’nci Tüm. Aşiret Kuvvetleri ile; İran üzerinden Afganistan ve Hindistan’a taarruz edecek, IX’ncu Kor.; Çoruh Vadisi’nden Ardahan istikametinde taarruz edecek, İstanbul bölgesindeki 3 kolordu ile Samsun ve Trabzon’daki birer Kor.; denizden Batum’a çıkarılacak ve Kafkasya’ya taarruz edecek, VIII’nci ve XII’nci Kor.lar; Mısır’ı istila edecek, III’ncü Kor.; Çanakkale Boğazı’nı savunacak, II’nci ve VI’ncı Kor.lar; Trakya’da bulunacaklar ve Bulgarlar Alman safhında harbe girerse Bulgar ordusunu takviye edecek, Almanya I. Dünya Savaşına Osmanlı Devleti’nin de katılmasını istemekte ve bunu sağlamak için uğraşmaktadır.
 
Almanlar Enver Paşa’yı ikna etmiş, 29 Ekim 1914’de Karadeniz’de üstünlüğü sağlamak için ilk önce Osmanlı donanması Rusya’ya saldırdı. Yapılan antlaşmadan 4 kişi haberdardı Enver Paşa, Talat Paşa, Said Halim Paşa ve Halil bey. Bunun sonucunda 3 Kasım’da Rusya, 5 Kasım’da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmişler ve Osmanlı Devleti resmen savaşa girmiştir. Almanların esas maksadı Doğu cephesinde Ruslara karşı Osmanlı ordusundan yararlanmaktı, bu doğrultuda Enver Paşa’yı bu cephede savaşma konusunda devamlı teşvik etmişlerdir. Daha savaşın başında coğrafi şartları bilmeden sağlam bir savaş stratejisi geliştirilmemesi savaşın kaderini belirlemişti. Bölge yılda ortalama yüz yirmi gün karla örtülüdür, düz yerlerde 50-80 cm,dağlara ise 100-180 cm kar düşmekte ve sıcaklık ortalama -25 derecedir. Bu gerçekten üst düzey yetkililer habersizdi.
 
BU ŞARTLAR ALTINDA KAFKAS CEPHESİ AÇILDI
Marn bölgesinde Fransızlar karşısında müşkül durumda kalmış olan Alman Ordusunun yükünü hafifletmek yani bir kısım Rus kuvvetini bu bölgeden Kafkaslara çekmek, Atak, heyecanlı ve büyük hayaller peşinde koşan Enver Paşa’nın yeni bir Tannenberg yaratmak arzusu, Balkan Harbi’nde Türk Ordusu hakkında edinilen yanlış intibayı silmek ve ordunun moralini yükseltmek, Bu bölgedeki Rus Kafkas Ordusunun zayıf ve özellikle çevirme manevralarına karşı çok hassas olduğu hakkında edinilen kanaat, Harekatın komutanı Hafız Hakkı Beydir. Osmanlı ordusu cepheye gelinceye kadar açlıktan, bakımsızlıktan , hastalıktan, mevsim şartlarından büyük zaiyat vermiştir. Buna karşılık Ruslar tam teçhizatlı olarak savaşa girmişlerdir.
 
Konya’dan yaklaşık kırk günde Erzurum’a ulaşan 40 bin askerden ancak 10 bini cepheye intikal edebilmiş, 30 bin askerinde büyük ölçüde tifo hastalığından dolayı hastalık şehidi oldukları, yine aynı istikametten gelen yaklaşık 50 bin kişilik bir askeri grubunda 35 bininin tifo ve tifüs gibi hastalıklardan şehit olduğu ve cepheye ancak kalan 15 bin askerin gidebildiği şeklinde bilgilerde mevcuttur.
 
Bu askerlerin ölüm nedenlerin bu hastalıklar olarak belirtilmekle birlikte hastalığın sebeplerine bakılacak olunursa; soğuk, kir, bit ve gıdasızlık olarak sıralanabilir. Bir mukayese yapmak gerekirse; Rus askerlerini takip eden mutfak arabaları ve sıcak yemek imkanları Osmanlı (Türk) tarafında bulunmuyordu. Ancak sırtlarındaki erzak çantalarındaki kuru yiyecekle idare etmek ya da arpa kavurup yemek zorunda kalmışlardır. Bununla birlikte Rus asker ve subaylarının ayaklarında çizmeleri, sırtlarında ise kürkleri vardı. Türk askerleri yazlık elbiseler ve ayaklarına çarıklar giymişler ancak subaylar kürk ve çizme giymişlerdir. Bu durum Osmanlı ordusuna esir düşen Müslüman Gürcü asıllı Rus Albay Kutaledze’nin de dikkatinden kaçmamış, şaşkınlığını gizleyememiş ve paçavralardan farksız giyecekler içinde saçı sakalına karışmış ve bitkin görünüşlü bu askerlere mi esir düşmüştü? Bu durum karşısında hayretler içerisindeydi. Sorgusu yapılırken Albay Hasan Vasfi Bey’e dönerek: “Siz bu giysilerle bu çarıklarla nereye gidiyorsunuz? İleride müthiş bir kış var.” diye Türkçe olarak uyarmıştır. Kendisine moral bozmak için böyle konuştuğu söylenince bunu reddetmiş ve bir din kardeşi olarak içtenlikle konuştuğunu vurgulamıştır.
 
Tifo; Yun. Typhos. Kirli sularda,bu sularla sulanmış sebzelerde bulunan ebert basilinin sebep olduğu ortalama üç hafta süren ateşli ve tehlikeli bir bağırsak hastalığı, kara humma. Çarık: Hayvan derisinden ayak ölçüsüne göre kesilir ve kenarları birleştirilerek dikilirdi. Ham deriden yapıldığı için taşlı yollarda çabuk yıpranır, altı düz olduğu için buzda ve toprakta kolayca kayar, hele buzlu sularda dona çekmesi uzun sürmez ve donunca kaskatı kesilerek kavradığı ayakları kısa zamanda dondurdu.
 
Osmanlı Ordusunun 32. Tümen’i ile, Oltu yönüne doğru ilerleyen 31.Tümen’i haberleşme eksikliğinden birbirini tanıyamamış ve 4 saat birbiriyle savaşmış bu savaştaki süngü muharebelerinde ancak birbirlerini tanıyabilmişlerdir. Bu haberleşme eksikliği neticesinde meydana gelen bu savaşta 2000 Osmanlı askeri birbirini şehit etmiştir. Bu durum elbette birlikler arasındaki haberleşme yetersizliğinin acı sonuçlarından sadece birisiydi.
 
Enver Paşa 14 Aralık 1914’te Köprüköy’de yaptığı bir toplantıda savaşın planını açıklamış, bu toplantıda Alman komutanlarından başka Türk tarafından sadece III. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa ve Enver Paşa’nın yaveri bulunmuştur. Planın gerçekleşme ihtimalini düşük gören ve hazırlıkların yetersizliğini belirten ve bölgeyi çok iyi bilen İzzet Paşa’ya, Enver Paşa: “ Harb okulundan hocam olmasaydınız sizi idam ettirirdim” şeklinde cevap verdiği bilgileri mevcuttur. Bu durumda İzzet Paşa’nın bazı kaynaklara göre istifa ettiği bazı kaynaklarda ise Enver Paşa tarafından azledildiği yönünde bilgiler mevcuttur. Sonuçta İzzet Paşa memleketi Elazığ’a dönmüş, III. Ordu Komutanlığını ise Enver Paşa kendi uhdesine almıştır. 20 Aralık’ta başlayan ve 25 Aralık’tan itibaren şiddetlenen bu harekat da 8 Ocak itibariyle sona ermiştir. Başkumandan vekili Enver Paşa ise sonucun olumsuzluğunu hissedince III. Ordu Komutanlığını Albay Hafız Hakkı Bey’e bırakarak İstanbul’a geri dönmüştür. Bu harekatın bu kış şartlarında yapılmasında Berlin’in (Almanya’nın) aşırı baskısı olduğu şeklinde güçlü iddialar mevcuttur. Bu harekatın sonucunu felaket olarak değerlendirmekten ziyade bir ibret tablosu olarak değerlendirmek çok daha isabetli olacaktır. Zira askerde ölüm korkusundan dolayı en küçük bir panik dahi olmadığını kaynaklar belirtmektedir.
 
Harekatın bölge için en etkili olumsuz sonucu, Rus işgalinin ve Ermenilerin Türklere yönelik katliamlarının başlamasıdır.
 
Enver Paşa’nın hayatına kısaca bakıldığında: 1881’de İstanbul’da doğmuştur. Askeri tahsil hayatından sonra Trablusgarp ve Balkanlarda görev yapmış daha sonraları ise İstanbul’da kalarak daha çok İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin faal bir üyesi olarak siyasi meselelerle ilgilenmiş, 1914 yılı başında Şehzade Süleyman Efendi’nin kızı Naciye Sultan’la evlenerek saraya damat olmuştur. )Evelendiğinde kendisi 33 eşi 15 yaşındadır) Bu evliliğin siyasi getirisi olarak Enver Bey, Sultan Reşat’dan habersiz yarbaylıktan tuğgeneralliğe (6 kıdem birden artırılarak ) ))terfi ettirildi. Aradan fazla zaman geçmeden Harbiye Nazırı oldu ve Genelkurmay Başkanı ve Başkumandan Vekili oldu. Başkumandanlık Padişah’ın uhdesinde olduğu için Enver Paşa fiilen Başkumandanlık görevini üstlenmiştir. Yaptığı ilk icraatlardan birisi orduyu gençleştirmek bahanesiyle tecrübeli ve yüksek rütbeli yaklaşık 1200 subayı emekliye ayırmıştır. Bunun gerçek nedeni ise ordudaki İttihat ve Terakki karşıtı subayları tasfiye etmektir, zira mevcut kabinenin tamamı İttihatçılardan oluşmaktaydı. Daha önce düzenli ordu bünyesinde bir alayı bile idare etmemiş ihtilal ruhlu bir kişinin, yaşının, bilgisinin, yeteneğinin ve ufkunun ötesinde ve üstünde bir yetki ile göreve getirilmesi sebepler açısından bakıldığında sonuç elbette sıkıntılı olacağı yönündedir. Birde bunun üzerine Türk milleti ve askerinin tarihinden gelen amirine ve üstüne tam itaat felsefesini eklersek pozitif olan bu vasıf bu durumda sonucu daha da ağırlaştıracaktır. Bir de yönetici kitlenin karar alırken kendi beklenti ve heveslerini öncelikli olarak düşünmeleri de kararların isabetli alınmasını engellemiştir. Enver Paşa’nın Kafkas fatihi unvanını almak duygusu Hafız Hakkı Paşa’nın terfi etme düşüncesi bu duruma örnek gösterilebilir.
 
Gençliğinde kız gibi erkek olarak tanımlanana gözünü budaktan esirgemeyen ibadet ve haysiyet açısından son derece sağlam karakterli olan paşanın en zayıf yönü ise “hayalperest ve inatçı “ oluşuydu.
 
Türk Ordusu : Harp tarihi arşivlerine göre:
50.000 kişi (23.000 şehit,7.000 esir, 10.000 yaralı ,
10.000 hasta hanelerde ölen)
 
Yabancı kaynaklara göre:
90.000 kişi
108.000 kişi
 
Mareşal Fevzi ÇAKMAK’a göre:
60.000 kişi
 
Harekatın komutanı Hafız Hakkı Beydir. Osmanlı ordusu cepheye gelinceye kadar açlıktan, bakımsızlıktan , hastalıktan, mevsim şartlarından büyük zaiyat vermiştir. Buna karşılık Ruslar tam teçhizatlı olarak savaşa girmişlerdir.
 
Rus Ordusu :
31.000 kişi (20.000 ölü, 9.000 donma, 2.000 esir)
 
I.Dünya Harbinde şehit olanların ailelerine sabit olarak 100 kuruş aylık maaş bağlanmıştır. O dönemde 100 kuruşla 200 adet gazete veya 44kg. şeker veyahut 13,5 et vb. alınabilmekteydi. Günümüzde bu para (100 kuruş) 120-140 YTL. civarında bir rakama tekabül etmektedir. Cumhuriyet döneminde I.Dünya Harbi ve Milli Mücadelede şehit olanların ailelerine Ağustos 1992 itibariyle üç ayda 4.080.000 TL. maaş verilmiştir, bu rakam Ağustos 2000 tarihi itibariyle üç ayda 332.000.000 TL’dir. Bu rakamlardan da anlaşılacağı üzere gerek Osmanlı’nın sıkıntılı döneminde ve gerekse günümüzde devletin imkanlarını zorlayarak şehit ailelerine sosyal devlet olmanın bir gereği olarak sahip çıktığı açıkça görülmektedir.
 
Eldeki belgede kayıtlı, Sarıkamış Harekatında şehit olan 189 kişi üzerinde yapılan tespite göre; şehitlerden en genç olanı şehit olduğu zaman
 
21 yaşında en yaşlısı ise 41 yaşındadır.
Rütbelerine göre şehit sayısı ise;
Er: 90
Onbaşı: 11
Çavuş: 10
Yedek Subay: 7
Teğmen: 30
Üsteğmen: 10
Yüzbaşı: 14
Kıdemli Yüzbaşı: 4
Binbaşı: 4
Bilinmeyen: 9
Toplam: 189
Memleketlerine (illere) göre ise: 
 
Afyon: 1                    Amasya: 8
Ankara: 3                    Ardahan: 1
Artvin: 9                    Bağdat: 2
Bulgaristan: 5             Bursa:   1
Çanakkale: 1             Çorum: 1
Diyarbakır: 2             Edirne: 4
Elazığ: 2                    Erzincan:11
Erzurum: 11              Gümüşhane: 2
Giresun: 2                  İstanbul: 7
Kayseri: 1                  Kosova: 1
Manastır: 2                Mardin: 3 
Musul: 1                    Muş: 1
Rize: 4                       Samsun: 8
Selanik: 1                  Sivas: 13
Suriye: 1                    Tokat: 61
Trabzon: 6                 Tunceli: 1
 
Bu değerlendirmeler eldeki belgeye göre yapılmıştır. Elbette her ocaktan bir şehidin verildiği bu harpte memleketin her yerinden şehit olanlar olmuştur. Buradaki değerlendirme sembolik denilebilecek bir sayı üzerinde bir fikir vermesi açısından yapılmıştır.
 
Almanların beklentileri gerçekleşmiş, önemli miktarda Rus Kuvveti Kafkas cephesinde tutulmuştur.
 
Gerek tarihçiler ve gerekse askeri uzmanlar eleştirilerinde harekatın yapılması değil harekat öncesinde ve harekat esnasında belki bazı hazırlıkların daha dikkatle yapılması üzerinde durmuşlardır.
 
Bölgeyi Rus istilasına karşı önemli ölçüde savunmasız bırakmıştır. Bunun sonucu olarak Erzurum, Bitlis, Trabzon vilayetleri ile Erzincan sancağını Ruslar işgal etmişlerdir.
 
Türkler için olumsuz olan bu ortam, Ermeniler için bir fırsat olmuş ve Müslüman ahaliye karşı tedhiş hareketine girişmişler ve 1915 sevk ve iskan kanunu ile savaş bölgesinin dışına gönderilmeğe başlanılmıştır. Sarıkamış harekatının sonuçlarından biride Ermeni göçü hadisesidir.
 
Türkçülük ve Turancılık anlayışının yerini, “Türkiye Milliyetçiliği” anlayışı almıştır. Çanakkale’nin çıkarmasının nedenlerinden biri de Sarıkamış harekatıdır. Buradan anlaşılacağı üzere ülke ve ordu yönetiminde tecrübe, bilgi ve sağlam karakterlilik fevkalade önemlidir.
 
Türk insanındaki tabii karakterlerden biri olan ordusuna ve milletine bağlılık ve hizmet etme düşüncesi yetersiz ve gereksiz maceralarda harcanılmayıp, Milli Mücadele örneğinde olduğu gibi liyakatli komutan ve idarecilerin önderliğinde ordu-millet bütünlüğünde milli bağımsızlık gibi haysiyetli ve şerefli muvaffakiyetler de değerlendirilmelidir.
(BA-BA-S) KARS (KHA) – BEDİR ALTUNOK (ÖZEL HABER)

Önceki ve Sonraki Haberler