Türkiye, Şehitlerine Okudu!
Sarıkamış Harekatı’nın 99. Yılı “Türkiye Şehitleriyle Yürüyor” anma programı kapsamında, Sarıkamış Şehitleri için Hatim ve Mevlid-i şerif okundu.
Sarıkamış Kazım Karabekir Paşa Camii’nde düzenlenen program kapsamında, Diyanet İşleri Başkanlığı Tasavvuf Korusu üyeleri Kur’an-ı Kerim tilaveti sundu, ilahiler seslendirildi.
Soğuk havaya rağmen camiye akın eden vatandaşlara, Kızılay ekiplerince sıcak çay ikramında bulunurken, belediye görevlilerince de mevlid şekeri dağıtıldı.
VATAN SEVGİSİ İMANDAN SAYILMIŞTIR
Programın açılış konuşmasını Kars Müftüsü Mehmet Genç yaptı. Sarıkamış Harekatı’nda şehit düşen 90 bin Mehmetçiğin geçen yıllarda olduğu gibi bu yılda çeşitli etkinliklerle anıldığını belirten Müftü Genç, “Dünyada namus ve şerefini koruyarak huzur ve güven içinde yaşamak ancak bağımsız bir vatana sahip olmakla mümkündür. Dini görevlerimizi gereği gibi yerine getirmemiz de yine vatan sayesinde mümkündür. Bu sebeple dinimiz, vatanın korunmasına büyük önem vermiş, vatan sevgisini imandan saymıştır. Vatanımıza karşı görevlerimizin başında askerlik gelir. Askerlik milli olduğu kadar da dini bir görevdir. Müslüman askerlik yapmak suretiyle vatanını düşmanlara karşı savunacak, gerektiğinde de bu uğurda savaşarak canını feda edecektir. Vatana karşı görevlerimiz, sadece onu korumak için fedakarlık göstermekten, askerlik yapmaktan ibaret değildir.” dedi.
ALLAH YOLUNDA ÖLDÜRÜLEN MÜSLÜMAN’A ŞEHİT DENİR
Genç ayrıca, “Vatanımızın kalkınması ve milletimizin yükselmesi için vergi vermek ve diğer vatandaşlık görevlerini de yerine getirmek lazımdır. Allah yolunda öldürülen Müslüman’a Şehit denir. Şehitlik, Allah katında yüksek bir rütbedir. Şehit, Allah’ın huzurunda diri olarak hazır bulunup rızıklandırılacağı ve cennete gireceğine şehadet olunduğu için bu adı almıştır. Kur’an-ı Kerim’de Şehitler hakkında söyle buyuruluyor: “Allah yolunda öldürülenlere (Şehitlere) ‘Ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, lakin siz onu anlayamazsınız.”(Bakara:154) Diğer bir ayetin anlamı da şöyledir: “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler. Rableri katında Allah’ın lütfundan kendilerine verdiği nimetlerin sevincini yaşayarak rızıklandırılmaktadırlar. Arkalarından kendilerine ulaşamayan (henüz şehit olmamış) kimselere de hiçbir korku olmayacağına ve onların üzülmeyeceklerine sevinirler.” (Ali İmarn-169-170) Şehitler hakkında Peygamber Efendimiz de şu müjdeleri veriyor: Şehidin kul borcundan başka bütün günahlarını Allah affeder.” Hiç kimse cennete girdikten sonra bütün dünyaya sahip olsa bile tekrar dünyaya dönmeyi arzu etmez. Yalnız şehitler, gördükleri hürmet ve kerametten dolayı dünyaya dönüp an defa şehit olmayı arzu ederler.” Allah yolunda vatan ve millet uğrunda canlarını feda eden şehitler, ahrette çok büyük sevaba nail olacaklar ve Allah’ın büyük lütfuna ereceklerdir.” Diye konuştu.
ŞEHİTLER ÜÇ GRUBA AYRILIR
Şehitlerin üç gruba ayrıldığını da belirten Genç, konuşmasına şöyle devam etti:
“1- Hem dünya, hem de ahret bakımından şehit: Bu durumda olan şehitler yıkanmaz, üzerlerindeki elbiseleri çıkarılmaz. Öylece namazları kılınarak gömülürler. Şehidin kefeni sırtındaki elbisesidir. Bu şehitlere uygulanan dünyavi hükümlerdir. Bunların yıkanmadan cenaze namazlarının kılınıp elbiseleri ile gömülmeleri için kendilerinde altı şartın bulunması gerekir. Bu şartlar şunlardır: “Müslüman olmak, ergenlik çağına gelmiş bulunmak, ayhali, loğusa ve cünüp olmamak ve ölümüne sebep olan yarayı aldıktan sonra hayattan yararlanmadan hemen ölmüş olmak. Bu şartlardan biri eksik olursa şehit olarak yıkanır ve kefene sarılır:
a-Savaşta kafirler tarafından öldürülen,
b-Üzerinde yara izi olup savaş alanında ölü bulunan,
c-Müslümanlar tarafından haksız yere öldürülen,
d-Asi ve yol kesenlerin öldürdüğü kimseler, hem dünya, hem de ahret hükümleri bakımından şehittir. Malını, namusunu, canını ve diğer Müslümanları müdafaa ederken öldürülenler de böyledir.
2- Ahiret bakımından şehit: Bunlar, yukarıda saydığımız şartlardan bazılarının eksik olması sebebiyle yıkanıp kefene sarılan ve ahret itibariyle şehit olanlardır. Kafirlerle savaşırken hemen ölmeyen, yemek yiyen, su içen, uyuyan, tedavi edilen, savaş alanından başka bir yere nakledildikten sonra ölen, çokça konuşan, alışveriş eden, aklı başında olduğu halde üzerinden bir namaz vakti geçtikten sonra ölenlerdir. Boğularak, yanarak, bir yıkıntı altında kalarak ölenler, aile ve çocuklarının geçimini sağlaması için helal yoldan çalışıp kazanırken ölen kimseler ile ilim yolunda ölenler de şehittir.
3- Dünya hükümleri bakımından şehit: Bunlar münafık olduğu halde Müslüman görünen ve Müslümanların yanında savaşırken öldürülen kimsilerdir. Bunlarda dinimize göre yıkanmadan namazları kılananlardandır. Ancak ahrette inançları olmaması sebebiyle o mükafattan mahrum kalırlar.”
ALLAH’IN EN SEVDİĞİ İKİ DAMLA
Genç ayrıca, Allah’a en çok sevimli olan iki damla olduğunu belirterek, “Birisi Şehidin Allah yolunda döktüğü kanın damlaları, ötekide Müslümanın Allah korkusuyla döktüğü göz yaşı damlaları. Allah’ın cehennemi haram kıldığı iki göz vardır: Biri hudutta nöbet bekleyen askerin gözü, öteki Allah korkusuyla göz yaşı döken göz.. Allah’ın bize mukaddes olarak tanıttığı iki iz vardır: Birisi: mücahidin savaşta aldığı yara izi, öteki: Müslümanın ibadet ederken alnında, ellerinde, ayaklarında kalan ibadet izi.” diye konuştu.
ŞEHİTLİK İSLAMİYETE AİT BİR RÜTBEDİR
Şehitliğin İslamiyete ait bir rütbe olduğunu belirten Genç, “Şehit de Müslüman olarak ancak o şerefi idrak edebilir. Yani Müslüman şehit olur. Allah kelimesini daha geniş ufuklara yaymak amacıyla çarpışırken ölen şehit olur. Bu gayelerin dışında bir takım maddi şeylerin peşinde ölenlere şehit denmez. İslam geldikten sonra Yahudinin şehidi olmaz, Hıristiyanın şehidi olmaz. Sadece ve sadece müslümanın şehidi olur. Bugün şehitler bizden şikayetçidir. Bizler bırakın şehit olmak için can atmayı fırsat kollamayı: kime şehit diyeceğimizi dahi şaşırmışız. Şehit bizden ne ister? Şehit Allah’tan ne ister? Bu sualleri cevaplandırarak konuşmamı bitirmek istiyorum. Peygamber Efendimizin bir hadisi şerifi var şöyle buyurur: “Hiçbir kimse yoktur ki ölsün, cennete girsin, oranın hayatını görsün yaşasın da tekrar dünyaya dönmek istesin. Şehit bundan müstesna. Şehit tekrar dünyaya dönmek ve tekrar, tekrar şehit olmak ister.” Düşünün şehit olmak için hayatını feda ediyor. Cennete eriyor. Bu defa Rabbi ne istiyorsun diye sorduğu zaman: “Beni dünyaya tekrar gönder, senin uğrunda tekrar, tekrar şehit olayım” diyor. Cennette kalmak istemiyor. Dünyayı cennet için terk ediyor. Cenneti tekrar şehit olmak için terk ediyor. Ve bunu cennetlikler içinde sadece şehit istiyor, evet şehidin istediği tekrar tekrar şehit olmak. Ya bizden istediği nedir? Muhterem kardeşlerim, Şehid’in bizden istediği “Şevk-i şehadetle coşan bir kan” dır.” şeklinde konuştu.
“GUFRANA BÜRÜNMÜŞ, YALNIZ FATİHA BEKLER”
Genç konuşmasını şöyle tamamladı:
“Mezar taşları ve tarihimizle öğünmekle değil, tarihe yeni şeref sahipleri eklemekle ecdadımıza layık olduğumuzu ispat edebiliriz. Şehidin birinci planda bizden istediğini söyledik, ikinci planda şehidin ne istediğini yine Akif’imizin bir kıtasında şöyle dile getiriyor:
Gök kubbenin altında yatar, al kan içinde,
Ey yolcu, şu topraklar için can veren erler.
Hakk’ın bu veli kulları taş türbeye girmez,
Gufrana bürünmüş, yalnız FATİHA bekler.
Onları abidelerle taşlaştırmaya çalışmak, onları türbelere sığdırmak için gayret sarf etmek beyhude yorulmaktır. Gök kubbe onların türbesidir. Cennet-i ala onların ülkesidir. O halde onların bizden bekledikleri sadece bir FATİHA’dır.”
Mevlit programına Kars Valisi Eyüp Tepe, Sarıkamış Kaymakamı Muhammed Gürbüz, Kars Belediye Başkanı Nevzat Bozkuş, Sarıkamış Belediye Başkanı İlhan Özbilen, STK ve siyasi parti temsilcileri ile çok sayıda vatandaş katıldı.kha