Klinik Psikolog Baran Sinem Ekinci, koronavirüs tedbirleri kapsamında evden çıkmayan vatandaşlara uyarılarda bulunarak, bu sürecin geçici olacağını söyledi.
Tüm Karslılara evde kal çağrısında bulunan Ekinci, “Öncelikle mümkün olduğunca evde kalmaya dikkat etmeliyiz. Virüsün yayılma hızını ancak bu şekilde en aza indirebiliriz. Fakat yüzyıllardır sosyal hayvan dediğimiz insanı evde tutmak kolay değil. Sosyalleşmenin insan için etkisi tartışılamaz bir gerçektir. Fakat virüs nedeniyle buna ara vermemiz gerekti. Tabii ki bu durumun olumsuz psikolojik sonuçları olacak. Bunlarla baş etmek için yapmamız gereken şeyler var. Öncelikle evde kaldığımız sürenin geçici olduğunu unutmamalıyız. Eğer evde kalmaya alışırsak başta ne kadar sıkılmış olsak da sonrasında duruma o kadar adapte oluruz ki salgın bitse dahi çıkmaz hale geliriz. Dışarıda tehlike olduğu duygusundan kurtulamayız. Evden çıkma korkusu ya da bir paranoya riski doğabilir.” dedi.
Bu sürecin geçici olduğunu hiç unutmamak adına evde korunduğumuz süre için almamız gereken önlemler olduğunu anımsatan Ekinci, “En öncelikli olan her sabah uyandığımızda bir amacımız olmalı. Alışkan olduğumuz saat de uyanmalı, kahvaltımızı aynı zamanda yapmalıyız. Aksi halde bitmeyen bir pazar gününe dönüşür bu süreç. Oysaki normal zamanda hevesle bekliyoruz pazar gününü o geç saatte yapılan kahvaltıları. Sürekli evde olunca erken uyanmamak bir çözüm gibi gözükse de aslında sorunun kendisi bu. Bizler bu sorunu aşmak adına günlük program yapmalıyız. Özellikle çalışanlar her zaman ki saatinde öğle yemeği, akşam yemeği ve uyku saatine dikkat etmeli. Vücudumuzun biyolojik bir saati var bunu bozarsak dış dünyaya döndüğümüzde her şeye en baştan başlamamız gerekir. Tüm alışkanlıklar, bizi biz yapan şeyler yok olur. Bir diğer çok önemli konu ise; pijamalarımız. Mutlaka uyanır uyanmaz çıkarıp her zaman nasıl giyiniyorsak öyle giyinmeliyiz. Aynalara bakıp iyice kötü hissetmek tamamen kendimizden vazgeçmek bu dönmede bizi hızlıca depresyona sokabilir.” ifadesini kullandı.
Ekinci, evde kendimize mutlaka bir hobi edinmemiz gerektiğinin altını çizerek, “Yemek yapmak, resim çizmek gibi. Evde kaldığımız her anı temizliğe ayırırsanız evden çıkış da bir Takıntı Bozukluğu hastasına dönüşebilirsiniz. Uzun zamandır evde hayalini kurup yapamadığımız şeyler için bu dönemi güzel bir fırsat olarak görmeliyiz. Belki eşyaların yerini değiştirmek, bir duvarı boyamak gibi. Salgın sonrası 2 büyük korkumuz var biri psikolojik sorunların ortaya çıkışı diğeri de obezite. Buzdolabının kapısını açtığınız da'' kendinize şu soruyu sormalısınız gerçekten acıktığım için yoksa bu bir boşluk doldurma mı? Canımız sıkıldığında, duygusal boşluk hissettiğimizde kendimizi daha çok yemeye veriyoruz ne yazık ki. Bu dönemde evde boş kalıp yemektense mümkün olduğunca zamanı dolduracak aktiviteler edinmeliyiz. Evde olduğumuz dönemde yeni bir şey öğrenmeye önem göstermeliyiz. Öncesinde merak ettiğimiz zaman bulamadığımız ilgimizi çeken bir konu üzerine çalışabiliriz. Kesinlikle kendimizi eleştirmememiz, hırpalamamamız gereken bir süreç bu o sebeple bol bol kendimizi ve evdekileri takdir edelim olumlu duygulara yönlendirelim. Aile içinde beraber oyunlar oynayıp, sohbet etmeye özen göstermeliyiz. Köşeye çekilip salgını ve yarattığı kaygıları düşünmekten kendimizi korumalıyız. Çocuklarımız için de en geç normal okul saatinden bir saat sonra uyanmalarını sağlayalım. Okulda oldukları saatleri ev içindeyken de bilişsel aktiviteler ile dolduralım. Kaygıyı azaltmanın en güzel yolu durumu normalleştirmektir. Geç saatlere kadar televizyon internetle ilgilendiklerinde bir süre sonra durumun düzelmeyeceği kaygısına kapılabilirler. Kendimizi virüsten nasıl koruyorsak sosyal izolasyonun psikolojik yan etkilerinden de o şekilde korumalıyız.” diye konuştu.