Kars Manşet Yazarı Dr. Doğan Kuşman'ın "GERÇEK İMAN HİDAYETE ULAŞTIRIR" başlıklı köşe yazısı:
Aslında hidayet gerekli mi? Eğer hidayette değilseniz dalalettesiniz ve hidayet üzere olamadığınız takdirde dalalette kalacaksınız ve cehennemde ebedi olarak kalacaksınız.
RA'D-27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).” Mutlaka bir Allah’ın görevlisi sizleri Allaha davet edecektir. Davete icabet etmediğiniz zaman dalalettete kalacaksınız ve dünya ve ahiret de hüsranda olacaksınız, çünkü Allah’ın davetçisine karşı gelmişsinizdir.
AHKÂF-31: Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin). Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
AHKÂF-32: Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler. Aslında Allah da kendisine çağırmaktadır;
RA'D-14: Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin). Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir. Ama bu işlevi, bu daveti daha önce kendisine ulaşmış bir kulu ile yapıyor. Bunun en güzel ispatı Peygamberimizin davetidir.
KASAS-87: Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma! Tabi ki Allah’ın ve Resulünün davetinden sonra artık davet eden kalmadı gibi düşünce yanlıştır. Her zaman insanları Allah’a davet eden kişiler bulunur. Bu kişiler daha önce Allah’a teslim olmuş ve nefsini ıslah eden bir Allah dostudur;
FUSSİLET-33: Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn (muslimîne). Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasfiyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır? İşte insanlar iman ettik derler ve Allah’ın farz kıldığı amelleri yerine getirirler (İslam’ın 5 şartı gibi) fakat Allah’a ulaşmayı dilemedikleri ve Allah’ın ve Resulünün davetine veya Allah’ın bir davetçisine icabet etmedikleri için dalalette kalırlar (ahkaf 31/32). Neden sahabe gibi olunmuyor ki hiç düşündünüz mü? Çünkü imanınız (inancınız) sizleri hidayete erdirmiyor. Onun için hidayete eremiyor ve sahabe gibi olamıyorsunuz; Sahabe gibi olunmaz demeyin bu dönemde de sabikunel ahirin olarak adlandırılan bir kavim mutlaka oluşacak, ne farkımız var ki derseniz bu günkü iman insanların Allah’a davet edilip Allah’a ulaşmayı dilemediğiniz bir inanç.
BAKARA-137: Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîke humullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm(alîmu). Bundan sonra eğer onlar da, sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi o takdirde hidayete ermiş olurlardı. Ve eğer dönerlerse (yüz çevirirlerse), böylece o taktirde onlar, sadece bir ayrılık içinde olurlar (Allah'ın yolundan ayrılmış olurlar). Allah, (onlara karşı) sana kâfi gelecektir. O, en iyi işiten ve en iyi bilendir. İşte sahabe gibi iman etmiyoruz çünkü bu günkü tatbiki imanda İslam’ın beş şartına davet ediliyoruz da Allah’a davet eden yok, çünkü daha önce Allah’a teslim olan yok denecek kadar az ve onlara da sizler itibar etmezsiniz.
KEHF-57: Ve men azlemu mimmen zukkire bi âyâti rabbihî fe a’rada anhâ ve nesiye mâ kaddemet yedâh(yedâhu), innâ cealnâ alâ kulûbihim ekinneten en yefkahûhu ve fî âzânihim vakrâ(vakren) ve in ted’uhum ilel hudâ fe len yehtedû izen ebedâ(ebeden). Rabbinin âyetleri zikredildiği (hatırlatıldığı) zaman ondan yüz çeviren ve elleriyle takdim ettiklerini (günahlarını) unutan kimseden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki Biz, onların kalplerinin üzerine (fıkıh etmeyi engelleyen) ekinnet kıldık. Ve onların kulaklarında (işitmeyi engelleyen) vakra vardır. Sen, onları hidayete davet etsen de bundan sonra onlar, ebediyyen asla hidayete eremezler. Bu gün de bizler Allah’a davet edildiğimiz zaman davete icabet etmiş olsaydık veya davet edildiğimiz de davete icabet edersek o zaman hidayet üzere oluruz, Allah’a ulaşmayı dilemek; Allah’ı var olarak kabul etmektir, çünkü ancak var olan yere ulaşabilirsiniz ve tek bir yere ulaşabileceğinize göre, bu “ALLAH’IN VARLIĞINA VE BİRLİĞİNE İMAN ETMEKTİR.” Eğer davete icabet ederek iman etti iseniz sizin bu imanınız, Allah’ın sizi kendisine ulaştıracak ve imanınız sizin hidayetinize vesile olacaktır.
YÛNUS-9: İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi). Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler. Eğer davete icabet etmezseniz ve sadece İslam’ın beş şartı yeter derseniz bu imanınız size fayda vermez çünkü Allah’ın bir emrini kabul etmediğiniz ve örttüğünüz için küfretmiş ve örten anlamında kafir olarak nitelendirilirsiniz.
SECDE-29: Kul yevmel fethi lâ yenfeullezîne keferû îmânuhum ve lâ hum yunzarûn(yunzarûne). De ki: "Fetih günü, kâfir olanlara (Allah'a ulaşmayı dilemeyenlere) îmânları bir fayda vermez ve onlara süre verilmez."
MU'MİN-85: Fe lem yeku yenfeuhum îmânuhum lemmâ reev be’senâ, sunnetâllahilletî kad halet fî ibâdih(ibâdihî), ve hasire hunâlikel kâfirûn(kâfirûne). Şiddetli azabımızı gördükleri zaman artık onların îmânı, onlara bir fayda vermedi. Allah'ın, kulları hakkındaki gelip geçen sünneti (kanunu) budur. Kâfirler orada hüsrana uğradılar. Gerçek iman sahibi olmak için Allah’ın davetine icabet etmek farzdır ve ölmeden Allah’ın emanet olarak verdiği ruhunu, geri sahibi olan Allah’a ulaştırmayı dilemek lazımdır. Bu kalben dileğimizin karşılığın da Allah da bizi diler. Allah bizi diliyorsa artık dilediklerini terbiye eder ve onların nefeslerini temizler.
NİSÂ-49: E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen). Kendi nefslerini temize çıkaranları (tezkiye ettiklerini söyleyenleri) görmedin mi? Hayır (öyle değil). Ancak Allah, dilediği kişinin nefsini tezkiye eder. Ve onlar, hurma çekirdeğinin ince ipliği kadar (bile) zulüm olunmazlar. Hala kendi nefsini ıslah edebileceğini inanan kimseler vardır, hatta İslam’ın beş şartı ile ıslah olabileceğine inanan birçok fetva makamları var. Ama Allah’ın ayetlerinden uzak olan bu kişiler hiçbir zaman nefeslerini ıslah edemezler ve imanları kendilerine fayda vermez. İmanları, Allah’a davete icabet etmedikleri için nefsleri ıslah olamaz ve hidayete eremezler fesat çıkarırlar. Allah ve resulüne iman etmek onların davetine icabet etmek ile olur, o zaman neden Allah’a ulaşmayı dilemiyorsunuz? Allah’a ve Resulüne güvenmiyor musunuz?
DİLERSENİZ NE KAYBEDERSİNİZ Kİ, ama kalben samimi olarak dilerseniz bu sizin dünya ve ahiret saadetine sahip olmanıza sebep olacaktır. Hacet namazının kılınışı: Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas. 2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir. Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra başlar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir. Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.