Kars Manşet Yazarı Dr. Doğan Kuşman'ın "Allah sizi seviyor mu? " başlıklı köşe yazısı:
İNSANLAR ALLAH’I SEVDİKLERİNİ SÖYLERLER DE ALLAH DA ONLARI SEVİYOR MU?
Mutlaka Rabbimiz yarattığı her varlığı sever, sevmeseydi yaratmazdı. Birde özel bir sevgisi var ki o sevgi bize nasıl nasip olur. Veya Allah'ın sevgisine kimler ulaşır?
Herkes bu konuda çeşitli fikirler üretecek ama önemli olan Allah'ın bu konuda söyledikleri değil mi? O zaman deliler ile yani ayetler ile bu konuda Rabbimizin söylediklerini öğrenmemiz lazım.
Her şeyden önce Allah Resulüne tabi olanları sever; tabi hala Resullük bitti diyenler olacak, hayır nübüvvet olan nebiler bitti ve kıyamete kadar da gelmeyecek. Resul deyince ki veli Resullük bitmez, çünkü risaleti insanlara tebliğ etmek ile görevli her zaman ve her kavimde Allah'ın veli resulleri olacak. Hatta kıyamete yakın son doğacak olan insanların dönemi de dahil mutlaka gelecek.
A'RAF - 35:Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).EY ÂDEMOĞULLARI! SİZİN İÇİNİZDEN, SİZE ÂYETLERİMİ ANLATAN (kıssa eden) RESÛLLER GELDİĞİ ZAMAN, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.
İşte bu resuller ki veli resuldür Allah'ın gerçek dinini ayetler ile insanlara anlatır.
Ancak içimizden resuller gelince ve (canlı olmalı ki) Allah’ın ayetleri ile anlattıkları hidayet (Allah'a teslim olma) dinini önemser ve itaat ederse takva sahibi olurlar ve nefsleri Allah tarafından terbiye edilir.
Resule itaat yoksa Allah'a da itaat yoktur.
NİSA - 80:Men yutiır resûle fe kad atâallâh(atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzen).RESÛL'E İTAAT EDEN ANDOLSUN Kİ; ALLAH'A İTAAT ETMİŞ OLUR. Kim yüz çevirirse (bilsin ki); Biz, seni onların üzerine muhafız göndermedik.
Bu şartlarda Allah bir insanı korumaz ve muhafaza altına almazsa bu tür inşanlar şeytanın maskarası olmaya müsait insanlardır ve Allah'ın o özel sevgisine sahip olamazlar.
Allah resulüne tabi olan kişileri seviyor.
AL-İ İMRAN - 31:Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun). De ki: “Eğer Allah'ı seviyorsanız, o zaman bana tâbî olun ki; Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı bağışlasın (sevaba çevirsin). Allah, GAFÛR'ur RAHÎM'dir.
Allah bir insanı severse o insanı kimse yolundan alı koyamaz.
Peki, resule itaat denince ne anlaşılıyor? Veya tabi olan kişilerin bir farkı var mı?
KASAS - 87:Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn(muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın ayetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. VE RABBİNE DAVET ET (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
Siz evet siz, resulün Allah'a davetine icabet ettiniz mi? Peygamberimiz SAV Efendimiz de insanları Allah'a davet etmiş davete icabet etmeyenler dalalette kalmıştır.
AHKÂF - 31:Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).
Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
AHKÂF - 32:Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin).
Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Bu Allah'a ulaşmayı dilemek veya Allah'a davet edenin davetine icabet etmek konusunun hep üsttü örtülmüş, çünkü dini öğretmek ile görevli olan kişilere öğreten olmadığı için ortada sadece İslâmın beş şartının yeterli olduğu iddia edilmiştir.
Allah'ın sevgisini resulüne tabi olarak kazanılması, resulün Allah'a davet etmesi ile davete icabet edenlerin kazanabileceği bir sevgidir. Allah'a davet Allah'a ulaşabilmek ve teslim(İslâm) olma talebi ile Allah'ın teslim dini olan hidayet dinini yaşamaktır.
Allah, Allah'ın ahdini yerine getirenleri de sevdiğini söylüyor.
AL-İ İMRAN - 76:Belâ men evfâ bi ahdihî vettekâ fe innallâhe yuhibbul muttekîn(muttekîne). Hayır, (öyle değil)! Kim (Allah ile olan) AHDini yerine getirir de takva'ya ulaşırsa (takva sahibi olursa), MUHAKKAK Kİ; ALLAH, TAKVA SAHİPLERİNİ SEVER.
Allah'a insanların ahd verdiğini ve bu ahdin nasıl yerine getirilmesini öğretilmediği için bilmezler. Allah'a ahdini yerine getiren insan Sırat-ı Mustakim üzeri olur.
YASİN - 60:E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).
Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır.
Rabbimiz önce şeytana tabi olduğumuz için, şeytana tabi olmamamız için AHD aldığını söylüyor; asıl kendisine kul olmamız için AHD aldığını söylüyor.
YASİN - 61:Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm(mustekîmun).
Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.
Bu AHD’i yerine getirip Allah'a kul oldunuz mu? Allah'a kul olduysanız o zaman Sırat-ı Mustakim üzerindesinizdir.
Sırat-ı Mustakim hakkında din görevlilerine sorarsanız “DOĞRU YOLDA OLMAK” derler. Sırat yoldur da MUSTAKİM istikametlenmiş demektir. Peki, nereye istikametlenmiş bunu da bilen ve öğrenen çok azdır. Ayete göre karar verirsek daha doğru olur.
NİSA - 175:Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Sırat-ı Müstakimin Allah'a ulaştıran manevi bir yol olduğu açık. Yani söylendiği gibi doğru yol değil Allah'a ulaştıran yol. İnsanlar Fatiha da hep Allah'a kul olabilmek için Allah’dan hep Sırat-ı Mustakim i isterler ama ne istediklerini bilmezler.
Bu şartlarda İslâmın beş şartı ile Allah'a kul olunmadığı gibi Allah'ın farz ibadetleri olduğu halde Allah'ın sevgisini kazana bilmek için eksik.
Her şeyi o kadar karıştırmışlar ki Sırat-ı Mustakim e doğru yol dedikleri gibi HİDAYETE de doğru yol derler peki nasıl bir saçma tarif olduğunu Allah'ın ayeti ile daha iyi anlarız.
EN'AM - 87:Ve min âbâihim ve zurriyyâtihim ve ihvânihim, vectebeynâhum ve hedeynâhum ilâ sırâtın mustekîm(mustekîmin). Ve onların babalarından, zürriyetlerinden (nesillerinden) ve kardeşlerinden onları seçtik. VE ONLARI SIRATI MUSTAKÎM'E (Allah'a ruhu ulaştıran yola) HİDAYET ETTİK (ulaştırdık).
Sırat-ı Mustakim ve hidayet doğru yolsa bu ayette anlam doğru yola Doğruyol ettik anlamı çıkmıyor mu? Sizce mantıklı mı?
Allah'a kul olabilmek için, Allah'a ulaştıran Sırat-ı Müstakim e Allah'ın hidayet (ulaştırması) etmesi gerek. Eğer Sırat-ı Mustakim üzeri olur, hidayete erersek Allah'a kul olmuş oluruz. Bunun için de insanları Allah'a davet eden davetçiye (içimizden Allah'ın tayin ettiği bir veli resule) tabi olmamız lazım ki Allah'ın sevgisine layık olalım.
Rabbimiz insanların mutlu olması dünyada da ve ahiret de mutlu olmamız için bir sistem halinde dinini yani Allah'a hidayete ererek teslim olmayı irşat kademesine ulaştırdığı insanlarla vahy ederek öğretmeye ve sevgisine layık olmalarını ister. İster de insanların pek çoğu Allah'a ulaşmayı bilmezler ve Allah'a davet edildikleri halde davete icabet etmezler, Allah'a mülâki olmayı dilemezler, hatta yalanlar. Kimdir bu kişiler diye bakarsak;
RUM - 8:E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne).Onlar, kendi nefsleri hakkında tefekkür etmiyorlar mı (düşünmüyorlar mı)? Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre ile yarattı. Ve muhakkak ki insanların çoğu, Rab'lerine mülâki olmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) inkar edenlerdir.
İşte Allah'a mülâkî olmayan o kadar çok kişi var ki, insanlar arasında Allah'ın sevgisinden mahrum ve şeytana kul olmuş birlik ve beraberliği oluşturmazlar, çünkü çıkarcı ve dünyayı tevessül ederler.
Bu insanlar hüsrandadır. Allah'a davet ediliyorken, davete icabet etmezler çünkü Allah'a mülâkî olmayı yalanlar.
YUNUS - 45:Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, HÜSRANDADIR (nefslerini hüsrana düşürdüler). VE HİDAYETE EREN KİMSE(LER) OLMADILAR (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
Allah'a davete icabet etmeyen kişiler aslında Allah'a mülâki olmayı yalanlamış olmuyorlar mı?
Ama bazı insanlara Allah'a verdikleri söz hatırlatılıp Allah'a davet edilince onlar Allah'a olan sevgilerinden dolayı, kendilerini yaratan Rablerine teslim olup onu görmeyi kalben çok isteyen kişilerdir.
RAD - 20:Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk (misâka).Onlar, Allah'ın ahdini ifa ederler (ruhlarını, vechlerini, nefslerini ve iradelerini Allah'a teslim ederler). Ve misaklerini (diğer teslimlerle birlikte iradelerini de Allah'a teslim edeceklerine dair misaklerini) bozmazlar.
Allah’ın insana verdiği ruh, fizik beden, nefs ve iradelerini, sahibi olan Allah'a teslim etmeyi ve âşık oldukları Rablerini kalp gözleri ile görmeyi ölümüne isterler ve Allah'ın emrinden çıkmayan ilim irfan sahibi herkes tarafından sevilen kalplerinde hayır olup kötülük olmayan insanlardır.
RAD - 21:Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi).Ve onlar Allah'ın (ölümden evvel), Allah'a ulaştırılmasını emrettiği şeyi (ruhlarını), O'na (Allah'a) ulaştırırlar. Ve Rab'lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan (cehenneme girmekten) korkarlar.
RAD - 22:Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri). Onlar, sabırla Rab'lerinin vechini (Zat'ını, Zat'a ulaşmayı ve Allah'ın Zat'ını görmeyi) dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile (iyilikle) savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın (güzel bir) akıbeti (sonucu) vardır.
Tabi hemen bazı kişiler Allah'ın kalp gözü ile görülemeyeceğini ve Peygamberlerin bile sayılı göre bildiklerini söyleyecekler.
Tabi bir delil var mı diye sorarsanız?
Hâlbuki Rabbimiz, Peygamberimiz SAV efendimiz ve ashabının Allah'a basiret (kalp gözü ile) şahit (görmüşler)olmuşlar ve hepsi insanları Allah'a ve Sırat-ı Mustakim e davet etmiş.
YUSUF - 108:Kul hâzihî sebîlî ed’û ilallâhi alâ basîretin ene ve menittebeanî, ve subhânallâhi ve mâ ene minel muşrikîn (muşrikîne). De ki: “Benim ve bana tâbî olanların, basiret üzere (kalp gözüyle basar ederek, Allah'ı görerek) Allah'a davet ettiğimiz yol, işte bu yoldur. Allah'ı tenzih ederim. Ve ben, müşriklerden değilim.”
İşte bu insanların Allah'ın ayetlerini öğrenmedikleri için, onların Nurlu bir kitabı yoktur, hatta bir hidayetcisi ve dolayısı ile ilimleri de yoktur.
HAC - 8:Ve minen nâsi men yucâdilu fîllâhi bi gayri ilmin ve lâ huden ve lâ kitâbin munîr(munîrin).Ve insanlardan (öyle) kimseler vardır ki; bir ilme, bir hidayetçiye ve nurlu (aydınlatıcı) bir kitaba sahip olmaksızın Allah hakkında mücâdele eder.
Hâlbuki Kur-an-ı Kerim de okuyup ta anlayamayacağımız o kadar çok ayet var ki; Allah'ın içimizden tayin ettiği bir veli resule tabi olsaydık ve Allah'a davetine icabet etseydik; mutlaka ayetleri Allah'ın resulün lisanı ile daha anlaşılır olduğunu görürdük.
MERYEM - 97:Fe innemâ yessernâhu bi lisânike li tubeşşire bihil muttekîne ve tunzire bihî kavmen luddâ(ludden).Böylece Biz, O'nu (Kur'ân-ı Kerim'i) senin lisanınla kolaylaştırdık. O'nunla, takva sahiplerini müjdelemen ve inatçı kavmi uyarman için.
Gerçi Rabbimiz bilemediğimiz şeyleri, zikir ehli dediği daimi yani yirmi dört saat zikredenlere sorun diyor. Bu ehli zikir dediğimiz kişiler Allah’dan vahiy alan kişilerdir.
ENBİYA - 7:Ve mâ erselnâ kableke illâ ricâlen nûhî ileyhim fes’elû ehlez zikri in kuntum lâ ta’lemûn(ta’lemûne).Ve senden önce, vahy ettiğimiz rical (erkekler)den başkasını göndermedik. Eğer bilmiyorsanız, zikir ehline (daimî zikrin sahiplerine) sorun.
Hem yaşadıkları din onlara Allah'ın sevgisini kazandırmaz dünyayı huzur içinde yaşamazlar, hem de Allah'ın ayetlerini yalanlarlar.
EN'AM - 21:Ve men azlemu mimmenifterâ alâllâhi keziben ev kezzebe bi âyâtih(âyatihî), innehu lâ yuflihuz zâlimûn(zâlimûne).
Allah'a karşı yalanla iftira eden veya onun âyetlerini yalanlayan kimselerden daha zalim kim vardır? Muhakkak ki O, zalimleri felâha ulaştırmaz (kurtuluşa eremezler).
Hâlbuki Allah dilediğine vahy eder, buna kim mani olabilir ki? Hâlbuki Rabbim benim ile neden konuşmuyor demek varken hemen Allah'a yasağı koyarlar.
YUNUS - 2:E kâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ reculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sıdkın inde rabbihim, kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn (mubînun).ONLARDAN BİR ADAMA; İNSANLARI UYARMASI, ÂMENÛ OLANLARI (ÖLMEDEN ÖNCE ALLAH'A ULAŞMAYI DİLEYENLER) MÜJDELEMESİ İÇİN VAHYETMEMİZ İNSANLARA ACAİP (GARİP) Mİ GELDİ? Muhakkak ki; onlar için Rab'lerinin yanında (katında) sıddîkler makamı vardır. Kâfirler şöyle der: “Muhakkak ki bu, mutlaka apaçık bir sihirbazdır.”
Siz hiç boy abdesti ile gece seccadeye oturup kendinizi Allah'a şikâyet ettiniz mi? Yalnız tek başına olduğunuz zaman yapın; bakın samimi olarak konuşursanız Rabbimiz neden konuşmasın.
Unutmayın sadece davetçiler değil Rabbimiz de insanları kendisine davet eder. Sadece mutlu olmamız için.
RAD - 14:Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
Allah insanları kendisine davet ediyor. Resulü de insanları Rabbine davet ediyor. Davete icabet edip Allah'ın sevgisini kazanmış nefslerini afetlerden hasletlere dönüştürenler de davet ediyor.
FUSSİLET - 33:Ve men ahsenu kavlen mimmen deâ ilâllâhi ve amile sâlihan ve kâle innenî minel muslimîn(muslimîne).
Allah'a davet eden ve salih amel (nefs tasviyesi) yapan ve: “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?
Biz ne yapıyoruz. Kendimiz Allah’ın yardımına ve Allah'ın tayin ettiği bir Hidayetçisine gerek duymuyoruz ve farz olan İslam’ın beş şartını yeterli görüyor kendimizi kurtarabileceğimize inanıp KİBİR YAPIYOR ve ayetleri hayatımıza tatbik etmiyoruz
Bu kibir nereye kadar?
Allah kibirlileri sevmez.
ZUMER - 60:Ve yevmel kıyâmeti terellezîne kezebû alallâhi vucûhuhum musveddeh(musveddetun), e leysefî cehenneme mesven lil mutekebbirîn(mutekebbirîne). Ve kıyâmet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerini kararmış görürsün. Kibirlenenlerin yeri cehennemde değil mi?
İşte Allah'ın davetine yani emirlerine icabet etmeden Allah'ın sevgisini, huzur ve mutluluğu yaşamamız mümkün değildir.
RAD - 18:Lillezînestecâbû li rabbihimul husnâ, vellezîne lem yestecibû lehu lev enne lehum mâ fîl ardı cemîan ve mislehu meahu leftedev bih(bihî), ulâike lehum sûul hısâbi ve me’vâhum cehennem(cehennemu), ve bi’sel mihâd(mihâdu).Rab'lerine (Rabbinin emrine) icabet edenler için en güzeli vardır. Ve O'na icabet etmeyenler, yeryüzünde olanların hepsi ve bir o kadarı daha onların olsa, onu mutlaka fidye olarak verirlerdi. İşte onlar; onlar için hesabın kötüsü var. Ve onların barınacağı yer, cehennem; ne kötü bir döşektir.
Ayete görüldüğü gibi davete icabet ederseniz, Allah kalbinize sevgisini yerleştirir ve Allah'ın emrettiği her şeyi aşk ile huşu halinde Allah size yaptırır. Allah size en güzeli vardır diyor. Allah'ın davetine icabet etmezseniz sizi hiç bir şey kurtaramaz ve zor bir hayat vardır.
NEDEN TEK DOĞRU OLAN RABBİMİZE SORMUYORSUNUZ? ALLAHDAN BAŞKA KİM YARDIM EDER Kİ? ÖZEL YARDIMI OLAN İSTİHANEYİ RABBİMİZDEN İSTEYİN, BU DA HACET NAMAZIDIR AMA RABBİMİZE TEVEKÜL ETMEYEN YANİ SEVMEYEN İÇİN MÜMKÜN DEĞİL ALLAHDAN HACET NAMAZI KILARAK İSTEYEMEZSİNİZ.
Mutlaka hidayete ermeniz için veli mürşidinizi Allah’dan sorun
BAKARA - 45:Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
Allah’ı sevmiyorsanız mürşidinizi göremezsiniz ve dalalette kalırsınız.
KEHF - 17:Ve tereş şemse izâ taleat tezâveru an kehfihim zâtel yemîni ve izâ garabet takrıduhum zâteş şimâli ve hum fî fecvetin minh(minhu), zâlike min âyâtillâh(âyâtillâhi), men yehdillâhu fe huvel muhted(muhtedi), ve men yudlil fe len tecide lehu veliyyen murşidâ(murşiden).Ve güneşin doğduğu zaman mağaralarının sağ tarafından geldiğini ve battığı zaman sol taraftan onların yanlarından geçtiğini görürsün. Ve onlar, onun (mağaranın) geniş sahası içinde bulunuyorlardı. İşte bu, Allah'ın âyetlerinden (mucizelerinden)dir. Allah, kimi Kendisine ulaştırırsa, işte o hidayete ermiştir. Ve kimi dalâlette bırakırsa (kim Allah'a ulaşmayı dilemezse) artık onun için VELÎ MÜRŞİD (irşad eden evliya) bulunmaz.
HADİ; ALLAH’I SEVMİYOR MUSUNUZ? NE DURUYORSUNUZ? YARIN YAŞAYACAĞINIZIN GARANTİSİ VAR MI?
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.