Kars Manşet Yazarı Prof. Yavuz Öztürkler'in “Hayvan mı Oyuncak mı?” başlıklı yazısı:
Tarım devrimi ve hayvanların evcilleştirilmesinden bu tarafa hayvanların çilesi bitmiyor.
Hayvanların 9-10 bin yıl önce evcilleştirildiği bildirilmektedir.
Bunların başında koyun, köpek ve tavuk gibi hayvanlar geliyor.
Evcilleştirmeyle beraber hayvanlar doğasından koparıldı ve insanoğlunun hizmetine sokulmuş oldu.
Bu ilişki ne yazık ki karşılıklı bir fayda elde etmek temelinde değil daha çok insanın lehine gelişti.
Gelişti gelişmesine ama bu ilişki asırlar geçtikçe hayvanlardan fayda elde etmekten ziyade hayvanlar açısından bir tür işkenceye dönüştü.
Eti lezzetli olsun diye daracık bir yerde kıpırdamadan 4-5 ay bekletilen buzağılar,
Hareketsiz bırakılarak boğazından sokulan hortumla beslenerek ciğeri büyütülen kazlar,
Sirklerde gösteri yapsın diye eziyetle eğitilen filler, ayılar,
Fantezi arayan parası çok doyumsuz kodamanlar tarafından canlı canlı beyni yenilen maymunlar ve daha neler neler…
Sığırlar normalde 20-25 yıl, koyunlar 10-12 yıl, tavuklar 7-8 yıl yaşar.
Biz onları evcilleştirdikten sonra karnımızı doyurmak ve daha lezzetli et yemek için ömürlerini kat kat kısalttık.
Örneğin bir sığırı 4-5 aylıkken, bir koyunu 3-4 aylıkken ve bir tavuğu 45 günlükken sofralarımıza taşıdık.
Hal böyle iken onları sadece beslenme için değil güç hayvanı olarak da kullandık.
Yaşamlarına kısa sürede son veremediğimiz hayvanları ya güç hayvanı yada süs hayvanı olarak çeşitli işlerimize koştuk.
Hayvanlarla insanlar arasındaki ilişki her geçen gün daha insancıl olacakken değişik şekillerde ve acımasız görüntülerle kendini gösterdi.
20-21.yüzyılda hayvan refahı kavramı gelişince gelişmiş ülkelerde hayvanlar nispeten daha az işkenceye maruz kalırken, gelişmekte ve az gelişmiş ülkelerde bu dram hala ne yazık ki devam ediyor.
1997 yılında Amsterdam’da bir toplantıda hayvanların “duygulanabilen canlılar” olarak kabul edildi ve resmiyet kazandı.
Hayvanlar adına iyi gelişmeler devam ederken ülkemizde de iyi gelişmeler oldu ve 2004 yılında hayvanları koruma kanunu ve 2011 yılında hayvan refahı yönetmeliği çıktı.
Kağıt üzerinde ve kısmende pratikte iyi gelişmeler olmasına rağmen hayvanlarımız hala acımasız davranışlara maruz kalmaya devam etmektedir.
Özellikle 21.yüzyıldaki hayvan sevgisi üzerinden ortaya çıkan manzaralar, hayvan sevgisi üzerinden yapılan işkencelerin en acımasız örneklerini sergilemektedir.
Kafeslerde günlerce aç bırakılıp ölüme terk edilen kafes kuşları
Barınaklarda soğukta aç ve sefil bırakılan hayvanlar,
Petşopların önünde oyuncak gibi saatlerce teşhir edilerek çocuklara mıncıklattırılan hayvanlar
Rezidanstaki komşuya özenerek veya çocukların günübirlik istekleri üzerine petşoplardan alınıp birkaç gün sonra sokağa bırakılan yavru kedi köpekler,
Bazı çalışan aileler tarafından sabahtan akşama kadar evde ilgisiz bırakılan hayvanlar…
Çocuklarımıza öğretmemiz gereken şeylerden biri de doğru doğa ve hayvan sevgisi,
Hayvanın bir oyuncak olmadığı, onun da duygularının olduğudur…
Onu eve aldınız mı artık o sizin ailenin bir ferdi olacaktır.
Hayvanı bir oyuncak gibi göremezsiniz.
Hevesiniz geçtikten sonra onu sokağa bırakmanız veya başka bir sahibe bırakmanız ona yapılacak bir kötülüktür.
Bu duyarlılık, bilinç ve sorumlulukla hayvan bakmak gerek.
Yoksa hayvan seveyim derken, hayvana eziyet etmiş olursunuz.
Bu duygu ve düşüncelerle 4 Ekim Hayvanları Koruma Gününü kutlarım.