Kitaplarını yeni baskı için hazırlayan Topsakal, okuyucularına günlük yaşamda ihtiyaç duyulan psikolojik, sosyal ve kültürel alanlarda bir çok geliştirici bilgilere yer veriyor.
2010 yılında “Psikolojik Sorgu Teknikleri”, 2013 yılında “Yalan Avcısı” ve 2015 yılında “Öfke - Bir Katil Yaratmak” adlı kitabı çıkartan Kars İl Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürü Tamer Topsakal, gazetemizden Volkan Karabağ'a özel röportaj verdi.
Her kitabın farklı bir hikayesinin bulunduğunu ifade eden Tamer Topsakal, özellikle bir dönem gerek ülkemizde gerekse dünya genelinde kullanılan, insanın yalan söyleyip söylemediğini ölçen yalan makinesinin yazıya dökülmüş hali olduğunu da belirtti.
Volkan Karabağ: 3 kitabınız var, bu kitaplar hakkında okuyucularımıza biraz bilgi verebilir misiniz?
Tamer Topsakal: Benim ilk kitabım; “Psikolojik Sorgu Teknikleri” Psikolojik sorgu teknikleri benim 2000'li yılların başında, Asayiş Daire Başkanlığı Merkez Cinayet Büro Amiri olarak görev yaparken sorgu teknikleri konusunda aldığımız uluslararası bazı eğitimler vardı, biz özel bir çalışma grubu oluşturup çeşitli ülkelerin sorgu sistemlerini araştırdık. İngiliz polisi, Kanada polis teşkilatı ve Amerikan FBI teşkilatının kullandığı bir takım sorgu teknikleri bilimsel içerik analizi dediğimiz insanların konuşmalarında veya yazılı olarak verdiği anlatımlarda yalan söylediği zaman bu yalanları nasıl tespit ederiz üzerine yapılmış bilimsel çalışmalar üzerinde ve bu bilimsel çalışmaları diğer polis teşkilatının nasıl kullanıldığı hakkında birtakım çalışmalar yapmıştık. Daha sonra biz bunları Türk Polis Teşkilatına uyarılacak, Türk kültür ve dil yapısına uyarlanacak şekilde bir sistem haline getirdik. Yani bu bizim sistemimizin içinde üç aşamadan oluşuyor ilk aşaması; yazılı anlatım analizi dediğimiz kişilerin yazılı olarak verdiği beyanlarının içinde nerelerde yalan söylediğini tespit etme üzerine bir bilimsel içerik analiz sistemi. İkinci aşaması; kişinin vücut dili, ses tonu, ses perdesi gibi dilsel olmayan tamamen vücut diline yönelik yalan söylediği zaman yalan söyleyen insanların ne tür vücut dili kullandığını, ne tür vücut diline büründüğünü inceleyen bilimsel çalışmalar, bilimsel içerik analizleri üzerine çalışmalar. Üçüncü aşaması ise; psikolojik sorgu dediğimiz aşama birinci ve ikinci aşamada kişinin yalan söylediği veya bir suçu sebebiyle mülakat altındaysa o suçu işlediği konusunda kesin kanaat elde edilmişse yapılan analizler sonucunda kişinin söylediği yalana veya işlediği suçu kabul etmeye yönelik ikna çalışmalarını içeriyor. Bu sorgu sistemini oluşturduktan sonra Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire Başkanlığı bünyesinde uzun zamanlar bunun kursunu, eğitimini verdik. Asayiş Şubede çalışan üst derece amirlerden, orada çalışan memur arkadaşlara kadar bütün 4 bine yakın Asayiş Daire Başkanlığı kapsamında bunun kursunu verdik. Daha sonra işte bunun bir kitabını yazma ihtiyacı hasıl oldu, onunla ilgili ben bütün yaptığımız bu kurs çalışmalarında, o dönemde biz bu sistemi güncel olarak da kullandık, yaptığımız suç soruşturmalarında ve sorgularda da bu sistemi kullandık ve en sonunda bütün bu tecrübeler, vermiş olduğumuz kurslar, tabii kurslarda sadece biz öğretmiyoruz arkadaşlara karşı taraftan gelen geri bildirimler de oluyor, onlar da başından geçen tecrübeleri anlattığında bizim bu sisteminize her biri bir katkı yapıyordu. Yani uzun yıllar yapılan çalışmalar sonucunda 2008 yılında ilk baskısı çıktı bu psikolojik sorgu teknikleri bu sistemi bizim Emniyet teşkilatında sorgu sistemi olsun diye çalıştığımız sistemi kitap haline getirdik.
2. kitap; “Yalan Avcısı” dediğimiz, aslında psikolojik sorgu tekniklerini de içeren fakat ekstradan ekstram durumlar içeren terör örgütlerinin üyelerinin yapılan sorgularında nelere dikkat edilmesi lazım, seri cinayetler, tecavüzcüler bunlarla ilgili bunların gelişimi, psikolojik yapıları, profilleri nasıl çıkartılır? Bunlarla ilgili ekstra bilgiler ile genişlettiğimiz yalan avcısı kitabımızı çıkarttık.
3. kitap ise “Öfke - Bir Katil Yaratmak” tamamen cinayet romanı diyebileceğimiz, hani uzun yıllar cinayet büroda çalışmanın etkisiyle ortaya çıktı. Ancak bunun şöyle bir hikayesi var cinayet romanı yazmanın; ben eskiden çok fazla bu polisiye cinayet romanları okumazdım. Çünkü uzun yıllar o birimde çalışan birisi olarak bir yazarın kitabını okuduğunuz zaman şunu ben keşfettim; her yazarım belirli bir şablonu var olaylar değişiyor, kişileri kahramanlar değişiyor ama arkada gözükmeyen bir şablon var. O şablonu çözdüğünüz zaman, 30 ve 40’ncı sayfadan sonra okuduğunuz kitaptaki cinayeti kimin işlediğini, kimin işte sürpriz yapacağını falan hepsini çözer biliyorsunuz, onun için cinayet romanı okumak bana zevk vermiyordu. O inatla, o hevesle dedim ki ben bir kitap yazayım, cinayet romanı ve bunu okuyanlar son sayfalara gelene kadar katilin kim olduğunu tahmin edemesin, hiç tahmin etmediği bir kişi çıksın karşısına. Yani onu okuyucuya yaşatmak için, onu yaşamak için öyle bir kitap yazdım. Onun da şöyle ilginç bir hikayesi var; bunun nasıl olduğunu düşünürseniz, ben de bilmiyordum kitabı yazarken son 30 sayfaya gelene kadar kimin katil olacağına ben de karar vermemiştim. Son 30’ncu sayfa gelince kimin katil olacağına kendim karar verip ona göre hikayeyi tamamladım. Onun için yazdığım kitapta tabii ki bizim tecrübelerimiz, olay aydınlatırken yaptığımız çalışmalar, gerçek hayattan birebir olayın aynısı olarak olmasa da olayları aydınlatırken kullandığımız taktikler, tekniklerin olduğu birtakım hikayenin içinde yerleştirilmiş şeyler var ama çoğunluğu kurgusal olarak geliştirilmiş ve dediğim gibi tamamen o iddia ile çıkmış, yani az önce söylediğim gibi son 30 ve 20 sayfaya gelene kadar katilin kimin olacağını tahmin edemeyeceğiniz bir cinayet romanı yazmak istememden kaynaklı olarak yazılmış bir kitaptır.
Volkan KARABAĞ: Bu kitaplardaki teknikler Kars’taki suçlar üzerinde de uygulanıyor mu?
Tamer Topsakal: Ben yaklaşık 1 yıldır Asayiş Şube Müdürlüğüne bakıyorum. Kars, hem nüfus olarak hem yapı olarak ağır asayiş suçlarının işlendiği bir il değil. Önceki yıllarda her ne kadar çok fazla olsa da bizim sorumluluk alanımızda geçen sene 2 tane cinayet olayı ve bir takım hırsızlık olayı işlendi. O tip olaylarda birebir ben hep soruşturmanın içinde olduğum için bu sorgu sistemlerini her seferinde kullandık ve hepsinde de başarılı olduk. Yani bu öyle bir sistem ki başarılı olmama şansımız yok ve bu sistemi kullana kullana öyle bir otomatik hale geliyorsunuz ki artık normal günlük hayatınıza da yansıyor. Bu sadece teknik bir kitap değil aslında, benim ikinci kitabı çıkartmamdaki amacım biraz da oydu, biraz daha insanların sosyal yaşantılarında da bu teknikleri bilirlerse fayda sağlayacakları düşündüm. Örnek vermek gerekirse bir işe alma sürecinde bir patron bunu kullanabilir veya siz gazetecilik yapıyorsunuz bir görgü tanığı ile bir haber maksatlı görüşüyorsunuz, kişi eğer size yalan söylüyorsa bunu tespit edebilirsiniz gibisinden bu teknikleri bilmenin her türlü insana faydası olur. Dolayısıyla hani bu teknikleri artık biz içimizde o kadar çok özümsemiş ki biz normalde zaten hani bir soruşturma olmaksızın birisiyle görüşürken, bir olayla ilgili de görüştüğümüzde kişiye tanık gözüyle bakarken şahsın hareketlerinden, verdiği sinyallerden “ya bu adamda bir şey var, bu adam yalan söylüyor” deyip üstüne gidip o olayı çözdüğümüz de oluyor. Şunu da söyleyeyim; ben Kars Emniyetinde Asayiş Şubede çalışmaya başladığımdan beri hemen hemen çoğu personelime bu eğitimi verdim. Bununla ilgili ciddi uzun uzun kurslar yaptık ve arkadaşlara bu konuda eğitimler verdik, çoğu arkadaşımız bu konuda kendini yavaş yavaş geliştiriyor. Dolayısıyla bu teknikleri bir kere öğrendikten sonra normal bir suç soruşturması yaparken artık otomatik hale geliyor, karşınızda görüştüğünüz mesela masum diye baktığınız, alakası yok diye baktığınız bir kişi ile görüşürken o kişinin verdiği ifadede, söylediği sözler de, konuşurken takındığı vücut dilinde bu paralinguistik dediğimiz sözel olmayan davranış belirtilerinde eğer bir yalan söyleyen insan sinyalleri veriyorsa, biz otomatik olarak algılarımızı açıyoruz ve onun üstüne gittiğim zaman olayla ilgili mutlaka bir bağlantısını, bir olayı çözüyoruz. Mesela 2 tane cinayet olayı gerçekleşti; bir tanesinde birebir sorgularına ben katıldım, o olay da bu teknikler kullanılarak kişi itiraf ettirdi cinayeti işlediğini.
Volkan Karabağ: Bu kitapların bir nevi yalan makinesinin yazıya dökülmüş hali diyebilir miyiz?
Tamer Topsakal: Tabi ki. Aslında yalan makinesi şudur; yani yalan makinesi çok önceden icat edilmiş bir olay. Eskiden yani bizim ülkemizde hukuki olarak yalan makinesinin bir hukuki gerçek diyor sebebi de şu; ilk icat edilen yalan makineleri kişinin vücuttaki kalp atışı, nabız gibi birtakım kontrol edemediği tepkiler, ölçerek yalan söyleyip söylemediğine karar veriyordu. Yani eski tip yalan makinelerinde yalan makinesi uzmanının çok iyi olması lazım, çünkü kişiyi çok iyi sakinleştirmesi, normal hayat seviyesine getirmesi, suçla ilgili sorular sorduğunda o tepkilerin yükseldiğini tespit ederek yalan söyleyip söylemediğini ölçebiliyordu. O dönem, 80'li yılların sonu 90'lı yılların başı ülkemize bizim 6 tane yalan makinesi alındı ve o dönem çok önemli yalan makinesi uzmanları yetiştirildi, fakat Yargıtay bu konuda bir karar verdi, yani ‘yalan makinesinin kaldırılabileceği veya işte doğru söyleyen bir insanın heyecanla yalan söylüyor tepkisi verebileceği değerlendirilen yalan makinesinin bizim sistemimizde delil olarak değerlendirilemeyeceğine’ dair emsal karar çıktığı için biz de artık kullanmamaya başladık. Fakat yeni nesil yalan makinaları insanların kimyasal tepkilerini ölçüyor yani vücutta mesela öyle salgılar var ki siz yalan söylediniz zaman o salgıyı salgılıyorsunuz, onu ölçen yalan makineleri var veya ne bileyim yalan söylediniz de göz bebekleriniz küçülüyor. Bizim tekniklerimiz de o vardır, yani kamera ile çekim yaparken göz bebeklerine odaklanırız yalan söyleyen bir insanın göz bebekleri küçülür, bu kendi iradesiyle yapamadığı bir şeydir. Dolayısıyla en önemli sinyallerden bir tanesidir. İlk yalan makinesi de aslında Çinliler bulmuştur, insanları sorgularken ağızlarına pirinç koyarlarmış ve sorgulama bittiğinde adam cevapları verdiğinde o pirinci çıkartması istenilmiş pirinç ıslak çıkarsa bu adam doğru söylüyor demekmiş, kuru çıkarsa yalan söylüyor demekmiş. Çünkü yalan söyleyen insanın ağzında bir kuruma olur, dolayısıyla yalan söyleyen bir kişinin boğazın gıcık yapar. Bunlar bizim hep ölçtüğümüz tepkiler aslında, temeli çok tarihi geçmişe dayanıyor. Bizim bu ilk bilimsel içerik analizi dediğimiz şeyler de ki mesela vücut dili, insan konuşurken verdiği tepkiler tamamen eski tarihten beri bu yana gelen birtakım artık temel inanışlara, yalan söyleyen bir insan DNA'sında bulunan özellikler sebebiyle birtakım tepkiler veriyor ve bu tepkileri vermekten kendini alamıyor. Bu tepkiler bir refleks gibi tepkiler, kalbin atması gibi, nefes almak gibidir. Bizim tekniklerimiz tarihten bugüne kadar gelen aslında yalan makinesinin tarihçesini anlatan olayların bir bütünüdür. Benim ilk anlattığım kurslarda ilk söyledim cümle zaten hep odur; “bilim tecrübelerin formülize edilmiş halidir.” Aslında bu kitapta attığımız şeyleri birçok insan sosyal hayatında yaşıyor ve soruşturma yapan işte, polis asker gibi birimler veya hakimlerimiz, savcılarımız bunu hayat tecrübesi ile bir şekilde kendileri çözüyorlar. Bu kitapta bu tecrübelerin bir araya getirilip formülize edilmiş böyle şablonlandırılmış bir hale mevcut. Onun için yani bir insan tecrübe kazanmadan bile kitap okuyarak o tecrübeye sahip olabiliyor.
Volkan KARABAĞ: Bu kitaptaki bilgilerin tüm sektörlerde, günlük hayatımızda da uygulanabileceğini söylediniz, peki kötü ellere geçerse o zaman durum ne olur?
Tamer Topsakal: Bu konuyu sadece bir örnekle anlatayım; Bu konunun temeli insan psikolojisine dayanır. Yani insanı analiz etmeye, psikolojik olarak onu analiz etmeye dayanır. Benim bu tekniklerle çalışmaya başladıktan sonra çok önemli bir suç işleyen psikoloğu sorgulamam gerektiği ve ben tereddüt ettim. Dedim ki; yani bu konu psikolojik sorgu teknikleri konusu benim kendi kendime geliştirmeye çalıştığım, eğitimini almaya çalıştığım bir konu, ama benim karşındaki adam uzun yıllar psikologluk yapmış, psikoloji okumuş yani bu konuyu benden çok daha iyi bilen bir adam. Yani bu teknikleri bilmemesi, bu teknikler ile ilgili bilgi sahibi olmaması mümkün değildir, ben bu adamı acaba sorguda çözebilir miyim? diye tereddütle girdiğim bir sorguydu. 15’nci dakikada adam ağlayarak bütün suçlarını itiraf etmişti, yani buradan şu sonuç çıkıyor veya bu sonucu çok rahatlıkla söyleyebilirim; insanlar yalan söylerken gösterdiği tepkiler, bizim bu tekniklerle yakaladığımız sinyaller insanların kontrol edebileceği tepkiler değil. Bunu yazı yazarken de kontrol edemiyorsunuz, konuşurken de, vücut dili sergilerken de kontrol edemiyorsunuz.
Volkan KARABAĞ: Peki bu sonuca varabilir miyiz, bu teknikler kötü ellerde işe yaramıyor, bu teknikleri bilen bir suçlu kendini kontrol edemiyor mu?
Tamer Topsakal: Tabi ki, bu teknikleri bilseniz dahi bunu engelleyemezsiniz, bu yani nefes almadan 15 dakika durmak için kendini tutmaya benzer veya “kalbim bir dakika atmasın falan” demeye benzer.
Volkan KARABAĞ: Psikolojik Sorgu Teknikleri kitabınız 4 baskı, Yalan Avcısı 6 baskı yaptı ve yeni baskı yapmayı düşünüyor musunuz?
Tamer Topsakal: Kitaplarım çıkarken ben Ankara'daydım. Ankara'daki Karınca Yayınevi ile çalışıyordum. Ben buraya uzağa gelince kendileri ile birebir ilgilenemedim, yayın evinin de işleri yoğun o yüzden bu kitapların yeni baskısının çıkması biraz gecikti. Ama yakın zamanda bir tekrar irtibata geçeceğim, ben özel istiyorum yani bir 1000 tane kitap bastırıp özellikle teşkilattaki arkadaşlara, herkese bir tane hediye etmek istiyorum. Öyle bir amacım var bunun için uğraşıyorum. Kars’taki çalışan arkadaşlarımız yani o baskı geldiğinde inşallah herkes bu kitaptan edilmiş olacak.