Kars Manşet Yazarı Dr. Doğan Kuşman'ın "Kur'an mı? Hadis mi?" başlıklı köşe yazısı:
Kur-an-ı Kerim yeter mi? Hadislere ihtiyaç var mı?
İnsanlar dini nereden öğrenmelerine bağlı. Tek bir delil vardır ki o da Allah'ın ayetleri. Çünkü değişmeyecek tek şey Allah'ın vahyidir ve Allah tarafından korunmaktadır.
HİCR - 9:İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn (hâfizûne).Muhakkak ki; zikri (Kur'ân-ı Kerim'i) Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.
Peki, hadislerde böyle bir garanti var mı? Yok. Neden derseniz, Peygamberimiz SAV Efendimizin Kur-an-ı Kerim’in dışında bir şey konuşması mümkün değildir.
NECM - 2:Mâ dalle sâhıbukum ve mâ gavâ. Sahibiniz dalâlete düşmedi ve azmadı.
NECM - 3:Ve mâ yentıku anil hevâ.Ve o, hevasından (kendiliğinden) konuşmaz.
NECM - 4:İn huve illâ vahyun yûhâ.(O'nun söyledikleri), sadece O'na vahyolunan vahiydir.
Peygamberimiz SAV Efendimiz seçilmiştir, onun için Allah'ın vahyinin dışında bir şey konuşması mümkün değildir.
KASAS - 68:Ve rabbuke yahluku mâ yeşâu ve yahtâr(yahtâru), mâ kâne lehumul hıyarat(hıyaratu), subhânallâhi ve teâlâ ammâ yuşrikûn(yuşrikûne).Ve Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Ve seçim hakkı onlara ait değildir. Allah Sübhan'dır (münezzehtir) ve (onların) şirk koştukları şeylerden yücedir.
Rabbimiz Resulüne nasıl amel edileceğini söylemiş ve Kur-an-ı Kerim de açıklanmış.
HAC - 67:Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah'a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.
Görüyoruz ki yıllarca insanlar Allah'ın emri olan Kur-an-ı Kerim ile amel etmiyorlar. Tabi ki sorarsanız derler ki “kitapta her şey yazmıyor”. Bu söz insanı küfre götüren bir iddiadır. Allah'a acizlik ithaf eden bir söz; Allah kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamıştır.
EN'AM - 38:Ve mâ min dâbbetin fîl ardı ve lâ tâirin yatîru bi cenâhayhi illâ umemun emsâlukum, mâ farratnâ fîl kitâbi min şey’in summe ilâ rabbihim yuhşerûn(yuhşerûne).Ve yeryüzünde yürüyen hayvanlardan ve iki kanadıyla uçan kuşlardan ne varsa (4 ayaklı) hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki; sizin gibi ümmet olmasınlar. Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık. Sonra Rab'lerine haşrolunacaklar (olunurlar).
Rabbimiz kitabında hiçbir şeyi eksik bırakmadığını söylerken Kur’an’da hem de insanlar için bütün meselelerden örnek te vermiş.
RUM - 58:Ve lekad darebnâ lin nâsi fî hâzel kur’âni min kulli mesel(meselin), ve le in ci’tehum bi âyetin le yekûlennellezîne keferû in entum illâ mubtılûn(mubtılûne).Ve andolsun ki, bu Kur'ân'da insanlar için bütün meselelerden örnekler verdik. Ve eğer onlara bir âyet getirsen, kâfirler mutlaka: "Siz sadece bâtılla uğraşan kimselersiniz." derler.
Kur’an’da Allah Resulünün söylediği diyerek yazılmış kitaplardan bahsediyor mu? Kesinlikle bahsediyor ama pek hoş şey söylemiyor Rabbimiz. İnsanların elleri ile yazdığı Kur’an’dandır dedikleri kitaplardan bahsediyor.
BAKARA - 78:Ve minhum ummiyyûne lâ ya’lemûnel kitâbe illâ emâniyye ve in hum illâ yezunnûn(yezunnûne).Onlardan bir kısmı ümmîlerdir. Onlar (Allah'ın) Kitabı'nı bilmezler, sadece emaniyyeyi (kişilerin yazdığı kitapları) bilirler. Ve onlar sadece zannediyorlar.
BAKARA - 79:Fe veylun lillezîne yektubûnel kitâbe bi eydîhim summe yekûlûne hâzâ min indillâhi li yeşterû bihî semenen kalîlâ(kalîlen), fe veylun lehum mimmâ ketebet eydîhim ve veylun lehum mimmâ yeksibûn(yeksibûne).Yazıklar olsun onlara ki; elleriyle kitap yazarlar, sonra da (emaniyye bilgiler içeren) bu yazdıklarını az bir bedel (para) karşılığında satmak için: “Bu, Allah'ın indindendir.” derler. Yazıklar olsun onlara, elleriyle yazdıkları şeylerden dolayı. Yazıklar olsun onlara, kazandıkları şeyler sebebiyle.
Allah'ın yazıklar olsun dediği Kur’an’ın dışında kitap yazan ve Kur’an’ı bilmeyen bu kişiler kimlerdir. Bu kişiler genellikle “GÜNAHLARINIZ KADAR CEHENNEME GİRECEKSİNİZ VE GÜNAHLARINZ BİTİNCE DE BAZI İŞLEVLERDEN SONRA CENNET’E GİRECEKSİNİZ” diyen kişilerdir.
BAKARA - 81:Belâ men kesebe seyyieten ve ehâtat bihî hatîetuhu fe ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne).Hayır, (sandığınız gibi değil) kim günah kazanmış da hataları kendisini kuşatmışsa; işte onlar, ateş halkıdır ve içinde de devamlı kalacaklardır.
Demek ki günahı sevabından fazla olanların devamlı cehennemde kalacakları için iblis gibi insanların kendileri ile beraber cehennemde kalmasını isteyen şeytan insanları kandırması, iyi niyetli olup nasıl olsa günahlarımız kadar yanacağız diyenlerin Kur-an-ı Kerim den uzaklaşmasına neden olmakta.
Hâlbuki insanlar Kur-an-ı Kerim den sorumludurlar;
ZUHRUF - 44:Ve innehu le zikrun leke ve li kavmik(kavmike), ve sevfe tus’elûn(tus’elûne).Muhakkak ki O (Kur'ân), senin için ve senin kavmin için mutlaka bir zikirdir (öğüttür). Ve siz, (Kur'ân'dan) sorumlu olacaksınız.
Yok, ben Kur-an-ı Kerim den değil de dışındaki kitaplardan okurum, öğrenirim derseniz gene Kur-an-ı Kerim den Allah'ın bu konuda ne dediğini öğrenin.
MAİDE - 68:Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz bir şey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabb'inden indirilen, mutlaka onların birçoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.
Kur-an-ı Kerim’i öğrenecek ve hayatınıza tatbik edeceksin ki yaşantınız Allah'ın dini olsun. Eğer Allah'ın indirdiği Kur-an-ı Kerim ile hükmetmezseniz; Rabbimiz bu kişiler için aşağıdaki üç ayette KAFİR, ZALİM, FASIK olarak bahsediyor.
MAİDE - 44:İnnâ enzelnet tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihen nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimestuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne).Muhakkak ki Tevrat'ı Biz indirdik, onda hidâyet ve nur vardır. Kendileri (Hakk'a) teslim olmuş peygamberler, yahudilere, onunla hükmeder. Rabbaniler (kendilerini Rabb'lerine adamış olanlar) ve Ahbar olanlar da (zahidler, yahudi âlimler, hahamlar) Allâh'ın Kitab'ından korumakla görevli oldukları ile hüküm verirler ve onlar, onun üzerine şahidler oldular. Artık insanlardan korkmayın, Ben'den korkun ve Benim âyetlerimi az bir değere satmayın. Ve kim, Allâh'ın indirdiği ile hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar kâfirlerdir.
MAİDE - 45:Ve ketebnâ aleyhim fîhâ ennen nefse bin nefsi vel ayne bil ayni vel enfe bil enfi vel uzune bil uzuni ves sinne bis sinni vel curûha kısâs(kısâsun) fe men tesaddeka bihî fe huve keffâretun leh(lehu) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humuz zâlimûn(zâlimûne).Onun içinde (Tevrat'ta) onlara, cana can ile, göze göz ile, buruna burun ile, kulağa kulak ile, dişe diş ile ve yaralamalara karşı kısas olduğunu yazıp farz kıldık. Kim onu bağışlar da (kısas hakkından vazgeçerse) artık o kendisi için (günahlarına) kefâret olur. Ve kim, Allâh'ın indirdiğiyle hükmetmezse, o taktirde işte onlar, onlar zâlimlerdir.
MAİDE - 47:Vel yahkum ehlul incîli bimâ enzelallâhu fîh(fîhi) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul fâsıkûn (fâsıkûne).Ve İncil sahipleri, Allâh'ın onda (İncil'de) indirdiği (ahkâm) ile hükmetsinler. Ve kim, Allâh'ın indirdiği ile hükmetmezse, o taktirde işte onlar fâsıklardır.
Arapça öğrenmek ile dininizi öğrenemezsiniz Kur-an-ı Kerim ayetleri dışında yaşamanız da yasaklanmış, ne yapacağız o zaman diyorsanız, Allah'ın kitabı nasıl öğrenileceğini de kitabına yazmış.
DUHAN - 58:Fe innemâ yessernâhu bi lisânike leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).İşte böylece O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i), senin lisanın ile kolaylaştırdık. Umulur ki onlar tezekkür ederler.
İyide işte lisanı ile kolaylaştırılan Allah'ın Resulünü sözleri; diyeceksiniz de, O Allah'ın söylediğinden başka bir şey söyleyebilmesi mümkün değil ki. O zaman insanlar Allah'ın Resullerini tanımıyorlar.
Allah'ın Resulleri tezekkür ederler insanlarda bu tezekkürden kitabı öğrenirler.
KASAS - 51:Ve lekad vassalnâ lehumul kavle leallehum yetezekkerûn(yetezekkerûne).Ve andolsun ki, tezekkür etsinler diye sözü (âyetlerimizi) ardarda onlara ulaştırdık.
Allah her zaman insanların dinini öğrenerek yaşasın diye insanların içinde Resuller kılmış. Bu resuller canlı ve içlerinden olmalı ki onlara Allah'ın ayetlerini anlatsın da Allah insanlardan ne istiyor öğrensinler.
A'RAF - 35:Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, SİZE ÂYETLERİMİ ANLATAN (kıssa eden) RESÛLLER geldiği zaman, bundan sonra KİM TAKVA SAHİBİ OLUR VE NEFSİNİ ISLÂH EDERSE (nefs tasfiyesi yaparsa), ARTIK ONLARA KORKU YOKTUR. VE ONLAR MAHZUN DA OLMAZLAR.
Demek ki insanların mahzun olmaması için her dönem içlerinden veli Resuller yollamış. İşte bu Allah dostları insanlara Allah'ın ayetleri açıklarsa anlarlar ve takva sahibi olurlar.
Peki, takva sahibi olurlarsa ne olur?
BAKARA - 2:Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn (muttekîne).İşte bu Kitap; O'nda hiç(bir açıdan) şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.
İşte Kur-an-ı Kerim o zaman sizin hidayete ermenizi sağlar. Ama nasıl? İşte bu Allah'ın veli Resulleri insanlara Allah'ın ayetlerini açıklayarak okur. Ölmeden Allah'ın emanet olarak içinize üflediği ruhunu Allah'a ulaştırmayı dileyin diye insanları Allah'a davet ederler. İyi de insanlar koşturarak Allah'ın dinine mi girerler; hayır. Allah öyle söylemiyor.
Rabbimiz de şöyle söylüyor.
AHKÂF - 31:Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).
Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
Allah'a davet olunuyorken davete icabet etmeyen çoktur.
AHKÂF - 32:Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
İşte bu kişiler Allah ile insan arasına kimse giremez derler. Ve kendileri gibi düşünenler Kur-an-ı Kerim den nasipleri olmaz.
Kur-an-ı Kerim’in dışında ayetler ile insanların kurtuluşunu anlatan bir belge bulamazsınız.
Her zaman aramızda Allah'ın veli Resulleri vardır ve insanları Allah'a davet eder. Sebebi, bir insanın Allah'a ulaşabilmesi için Sırat-ı Mustakim üzeri olması gerekir. Çünkü Allah davete icabet edeni Sırat-ı Mustakim ile kendisine ulaştırır.
NİSA - 175:Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, KENDİSİNE ULAŞTIRAN SIRATI MUSTAKÎM'E (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Sırat-ı Mustakim üzeri olursa ne olacak.
AL-İ İMRAN - 51:İnnallâhe rabbî ve rabbikum fa’budûh (fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustakîm(mustakîmun). Allah, hiç şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O halde (öyleyse) O'na kul olun. İşte bu SIRATI MUSTAKÎM'dir.
Neden Sırat-ı Mustakim derseniz bu Allah'a ulaştıran yol ve bu yoldan başka bir yol daha vardı oda “tarîka cehenneme” dediği cehennem yolu.
NİSA - 169:İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîren). Sadece cehennem yoluna ulaştırır. Onlar orada ebediyyen kalacaklardır. Ve bu, Allah için kolaydır.
Allah'ın Resulü onu Sırat-ı Müstakime davet eder.
MU'MİNUN - 73:Ve inneke le ted’ûhum ilâ sırâtın mustakîm (mustakîmin).Ve muhakkak ki; sen, mutlaka onları Sıratı Mustakîm'e davet ediyorsun.
Allah Resulünün insanları Allah'ın yolu olan Sırat-ı Müstakime çağırmasının nedeni de gene insanların emanet olan ruhlarını ölmeden Allah'a ulaştırmayı dilemesidir.
HUD - 56:İnnî tevekkeltu alâllâhi rabbî ve rabbikum, mâ min dâbbetin illâ huve âhızun bi nâsıyetihâ, inne rabbî alâ sırâtın mustekîm(mustekîmin).Muhakkak ki ben, benim ve sizin Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. Yürüyen hiçbir canlı mahlûk (dabbe) yoktur ki; O (Allahû Tealâ), onun perçeminden tutmuş (O'nun kontrolü altında) olmasın. Muhakkak ki benim Rabbim, Sıratı Mustakîm üzeredir (Sıratı Mustakîm'in kontrolü Allah'tadır).
Evet, Kur-an-ı Kerim den başka hangi kitap Allah'ın bu emirlerinden bahseder ki; onun için Allah ayetler ile hüküm vermemizi istiyor maide 44.45.47 de. Yoksa kâfir, zalim ve fasık olarak niteliyor.
Allah'ın âdemoğullarına içlerinden Nebi Resul veya veli Resul göndermesinin nedeni; Allah'ın ayetleri ile insanlara anlatmasının nedeni onların takva sahibi olmaları ve nefislerinin terbiye edilmesi ve dünya ve ahiret saadetinin sahibi olmaları için.
A'RAF – 35: Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.
Allah ile insan arasına kimseyi sokmayanlar için bu ayete göre takva sahibi olabilme ve nefs terbiyesi yapa bilmeleri mümkün değil.
Peki, Resul Allah'ın ayetlerini anlatmasının bir faydası var mı? Bakalım;
TALÂK - 11:Resûlen yetlû aleykum âyâtillâhi mubeyyinâtin li yuhricellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti minez zulumâti ilen nûr(nûri), ve men yû'min billâhi ve ya'mel sâlihan yudhilhu cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), kad ahsenallâhu lehu rızkâ(rızkan).Resûl, âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenleri) ve amilüssalihat (salih amel, yani nefs tezkiyesi) yapanları, karanlıklardan nura çıkarmak için size Allah'ın âyetlerini açıklayarak okur. Ve kim, Allah'a îmân ederse ve salih (nefsi ıslâh eden) amel işlerse onu, içinde ebediyyen kalmak üzere, altından ırmaklar akan cennetlere dahil eder (koyar). Allah('ın Zat'ı), onun (resûl) için en güzel rızık olmuştur.
Demek ki Resuller canlı olmalılar ve insanlara Allah'ın ayetleri okuyarak insanların nefislerinin kalplerinin karanlıktan nura çıkmasını sağlıyor. Karanlıktan nura çıkarma işlemini demek ki veli Resulleri ile yapıyor ve bu kişilere DOSTUM DİYOR.
BAKARA - 257:Allâhu velîyyullezîne âmenû, yuhricuhum minez zulumâti ilen nûr(nûri), vellezîne keferû evliyâuhumut tâgûtu yuhricûnehum minen nûri ilâz zulumât(zulumâti), ulâike ashâbun nâr(nâri), hum fîhâ hâlidûn(hâlidûne). Allah, âmenû olanların (Allah'a ulaşmayı dileyenlerin) dostudur, onları (onların nefslerinin kalplerini) zulmetten nura çıkarır. Ve kâfirlerin dostları taguttur (onlar, şeytanı dost edinirler, şeytan kimseye dost olmaz), onları (onların nefslerinin kalplerini) nurdan zulmete çıkarırlar. İşte onlar, ateş ehlidir. Onlar, orada ebedî kalacak olanlardır.
Bu AMENU olanlar kimlerse bu kişiler Allah'ın dostu olmayı başarmış kişiler. Nasıl Allah'ın sevgisini kazanmışlar? Gerçek bir Allah sevgisi, Allah'ın Resulüne tam bir teslimiyet ve itaat istiyor.
AL-İ İMRAN - 31:Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun). De ki: “Eğer Allah'ı seviyorsanız, o zaman bana tâbî olun ki; Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın (sevaba çevirsin). Allah, GAFÛR'ur RAHÎM'dir.
Bu Resul Peygamberimiz SAV Efendimizin Allah'a ve Sırat-ı Müstakime davetine icabet edilmiyor. Bu dönemde Allah'ın bir veli Resulüne itaat edilmesi ise Allah ile insan arasında aracı olmaz diye kabul görmüyor. Bu konuları öğretecek olan kişiler de Kur-an-ı Kerimi yazan kişiler olduğuna göre, bu ayetleri nasıl öğrenecekler?
Çok basit aslında; Allah dilerse her şeyi yapar değil mi? Bakalım öğretiyor mu?
ANKEBUT - 49:Bel huve âyâtun beyyinâtun fî sudûrillezîne ûtûl ilm(ilme), ve mâ yechadu bi âyâtinâ illez zâlimûn(zâlimûne).
Hayır O (Kur'ân-ı Kerim), ilim verilenlerin sînelerinde beyan olunan âyetlerdir. Ve zalimler hariç, onlar âyetlerimizi bile bile inkâr etmezler.
İşte Allah'ın içimizde bizlere gönderdiği veli Resulleri bu ilim sahibi olan kişiler ayetleri tezekkür ederek nur olarak nefslerinin kalplerine giriyor.
E e; Kur-an-ı Kerim satırdan mı? Yoksa SADIRDAN MI okunuyor? Ne dersiniz? Satırdan okuyorsa hafızlıktan ileri gidemez değil mi?
İlim sahibi olanlar kimler bakalım;
HAC - 54:Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).VE KENDİLERİNE İLİM VERİLENLERİN, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet edendir.
Demek ki ilim sahibi olabilmek Allah'ın içimizden insanlara gönderilen veli Resullerin söylediği Allah'ın ayetlerine iman etmemiz lazım.
Allah ile aramıza aracı sokulmaması söylenen bu dönemde; Nübüvvet sona ermiştir bu neden ile Resul gelmez diyenlerin veli resullerden bi haber olmaları. Kolayına geldiği için de Kur-an-ı Kerim dışında kitaplara başvuranların sahabeler gibi Allah'ın dinini yaşaması mümkün olmayacağına göre nasıl mutlu olacağız ki?
BAKARA - 214:Em hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ye’tikum meselullezîne halev min kablikum messethumul be’sâu ved darrâu ve zulzilû hattâ yekûler resûlu vellezîne âmenû meahu metâ nasrullâh(nasrullâhi), e lâ inne nasrallâhi karîb(karîbun).
Yoksa siz, kendinizden önce geçenlerin başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmedikçe, cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine şiddetli belâ ve sıkıntılar (felâketler) dokundu ki, resûl ve onun yanındaki âmenû olanlar: “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar sarsıldılar. Allah'ın yardımı mutlaka yakındır, (öyle) değil mi?
Allah'ın resulüne itaat edemiyorsak ve bu neden ile Allah'ın sevgisini kazanamıyor ve Kur-an-ı Kerim dışında sadece farz olan İslâmın beş şartı yeter diyorsak, işimiz biraz zor değil mi? Çünkü Allah'ın yardımını alamadan mutlu olmak mümkün değil.
Allah'ın Resulüne iman etmiş ve onun bizim takva sahibi olabilmemiz ve nefsimizin terbiye olması için anlattıkları iman etmiş olmalıyız ki Allah'ın kalbimize ihbat koyması ile AMENU olabilelim.
“Ne olacak ki amenu olsak biz zaten amenu, yani iman ediyoruz” diyorsanız. Bakalım amenu muyuz?
HUD - 29:Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, RAB'LERİNE MÜLÂKİ OLACAKLAR (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Hani Allah'ın Resulleri; insanların hepsini, “Allah'a ölmeden ruhumuzu ulaştırmayı dileyin” demelerinin arkasında takva sahibi olabilmesi yatıyor demek.
RUM - 31:Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne). O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
İman Allah'ın resulünün söylediklerine iman ederek itaat etmemiz ile Allah bu insanları hidayete erdiriyor. Çünkü bu kişiler amenu olabiliyor ve Allah da bu kişileri kendisine hidayet ediyor. Şura 13. Ayetin sonunda şöyle vahyediyor; “allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu). Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır)”.
KUR-AN-I KERİM DIŞINDAKİ KİTAPLAR İNSANLARI TAKVA SAHİBİ YAPAMAZ VE HİDAYETE ERDİREMEZ.
BAKARA - 2:Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn (muttekîne).İşte bu Kitap; O'nda hiç(bir açıdan) şüphe yoktur. TAKVA SAHİPLERİ İÇİN BİR HİDAYETTİR.
Şimdi önemli olan aramızdaki Allah'ın dostu olan bu veli resul kim? Her posta oturan irşat makamı yani imam değildir. Peki, nasıl bulacağız diyorsanız? Kur-an-ı Kerim bunu da açıklamıştır.
NAHL - 9:Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) TAYİNİ, ALLAH'IN ÜZERİNEDİR. VE ONDAN SAPANLAR VARDIR. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
Yani bir insanın gel benim şeyhime, mürşidime tabi ol demesi bu ayete göre şirktir. Yani tövbe haşa Allah bilmiyor da ben daha iyi biliyorum demektir.
İrşat makamını yani Allah'ın tayin ettiği İMAMLARI, veli resulleri Allah'a sormak gerekiyor. Bu Allah'ın özel yardımıdır. İnsanlar her Fatiha okurken Allah’tan ister de ne söylediğini bilemez.
FATİHA - 5:İyyâke na’budu ve iyyâke nestaîn(nestaînu).
(Allah'ım!) Yalnız Sana kul oluruz ve yalnız Senden İSTİANE (mürşidimizi) isteriz.
Allah’tan İSTİANE istiyoruz ne için?
FATİHA - 6:İhdinas sırâtel mustakîm(mustakîme). (Bu istiane'n ile) bizi, SIRATI MUSTAKÎM'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet et (ulaştır).
Allah'a kul olabilmek ve Sırat-ı Mustakim üzeri olabilmek ki bu yol Allah'a ulaştıran yoldur.
YASİN - 61:Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.
Allah’tan İSTİANE İLE istenen yardım kalben samimi olan insanların Allah'ın gösterdiği kapıya ulaşmamızı ve Allah'ın ayetleri ile sahabe gibi dinimizi yaşamamıza neden oluyor.
BAKARA - 45:Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
Kimler huşu sahibidir? Allah'a bu dünyada yaşarken ruhunun Allah'a ulaşarak mülâki olacağına YAKÎN derece iman edenler.
BAKARA - 46:Ellezîne yezunnûne ennehum mulâkû rabbihim ve ennehum ileyhi râciûn(râciûne).O (huşû sahipleri) ki; onlar, Rab'lerine (dünya hayatında) muhakkak mülâki olacaklarına ve (sonunda ölümle) O'na döneceklerine yakîn derecesinde inanırlar.
İstemezsek ne olacak ki dersek; gadap da ve dalâlette kalanlardan oluruz.
FATİHA - 7:Sırâtallezîne en’amte aleyhim gayril magdûbi aleyhim ve lâd dâllîn(dâllîne).O (SIRATI MUSTAKÎM) ki; (başlarının) üzerlerine (Devrin İmamı'nın ruhunu) ni'met olarak verdiklerinin yoludur. ÜZERLERİNE GADAP DUYULMUŞLARIN VE DALÂLETTE KALMIŞLARIN (ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEMEYENLERİN) YOLU DEĞİL.
Hacet namazını kılarsak Allah kılanlara üzerlerine nimet (emrinden bir ruh) ile hidayete erdirecek İMAM’INI gösterir.
SECDE - 24:Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
Tabi ki bu imam aynı zaman da veli Resuldür ve risaleti tebliğ ile görevlidir ve aramızdan üzerimize nimet olmak için kılınmıştır.
AL-İ İMRAN - 164:Le kad mennallâhu alel mu’minîne iz bease fîhim resûlen min enfusihim yetlû aleyhim âyâtihî ve yuzekkîhim ve yuallimuhumul kitâbe vel hikmeh(hikmete), ve in kânû min kablu le fî dalâlin mubîn(mubînin). Andolsun ki mü'minlerin (başlarının) üzerine (devrin imamının ruhu) bir ni'met olmak üzere kendi zamanlarında, kendi içlerinden bir resûl beas ederiz, onların aralarında (kendi kavminin içinde) onlara Allah'ın âyetlerini tilâvet eder, onları tezkiye eder ve onlara kitap ve hikmeti öğretir. Ondan evvel (resûle tâbî olmadan evvel) onlar açık bir dalâlet içinde idiler.
İşte Allah'ın tayin ettiği Resuller üzerimize nimet olduğu gibi sadece ayetler ile konuşur ve nefsimizin ıslah olması sağlayarak Kur-an-ı Kerim i öğretip bize hikmeti öğretmesi söz konusudur. Bu nimet veya Allah'ın emrinden olan şey ne derseniz; Bu resulün önünde yapılan bir tövbedir.
NİSA - 64:Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi), ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfere lehumur resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen). Biz, resûlleri ancak Allah'ın izniyle, kendilerine itaat edilsin diye göndeririz. Onlar, nefslerine zulmettikleri zaman eğer sana gelselerdi (tâbî olsalardı) ve Allah'tan mağfiret dileselerdi, Resûl de onlar için mağfiret dileseydi; Mutlaka Allah'ı tövbeleri (her iki tarafın mağfiretini, tövbesini) kabul eden ve rahmet gönderici olarak bulurlardı.
Günümüz de kabul edilmeyen ama Allah'ın olması gerektiğini söylediği tövbe ne fayda sağlıyor bakalım.
FURKAN - 70:İllâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan fe ulâike yubeddilullâhu seyyiâtihim hasenât(hasenâtin), ve kânallâhu gafûren rahîmâ(rahîmen).Ancak kim (mürşidi önünde) tövbe eder (böylece kalbine îmân yazılıp, îmânı artan) MÜ'MİN OLUR VE SALİH AMEL (nefs tezkiyesi) yaparsa, o taktirde işte onların, Allah seyyiatlerini (günahlarını) hasenata (sevaba) çevirir. Ve Allah, Gafur'dur (günahları sevaba çevirendir), Rahîm'dir (rahmet gönderendir).
İşte bu tövbe iman sahibi yapar, ıslah edici amel yaptırır ve bütün günahların sevaba çevrilmesi. Herkes bende tövbe alacağım demesi ile Allah'ın bu lütufları oluyor mu?
FURKAN - 71:Ve men tâbe ve amile sâlihan fe innehu yetûbu ilallâhi metâbâ(metâben).Ve kim (mürşidi önünde) tövbe eder ve salih amel (nefs tezkiyesi) işlerse, o taktirde muhakkak ki o, tövbesi kabul edilmiş olarak Allah'a ulaşır (hayattayken ruhu Allah'a ulaşır).
Tövbenin kabul edilmiş olması için nefsini ıslah olması gerekir ki gerçek bir tövbe olsun.
Bu tövbe sırasında Allah'ın farkına varamadığımız bir çok güzellikler yaşanıyor.
Hidayete erecek ruhu Allah'a ulaşacak kişinin tövbe sırasında vuku bulan olayları Allah hep vahy etmiş.
MU'MİN - 15:Refîud derecâti zul arş(arşi), yulkır rûha min emrihî alâ men yeşâu min ıbâdihî li yunzire yevmet telâk(telâkı). Dereceleri yükselten ve arşın sahibi olan Allah, kullarından (Kendisine ulaştırmayı) dilediği kişinin (Allah'a ulaşmayı dilediği için Allah'ın da Kendisine ulaştırmayı dilediği kişinin) üzerine (başının üzerine) Allah'a ulaşma gününün geldiğini (o kişinin ruhuna) ihtar etmek için, emrinden (Allah'ın emrini tebliğ edecek) bir ruh (devrin imamının ruhunu) ulaştırır.
ALLAH'IN İNSANLARI NE KADAR ÇOK SEVDİĞİNİ ALLAH'IN AYETLERİNDE GÖRÜYORUZ BU BİZİM RABBİMİZE SEVGİMİZİ KAT KAT ARTMASINA NEDEN OLUYOR.
Herkes için geçerli mi? Evet ama insanlardan bazıları bu konuda nasiplenemezler ki bu kişiler ayetlere değer vermezler.
SAF - 7:Ve men azlemu mimmenifterâ alallâhil kezibe ve huve yud’â ilel islâm, vallâhu lâ yehdîl kavmez zâlimîn(zâlimîne).
İSLÂM'A (TESLİME) DAVET OLUNURKEN, ALLAH'A KARŞI YALAN UYDURAN KİMSEDEN DAHA ZALİM KİM VARDIR? Ve Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.
BU İNSANLARI TEK BİR ÖZELLİĞİ VARDIR;
ENFAL - 23:Ve lev alimallâhu fî him hayren le esmeahum, ve lev esmeahum le tevellev ve hum mu'ridûne(mu'ridûn). Ve Allah, onların (akıl etmeyen sağır ve dilsizlerin) içinde hayır olduğunu bilse (görse) elbette onlara işittirirdi. Ve onlara işittirse bile (onlar), mutlaka dönerlerdi ve onlar yüz çevirenlerdir.
İşte bu kişiler kalplerin de hayır olmayan insanlardır. Sonucunda kararı Allah’ın verdiğini biliyorsak o zaman yapacak tek şey Allah'ın Allah'a davetine icabet etmek.
RAD - 14:Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
NE DURUYORSUNUZ! ALLAH'IN YARDIMI OLMADAN MUTLU OLAMAZKEN, ALLAH KENDİSİNE ÇAĞIRKEN VE RESULÜ İNSANLARI ALLAH’A AYETLER İLE DAVET EDİYORKEN, ALLAH'A; ÜZERİNİZE NİMET OLACAK İMAMINIZI SORMAYACAK MISINIZ?
ALLAH’TAN İSTEYECEKSİNİZ, KILIN HACET NAMAZI SORUN NE KAYBEDERSİNİZ Kİ?
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
RABBİMİZ BİZLERLE OLSUN.