Azerbaycan'da Devletçilik
Kars Kafkas Üniversitesi (KAÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Kafkasya ve Orta Asya araştırma merkezi müdürü Prof. Dr. Hacali Necefoğlu, Azerbaycan Cumhuriyeti'nin Bağımsızlığının 20. Yılı münasebetiyle “Azerbaycan'da devletçilik” üzerine bir açıklama yaptı.
Azerbaycan’ın merhum Lideri Haydar Aliyev’in, “Bağımsızlığın elde edilmesi ne kadar çetindirse, onun korunması, daimi ve ebedi olması bundan da çetindir.” sözüyle açıklamasına başlayan Necepoğlu, “Kuzeyden Büyük Kafkas dağları, Batıdan Göyçe gölü havzası da dahil olmakla Alagöz dağ silsilesi ve Doğu Anadolu, Doğudan Hazar denizi, Güneyden ile Sultaniye-Zencan-Hemedan hudutlarıyla çevrelenen tarihi Azerbaycan toprakları çağdaş uygarlığın gelişmeğe başladığı en eski kültür merkezlerinden biridir. Azerbaycan halkı bu alanda tarihi Azerbaycan topraklarında zengin ve kendine özgü bir kültür yaratmıştır. Takriben 5 bin yıllık devletçilik tarihine sahip Azerbaycan halkı aynı zamanda dünyanın en eski devletçilik geleneklerine sahip olan halklardandır.” dedi.
Necefoğlu daha sonra şunları söyledi:
“Milattan önce ilk yüzyıllıklarda ülke nüfusunun çoğunluğunu oluşturan ve gerek askeri, gerekse de siyasi açıdan daha organize ve daha kuvvetli olan Türk etnisiteleri vahit halkın teşekkülü sürecinde önemli rol oynamışlardı. Bunların arasında Oğuz Türkleri daha etkin idi. O dönemden başlayarak Türkçe Azerbaycan topraklarında yaşayan ve sayıca az olan halklar, etnik gruplar arasında başlıca iletişim aracına dönüşmekte idi. Türkçe amilinin vahit halkın oluşumu sürecinde mühim rolü vardı.
VII yüzyılda Azerbaycan’da yayılmaya başlayan İslam dini vahit halkın ve dilin oluşumuna güçlü ivme kazandırdı ve bu sürecin hızlanmasını önemli derecede etkiledi. İslam dini onu kabul etmiş tüm Türk ve Türk olmayan etnisiteleri Güney Kafkas’ta vahit Türk-İslam bayrağı altında birleştirdi. Böylece İslam dininin yayılmış olduğu Azerbaycan topraklarında IX. yüzyılın ortalarından itibaren oluşan devletler - Saciler, Şirvanşahlar, Salariler, Revvadiler, Şeddadiler, Şeki hakimleri, Selçuklar, İldegizler, Moğollar, İlhaniler-Hülakular, Çobaniler, Celayirler, Teymuriler, Osmanlılar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Sefeviler, Afşarlar, Kaçarlar ve diğer Türk-İslam hanedanlarının yönettikleri devletler yalnız Azerbaycan’ın ve bütünlükte Güney Kafkas’ın değil, aynı zamanda tüm Yakın ve Orta Doğu’nun devletçilik tarihinde derin iz bıraktılar. Azerbaycan zaman zaman bu devletlerin çoğunun merkezi vilayeti, Tebriz ise başkenti idi.
XV-XVIII. yüzyıllarda Azerbaycan’ın devletçilik kültürü daha da zenginleşti. Bu dönemde Doğunun geniş arazili Karakoyunlu, Akkoyunlu, Sefevi ve Afşar imparatorlukları bilavasıta Azerbaycan-Türk sülaleleri tarafından yönetiliyordu. Bu önemli amil ülkenin iç işlerini ve dış ilişkilerini olumlu etkiliyor, Azerbaycan’ın askeri-siyasi tesir çevresini, Azerbaycan Türkçesinin faaliyet alanını genişlendiriyor, Azerbaycan halkının maddi ve manevi medeniyetinin daha da gelişmesine elverişli ortam oluşturuyordu.
Akkoyunlu ve Sefevi hanedanlarının hakimiyeti döneminde Azerbaycan Doğu ülkeleri ile birlikte, Kara deniz ve Ak deniz havzası ülkelerinden başlamış, uzak İngiltere ve İskandinavya’ya kadar bir çok Avrupa devletleri ile diplomatik ilişki kurmuştu. Uzun Hasan, Şah İsmail Hatayi, Şah Tehmasip, Şah Muhammed Hudabende, Şah Abbas vs. Azerbaycan hükümdarlarının saraylarında çok sayılı Batı diplomatları Azerbaycan’la sıkı karşılıklı ilişkiler kurmak için görüşmeler yapmışlar. Azerbaycan, Doğu ile Batı arasındaki karşılıklı ilişkilerde önemli rol oynamakta devam ediyordu.
Sefevi devletinin sükutundan sonra iktidara gelen görkemli Azerbaycan-Türk komutanı Nadir şah (1736-47) geçmiş Sefevi imparatorluğunun hudutlarını daha da genişlendirdi. O, 1739 ilde, Delhi de dahil olmakla, Kuzey Hindistan’ı fethetti. Lakin Nadir şahın bu geniş arazide kudretli merkezleştirilmiş devlet yaratmak planları baş tutmadı.
Nadir şahın ölümünden sonra onun yönettiği geniş arazili imparatorluk sükuta uğradı. Azerbaycan topraklarında yeniden yerli devletler yarandı. Böylece, XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Azerbaycan (hem Kuzeyde, hem de Güneyde) küçük devletlere — hanlıklara ve sultanlıklara parçalandı. Ülkenin askeri-siyasi tenezzül dönemi başlandı. Azerbaycan’ın eski devletçilik geleneklerini yaşatan ayrı-ayrı hanlar bir-biri ile rekabet içinde, bütün ülkeni yeniden vahit devlet çerçevesinde birleştirmeye çalışsalar da, bu hiç bir netice vermedi. Siyasi dağınıklık daha da derinleşti. Bununla, Azerbaycan’ı işgal etmeye çalışan yabancı tecavüzkarların eline çok elverişli fırsat düştü.
XVIII. yüzyılın sonunda Azerbaycan-Türk hanedanı Kaçarlar (1796-1925) Güneyde iktidara geldiler. Kaçarlar, bir zamanlar ulu dedeleri Karakoyunluların, Akkoyunluların, Sefevilerin ve Avşarların egemen oldukları toprakları, dolayısıyla o topraklardaki küçük devletleri - Azerbaycan hanlıklarını yeniden merkezi otoriteye tabi etmek siyaseti yürütmeye başladılar. Böylece, Kaçarlar ile Güney Kafkas’ı işgal etmeye çalışan Rusya arasında uzun süren savaşlar dönemine girildi. Bu iki devlet arasında kanlı savaşlar meydanına dönüşen Azerbaycan ve halkı Gülistan (1813) ve Türkmençay (1828) anlaşmaları gereğince ikiye bölündü: Kuzey Azerbaycan Rusya’ya, Güney Azerbaycan ise Kaçarların yönettiği şahlığa katıldı. Azerbaycan halkının Kuzeyde ruslaştırılması, Güneyde ise farslaştırılması dönemi başlandı.
Böylece, Bizans'ın sükutundan sonra Güney Kafkas’ta Hıristiyan amili yeniden güçlenmeğe yüz tuttu. Rusya’dan Hıristiyan ahalinin Azerbaycan’da iskan edilmesine çalışıldı, bu olmadıkta işgal olunmuş Azerbaycan topraklarına, özellikle Karabağ’ın dağlık bölgelerine, geçmiş İrevan ve Nahçıvan hanlıklarının arazisine komşu ülkelerden toplu olarak Ermeniler göçürüldü. Türkiye ile hududu olan Batı Azerbaycan arazisinde - geçmiş İrevan ve Nahçıvan hanlıklarının arazisinde “Ermeni vilayeti” yaratıldı. Bununla, tarihi Azerbaycan topraklarında gelecek Ermeni devletinin esası koyuldu.
Bunlara rağmen, beşeriyet tarihinin en dehşetli ve en kanlı askeri-feodal müstemleke rejimi olan çar Rusya’sı da Azerbaycan halkının devletçilik geleneklerini mahvedemedi.
Azerbaycan halkı Rusya ağalığına ve Kaçarlar İran’ının şahlık rejimine karşı istiklal mücadelesini durdurmadı, kendi bağımsız devletini yaratmak için defalarca ölüm-dirim savaşına kalktı, şehitler verdi. Rusya’da Birinci Rus inkılabı (1905-07), İran’da ise 1905-11. yıllar inkılabı döneminde Azerbaycan halkı bağımsız devletini yeniden inşa etmek, özgür olarak dünyanın yeni kalkınma ahengine uygun olan demokratik yönetim sistemi yaratmak uğrunda mücadele ediyordu. Yönetilmeğe değil, yönetmeğe alışmış Azerbaycan halkı öncül aydınlarının başçılığı ile bütün Rusya’nın Türk-Müslüman halklarının milli özgürlük harekatının önüne geçti.
Fakat, Kuzey Azerbaycan’da özgürlük mücadelesi misli görünmemiş facialarla takip edildi. Baküde iktidarı ele geçiren Stepan Şaumyan’ın taşnak-bolşevik hükümeti 1918 yılının Mart ayında Azerbaycan halkına karşı dehşetli soykırımı hayata geçirdi. Kardeş Türkiye Azerbaycan’a yardım elini uzattı ve sonuçta özgürlük harekatı galip geldi.
27 Mayıs 1918’de Transkafkasya Seymi’nin Müslüman fraksiyonunun üyeleri bir gün önce Gürcü üyelerin yaptığı gibi ayrıca toplantı ve Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilan etmek kararını aldılar. Bu amaçla Transkafkasya Seymi’nin Müslüman fraksiyonu kendini Azerbaycan Milli Şurası, daha doğrusu, Azerbaycan Parlamentosu olarak ilan etti. Bununla, aslında, Azerbaycan’ın ilk Parlamentosu yarandı ve ilk parlamentolu cumhuriyetin temeli atıldı. Adı geçen toplantıda o zaman Batum’da görüşmelerde bulunan Mehemmed Emin Resulzade gıyabında Azerbaycan Milli Şurasının Başkanı, Hasan bey Ağayev ve Mir Hidayet Seyidov ise başkan yardımcıları olarak seçildiler. O günkü toplantıda Feteli Han Xoyski oybirliği ile Milli Şuranın yürütme kurulunun başkanı seçildi. Yürütme Kuruluna Memmed Hasan Hacınski, Nesib bey Yusifbeyli, Halil bey Hasmemmedov, Memmed Yusif Ceferov, Hudadat bey Melik Aslanov, Camo bey Hacınski, Ekber ağa Şeyhülislamov, Hosrov Paşa bey Sultanov dahil idiler.
28 Mayıs 1918’de Hasan bey Ağayev başkanlığında toplanan Azerbaycan Milli Şurası Azerbaycan’ın İstiklal Beyannamesi’ni kabul etti.
İstiklal beyannamesi bütün Türk-Müslüman dünyasında ilk defe olarak Azerbaycan’da en demokratik cumhuriyet yönetim biçiminin - parlamentolu cumhuriyetin yaratılacağından haber veriyordu. Azerbaycan Milli Şurasının İstiklal Beyannamesi’nde denilirdi:
1. Bu günden itibaren Azerbaycan halkı hakimiyet hukukuna sahip olduğu gibi, Güney-Doğu Kafkas’ı kapsayan Azerbaycan da tam hukuklu bağımsız bir devlettir.
2. Bağımsız Azerbaycan devletinin yönetim biçimi Halk Cumhuriyetidir.
3. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti bütün milletlerle, özellikle komşu olduğu milletler ve devletlerle iyi münasebetler yaratmak azmindedir.
4. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti milliyetinden, mezhebinden, sınıfından, silkinden ve cinsinden asılı olmayarak kendi hudutları içinde yaşayan bütün vatandaşlarına siyasi hukuklar ve vatandaşlık hukuku temin ediyor.
5. Azerbaycan Halk Cumhuriyeti kendi toprakları içinde yaşayan bütün milletlerin serbest gelişimi için geniş imkanlar yaratıyor.
6. Müessisler Meclisi toplanıncaya kadar Azerbaycan’ın başında halkın seçtiği Milli Şura ve Milli Şııra karşısında sorumlu olan Geçici Hükümet duruyor.
Böylece, Kuzey Azerbaycan’da Doğu’da ilk demokratik cumhuriyet - Azerbaycan Halk Cumhuriyeti yaratıldı.
Azerbaycan’ın istiklal mücadelesi tarihinin bu değerli ve parlak belgesine bütün Azerbaycan tarih biliminde en objektif tarihi kıymeti ilk defe olarak milli liderimiz Haydar Aliyev vermiştir:
“Azerbaycan Milli Şurası’nın kabul ettiği tarihi beyanname yeni yaranmış Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin dahili ve harici siyasetinin başlıca prensiplerini bütün dünyaya bildirdi. Beyannamede ilan edilmiş prensipler - Azerbaycan halkının kendi mukadderatını muayyen etmek, insanların hukuk beraberliğine hürmet, bütün harici devletlerle, aynı zamanda komşu halklarla dinçlik ve istikrar ortamında yaşamak, bir-birinin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne hürmetle yanaşmak prensipleri Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin uluslararası nüfuzunu artırdı”.
Cemi 23 ay yaşamasına rağmen Azerbaycan Halk Cumhuriyeti sübut etti ki, en gaddar müstemleke ve baskı rejimleri bele Azerbaycan halkının özgürlük ülküsünü ve bağımsız devletçilik geleneklerinin mahvetmeğe kadir değildir.
Maalesef, Sovyet Rusya’sının askeri tecavüzü neticesinde Azerbaycan Halk Cumhuriyeti sükut etti. Kuzey Azerbaycan’da bağımsız Azerbaycan devletçiliğine son koyuldu. 28 Nisan 1920’de Cumhuriyet arazisinde Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinin (Azerbaycan SSC) yaratıldığı ilan olundu.
Sovyet işgalinden hemen sonra ülkede Azerbaycan Halk Cumhuriyeti döneminde yaratılmış bağımsız devlet yönetimi sisteminin dağıtılmasına başlandı.
Ülkenin her yerinde “kırmızı terör” tuğyan ediyordu. Bolşevik rejiminin yerleşmesine mukavemet gösterebilecek her kes “halk düşmanı”, “karşıdevrimci” ve ya “tahribatçı” adı ile derhal “kırmızı terör”un kurbanı oluyordu. Böylece, 1918 Mart soykırımından sonra, Azerbaycan halkına karşı yeni soykırımına başlanmıştı. Fark bundaydı ki, bu defe milletin seçkin insanları - Azerbaycan Halk Cumhuriyeti’nin görkemli devlet hadimleri, generaller, Milli Ordunun yüksek rütbeli subayları, aydınlar, din adamları, parti yöneticileri, siyasi hadimler, meşhur alimler mahvedilirdi.
6 Mayıs 1921’de Azerbaycan SSC’nin birinci Sovyetler kurultayının çağırılması ile Kuzey Azerbaycan’ın Sovyetleştirilmesi sonuçlandı. Azerbaycan halkı bağımsız hakimiyetinden mahrum edildikten sonra onun servetlerinin talan olunmasına başlandı. Bakü petrolleri Sovyet Rusya’sının eline geçti.
Geçen yüzyılın 30’lı yıllarında bütünlükte Azerbaycan halkına karşı kıyım siyaseti yürütüldü. Sadece 1937’de 29 bin kişi Sovyet zulmüne maruz kaldı. O dönem Azerbaycan halkı Hüseyn Cavid, Mikayıl Müşfik, Ahmed Cavad, Salman Mümtaz, Ali Nezmi, Tağı Şahbazi kimi onlarla mütefekkirlerini, nadir aydınlarını kaybetti. Bu dehşetli baskılardan sonra Azerbaycan halkı on yıllarla kendine gelemedi.
1948-1953 yılları arası ulu Vatanımız olan Batı Azerbaycan’dan (o zaman Ermenistan SSC adlanan topraklardan) Müslüman-Türk nüfusun kitlesel olarak sürgün olunmasının yeni merhalesi başlandı. Ermeniler Batı Azerbaycan topraklarında yerlerini daha da sağlamlaştırdılar. Onların bu topraklarda sayıca üstünlüyü temin olundu.
Azerbaycan halkının kurup-yaratmak dehası sayesinde elde olunmuş önemli uğurlara rağmen, geçen asrın 60’lı yıllarında Azerbaycan iktisadiyatının bir çok alanlarında geri kalmaktaydı. Ülkenin düştüğü bu ağır durumda Azerbaycan yönetiminde mühim değişiklik oldu. 1969 yılında Haydar Aliyev’in Azerbaycan’ı yönetmesinin Birinci devri başlandı. Öz halkının büyük taassupkeşi olan Haydar Aliyev totaliter rejimin hükümranlık ettiği karmaşık tarihi şeraitte Azerbaycan’ı Sovyetler Birliği’nin en önde giden cumhuriyetlerinden birine çevirmek için yaşamın bütün alanlarında geniş ıslahatlar programı hayata geçirmeye başladı.
Büyük siyasetçi iktisadiyat ve medeniyetin çeşitli alanlarında Vatanının, halkının kalkınması için zaruri olan en vacip meseleler hakkında evvelce Moskova’da yüksek seviyede kararlar aldırmağa nail olur, sonra da bütün halkımızı bu kararların icrasına seferber ederek, Azerbaycan’ımızın gelişmesi uğrunda yorulmadan, geceli-gündüzlü mücadele ediyordu. Azerbaycan’ı kendi-kendini temin ede bilen, bağımsız yaşamağa kadir olan ve bilimsel ve teknik açıdan gelişmiş bir ülkeye çevirmek onun planlarının başında gelirdi. Bir sözle, Vatanımızın bağımsızlığa gelen yolunu hele o zaman Haydar Aliyev başlatmıştı.
Haydar Aliyev’in o dönemde hayata geçirdiği bütün bu azametli kuruculuk işlerinin çok büyük tarihi ehemmiyeti bundan ibaret idi ki, halkımızda milli gurur, milli kimlik şuuru uyandı, özgürlük, bağımsızlık duyguları baş kaldırdı. Bu, aslinde XX. yüzyılın 70’li yıllarında Azerbaycan halkının milli özgürlük harekatının yeni merhaleye-yükseliş merhalesine dahil olması demek idi.
1988 yılından başlayarak Ermenilerin Karabağ’ın Ermenistan’a birleştirilmesi talepleri, 250 binden fazla Azerbaycan Türkünün eski İrevan topraklarında zulümle kovulması Azerbaycan’da halk harekatının başlanmasına neden oldu. Ebülfez Elçibey’in başkanlığında Azerbaycan Halk Cephesi milli ruhun yükselmesinde ve Ermeni yanlısı merkezi hükümete ve onun yerli dayaklarına karşı mücadelenin organizasyonunda önemli rol oynadı.
Azerbaycan devletçilik tarihinin sonuncu merhalesi Sovyetler Birliği’nin sükutu arifesinde 18 Ekim 1991’de “Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Devlet Bağımsızlığı Hakkında” Anayasa Belgesi’nin kabul edilmesi ile başlanmıştır ve bu gün de uğurla davam etmektedir.
Birinci Azerbaycan Cumhuriyeti yarandığı günden dünyanın bütün devletleri, ilk başta ise bölge ülkeleri ile karşılıklı işbirliği ilkelerine üstünlük verirdi. Bu gün de Azerbaycan Cumhuriyeti bu ilkelere sadıktır. Azerbaycan’ın devlet müstakilliğini ilk tanıyan kardeş Türkiye Cumhuriyeti ile münasebetleri hususi önem taşımaktadır. Büyük Atatürk’ün “Azerbaycan’ın sevinci bizim sevincimiz, elemi bizim elemimizdir” sözleri bu münasebetlerin köşe taşıdır. Umum milli liderimiz Haydar Aliyev’in “Bir millet, iki devlet” sözleri ise bu münasebetlerin çatısını teşkil etmektedir.
Tarih gösterir ki, devlet müstakilliğini elde etmek yeterli değil, hem de onu bütün vasıtalarla korumak ve sağlamlaştırmak lazımdır. Umum milli liderimiz Haydar Aliyev’in kurtarıcısı ve kurucusu olduğu müstakil Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, 1918 de Cumhuriyet kurucularının Gence’de kaldırdıkları mukaddes bayrağı, bu gün Türkiye Cumhuriyeti’nin şanlı bayrağı ile birlikte gururla dalgalanıyor. Her iki cumhuriyetin ebediyen payidar olacağına ve her iki bayrağın sonsuza kadar yükseleceğine eminim.
Kaynak
1.Yaqub Mahmudov. Azerbaycan: Qısa Dövletçilik Tarihi. Bakü-2005
2.Azerbaycan Xalq Cümhuriyyeti Ensiklopediyası.1.cild, Bakü-2004.