Her yıl Sarıkamış şehitleri anılırken ninemin “her akşam üstünde meleklerin kandiller yaktığını” söyleyerek gösterdiği o çamlı tepedeki beyaz şehit anıtı aklıma gelir.Yine, hançerli düzünde tarla süren çiftçiler, elbiseli ve silahlı şehit naaşı çıkardıklarını söylediklerinde içimi saran o çocuksu ürpertilerimi hatırlarım.
Merkezine Enver Paşa’nın oturtulduğu “bu savaşta galip gelebilir miydik, gelemez miydik, yada Enver Paşa haklı mıdır, haksız mıdır?” tartışmalarına tanık olmaktayız. Kuşkusuz tarihten ders çıkarılmalı ve savaşın aktörleri kendi koşulları içersinde değerlendirilerek gereken çıkarımlar yapılmalıdır.
Bu milletin bir ferdi olarak bize düşen, komutanın emrini kutsal sayan ve amansız bir soğukta tek kurşun atmadan canını veren 90 bin şehidin (dile kolay) çektiği acıları hissedebilmek ve o anı yaşayarak, onların bizim için öldüklerini düşünmektir. Vatan için ölebilmek her milletin sahip olduğu bir tutku değildir.
Ancak, onların çektikleri acıyı ruhumuzun derinliklerinde hissetmek tek başına yetmez. Onların sefasını asla süremediği ve hayatlarının baharında canlarını verdikleri bu vatanda bizlerin de üzerine düşen görevleri sorgulamak gerekir.
Ev ve araba gibi tüketim unsurlarını dert edip konuşmaktan başka önemli kavramların da olduğunun farkında olan, az da olsa tarihsel ve entelektüel duyarlılık içinde “bizler neler yapıyoruz?” diye kendini sorgulayan bireylerimizin epeyce olduğunu söylemek ne yazık ki çok zor.
Sarıkamış şehitleri ve diğer tüm şehitlerimizin aziz hatıraları için “ne yapabiliriz?” sorusuna milli şairimiz Mehmet Akif şöyle cevap veriyor:
“Tüllenen mağribi akşamları sarsam da yarana
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana”
Orhan Veli ise;
“Neler yapmadık bu vatan için?
Kimimiz öldük kimimiz nutuk söyledik” diyor.
Bu duygu ve düşüncelerle tüm şehitlerimizi minnet ve rahmetle anar, onlara saygı ve şükranlarımı bir borç bilirim.
Saygılarımla.05.01.2012
Prof.Dr.Yavuz ÖZTÜRKLER