Sarıkamış'ta Cami-Kadın ve Aile Konferansı!
Kars’ın Sarıkamış ilçesinde, Camiler ve Din Görevlileri Haftası çeşitli etkinliklerle kutlanıyor.
1-7 Ekim Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle, Sarıkamış İlçe Müftülüğü tarafından Belediye Düğün Salonu’nda “Cami-Kadın ve Aile” konulu konferans verildi.
Kars Kafkas Üniversitesi (KAÜ) İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Bilal Gök’ün konuşmacı olarak katıldığı konferans, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve aziz şehitlerin manevi huzurunda saygı duruşunda bulunulması ve akabinde İstiklal Marşının okunmasıyla başladı.
Yeni Camii Müezzin-Kayyımı Ali Aydıngöz’ün Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından Diyanet İşleri Başkanlığı’nca hazırlanan Cami-Kadın ve Aile konulu sinevizyon gösterimi sunuldu.
Konferansın açılış konuşmasını Sarıkamış İlçe Müftü vekili Engin Çelik yaptı. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından 1986 yılından beri 1-7 Ekim tarihlerinin “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak kutlandığını belirten Çelik; “2013 yılı Camiler ve Din Görevlileri Haftası münasebetiyle “Cami-Kadın ve Aile” konusu merkeze alınarak İslam dininin kadınlara tanıdığı kolaylıklar, Kuran da ve hadislerde kadınların yeri ve saygınlığı Hz. Peygamberin kadın ve aileye bakışı gibi konularda toplumda farkındalık oluşturulması amaçlanmaktadır” dedi.
Kadın ve erkeğin Allah karşısında kul olarak eşit olduğunu ifade eden Çelik, “Kur’an-ı Kerime baktığımızda, yüce Allah Hz. Adem ve Havva’yı birbirine eş olarak topraktan yaratmıştır. Kadın ve erkek Allah karşısında kul olarak eşittir. İnsanlık değeri ve onuru açısından birbirine eşit ve eş değerdir. Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle kadın ve erkek “bir bütünün iki eşit yarısıdır.” Ne yazık ki, insanlık kadın konusunda Kur’an-ı Kerimin ve Hz. Peygamberin çizdiği çerçeveyi yakalayamamış, kısa bir sürede kendi içinde bir ayrıma gitmiş ve kadın-erkek arasındaki biyolojik farklılıkları bir üstünlük meselesine dönüştürmüştür. Bu anlayışın yansımasını cami ve kadın konusunda da görmek mümkündür” diye konuştu.
Kadınların mescidi nebevide vakit namazlarına, Cuma ve bayram namazlarına katıldığını vurgulayan Çelik; “Halbuki kadını mabede kabul buyuran ve mihrapta eğiten rabbimizdir. Resulu Ekrem efendimiz (sav) “Allahın kadın kullarını Allahın mescitlerinden alı koymayız” buyurmuştur. Kadınlar mescidi nebevide vakit namazlarına, Cuma ve bayram namazlarına katılmışlardır. Hatta kadınların namaza, çocuklarıyla birlikte geldikleri çocuk ağlaması işitince de sevgili Peygamberimiz (sav) namazı kısa tuttuğu hepimizin malumudur. Bugün “Cami-Kadın ve Aile” konusunda bizlere düşen Allahın kitabını ve Resulu Ekrem’in Medine de yeşerttiği hikmet ve hakikat ölçülerini esas almak ve insanlığa bu esasları takdim etmek olmalıdır. Bu vesileyle tüm din gönüllüsü meslektaşlarımın camiler ve din görevlileri haftasını kutluyor, söz konusu haftanın hayırlara vesile olmasını niyaz ediyorum” şeklinde konuştu.
Müftü vekili Çelik’in açılış konuşmasının ardından Kafkas Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Yardımcı Doç. Dr. Bilal Gök, “Cami-Kadın ve Aile” konulu konferans verdi.
Camilerin, kurulduğu dönemden itibaren dini, siyasi, idari, sosyal ve eğitimle alakalı pek çok konuda hayırlı hizmetin yürütülmesinde aktif bir rol oynadığını ifade eden Gök, şunları kaydetti:
“Hz. Peygamber, İslam’ın kurumsallaşmasına camiden başlamış, hicretten hemen sonra inşa ettirdiği camide, bireysel ve sosyal pek çok ihtiyacın karşılanmasını sağlamış ve camileri bir ana merkez haline getirmiştir. Müslüman toplumlarda eğitim-öğretim öncelikle camiden başlamış, tarih boyunca da önemini yetirmemiştir. Bünyesinde vaaz, hutbe, sohbet, Kur’an öğretimi, çocuklar ve yetişkinler için dini bilgiler kursu gibi etkinliklerin gerçekleştirildiği camiler, yaygın din eğitim kurumlarının en başında gelmektedir. İslam’ın kardeşlik, sevgi, saygı, özveri, yardımlaşma ve hoşgörü gibi değerlerinin işlendiği camilerde fertlere, hayatı daha doğru bir anlayışla yorumlama becerisi kazandırılmaktadır. Hz. Peygamber döneminde cami eğitiminin hedef kitlesi, çocuk-genç, yetişkin-yaşlı, kadın-erkek bütün Müslümanlardan oluşuyordu. Ancak günümüzde erkek cemaatin ibadet ve eğitim amaçlı olarak camiyle ilgisi devam etmekle birlikte, kadınların genellikle camiye devam etmedikleri ve camide verilen eğitimden yeterince yararlanamadıkları görülmektedir. Günümüzde kadınların camiye gitmelerini hoş karşılamayan geleneksel anlayışın dini hükümlere değil, dinle ilgili bir takım yorumlara dayandığı anlaşılmaktadır. Çünkü dinin temel kaynaklarında ibadet ve ibadet mekanlarına devam etme konusunda cinsiyet ayrımı yoktur. Nitekim Hz. Peygamber zamanında kadınlar camiye devam etmişler, orada gerçekleştirilen ibadet ve eğitim-öğretim faaliyetlerinden önemli ölçüde faydalanmışlardır. Dolayısıyla kadınların fitne ihtimali nedeniyle camiden uzak tutulmaları, İslam’ın adalet anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Hayatın değişik alanlarında kadınların bulunmaları normal görülürken, onların ilim ve ibadet mekanı olan camilerden uzak tutulmaları İslam toplumları için önemli bir eksikliktir. Bu konuda Hz. Peygamber dönemindeki uygulamaya tekrar dönülmesi, toplumun yaklaşık yarısını oluşturan bu kitlenin cami eğitimine kazandırılması gerekir. Bunun için, kadın erkek bütün Müslümanları bilinçlendirecek bir anlayış değişimine ve caminin kadın erkek her Müslümanın ibadet edip ilim öğrendiği mekan olma özelliğinin korunmasına katkıda bulunmak şarttır. İslam dininin kadınla ilgili görüşlerini doğru değerlendirebilmek için, kadının İslam öncesi dönemdeki konumuna kısaca değinmek gerekir. Tarih boyunca toplumlarda genellikle “erkek egemen bir kültür” hakim olmuştur. Geçmişte kurulan hemen her toplum erkekler tarafından yönetilmiş ve kadınlar sosyal hayatta erkekler kadar etkin olamamıştır. Bugün yasalarında kadın haklarının yeterince korunduğu iddia eden bazı Avrupa ülkelerinde 18. Yüzyıldan önce ‘kadının ruhu var mı yok mu, kadın insan sayılır mı sayılmaz mı’ tartışmalarının yapıldığı bir gerçektir. Örneğin, Atinalılarda kadın basit bir eşya seviyesinde tutulmuş ve onların sokaklarda bir eşya gibi alınıp satılmasında sakınca görülmemiştir. Kadın şeytani yönü ağır basan bir varlık olarak nitelendirilmiş, çocuk terbiyesi ve ev işlerinden başka her şeş kadına yasaklanmıştır. Roma’da toplanan bir kongrede kadının murdar ve ruhsuz bir varlık olduğu karara bağlanmış, onun ahret hayatına sahip olamayacağı iddia edilmiştir. 1850’li yıllarda kadınlar İngiliz kanunlarına göre vatandaş sayılmadıkları için onların kişisel haklara ve mal mülkiyetine sahip olamayacakları belirtilmiştir. Aynı şekilde tarihte Yahudi ve Hıristiyan toplumlarda kadın “kötülüklerin kapısı, insanın cennetten kovulmasına sebep olan şeytanın arkadaşı ve insan olup olmadığı bile tartışmalı bir yaratık” olarak değerlendirilmiştir. Yahudi anlayışına göre, Adem’in cennetten çıkartılmasından Havva ve onun şahsında tüm dünya kadınları sorumludur. Adem’in yasak ağacın meyvesinden yemesine Havva’nın sebep olduğu iddiasıyla Adem masum sayılmış, Havva ise günahkar kabul edilmiştir. İslam öncesi Cahiliye döneminde, ticaret ve edebiyatla uğraşanlar olmakla birlikte genelde kadınlar, sadece ereklerin yararlanacağı ve hayatta herhangi bir hakkı bulunmayan varlıklar olarak kabul edilmiştir. Kız çocuğu doğurmak zül sayılmış, doğan kız çocukları utanılacak varlıklar kabul edildikleri için diri diri toprağa gömülmüştür. Ayrıca kız çocuklarına ve kadınlara mirastan pay ayrılmamıştır. Oysa İslam dini, kadın ile erkeği insan olmaları bakımından eşit, değişik rolleri yönüyle de birbirini tamamlayan varlıklar olarak kabul edilmiştir. Ayrıca her iki cins de Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmek konusunda sorumludurlar. İslam inancına göre sosyal hayat, kadın ile erkeğin birlikteliğiyle devam eden bir süreçtir. Cinsiyet farklılığının Allah’ın bir hikmeti olduğu ve herkesin bu süreçte yaptığı eylemlerle değerlendirileceği şu ayetlerden anlaşılmaktadır:
“Göklerin ve yerin sahibi Allah’tır. O, dilediğini yaratır, dilediğine kızlar, dilediğine de erkekler bahşeder. Veya onlara erkek ve dişi olarak her ikisinden de verir, dilediğini de kısır bırakır.” (Şura 42/49-50),
“O’nun (Allah’ın) varlığının delillerinden biri de, kendileriyle kaynaşacağınız eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koymasıdır. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” (Rum 30/21),
“Erkek olsun kadın olsun, içinizden hiçbir çalışanın emeğini boşa çıkarmayacağım” (Al-i İmran 3/195), “Kim yararlı bir iş yaparsa kendi lehine; kem de kötülük işlerse kendi aleyhinedir” (Fussilet 41/46). Bu ayet-i kerimelerde kısaca, kadına değer vermeyen çarpık anlayış düzeltilerek, onların da erkek gibi Allah’ın bir lütfu olduğuna dikkat çekilmiştir. İslam dininde kadının kişilik hakkı korunmuş, onun özgür bir birey olmasının önündeki fikri engeller kaldırılmaya çalışılmıştır. Hz. Peygamber, kadının toplumda ezilmemesi ve hiçbir şekilde maddi-manevi baskı altında tutulmaması için gayret göstermiştir.”
Konferans, Sarıkamış Kaymakamı Muhammed Gürbüz’ü temsilen Kaymakamlık Yazı İşleri Müdürü Mustafa Doğanay tarafından, Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök’e günün anısına plaket takdimiyle sona erdi.
Konferansa, İlçe Müftü vekili Engin Çelik, KAÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök, AK Parti Sarıkamış İlçe Başkanı Mustafa Yurt, MHP Sarıkamış İlçe Başkanı Zülküf Koçak, din görevlileri ve vatandaşlar katıldı.