Volkan KARABAĞ
CHP Kars İl Başkan Vekili Selahattin Özşahin, Savaşların insanın insanı boğazlaması olduğuna dikkat çekerek, zorunlu olmadıkça savaşın cinayet olduğunu söyledi.
Günümüz dünyasında barışın her geçen gün insani değerini koruduğuna da vurgu yapan Özşahin’in yaptığı açıklama şöyle: “İnsanlığın bugüne dek yaşadığı en büyük savaş olan II. Dünya Savaşının, 1 Eylül 1939 tarihinde Alman ordularının Polonya’nın batı kesimini işgal etmesiyle başladığı kabul edilir. 50 milyon insanın hayatına, en az bir o kadarının da yaralanmasına, sakatlanmasına, öksüz kalmasına yol açan bu savaşın başlama tarihi, savaşın bitiminden sonra Sovyetler Birliği ve Varşova Patkı ülkelerce ‘Dünya Barış Günü’ olarak ilan edilmişti.
II. Dünya Savaşın galipleri kendi çıkarlarını tüm dünya ezilen halklara ve kuşkusuz yenik emperyalist güçlere dayatmış, dünyayı nüfuz alanları temelinde aralarında bölüşmüş ve bu paylaşımı daimi kılmak üzere evrensel barışı tesis etmesi için Birleşmiş Miletleri (BM) kurmuşlardı. Birleşmiş Milletler o günden bu yana gerçekte BM Güvenlik Konseyi anlamına gelir. Tüm dünya ülkeleri Birleşmiş Milletlerde temsil edilmesine karşın gerçek karar organı, BM Genel Konseyi değil, ABD, Rusya, İngiltere, Fransa gibi savaşın galiplerinin temel iskeletini oluşturduğu Güvenlik Konseyi’dir. Bu devletlerin Birleşmiş Milletler Genel Konseyinin almış oldukları kararları veto etme hakları vardır. Bu Konseyde Almanya, İtalya, Japonya gibi II. Dünya Savaşının mağlup emperyalist güçleri bulunmamaktadır.
Birinci ve ikinci Dünya savaşının üzerinden uzun yılar geçti ama Savaşlar silahlı, ekonomik, kültürel, dinsel ve fiber saldırı biçimleriyle hala devam etmekte ve insanlık ağır bedeller ödemekle karşı karşıya bırakılmaktadır. Savaşların, toplumsal yaşamı derinden etkileyen ve onarılması güç tahribatlara yol açtığı bilinen bir gerçeklik olmasına karşın, günümüzde hala sorunlar çatışma araçları kullanılarak çözülmeye çalışılmaktadır. Savaşların etkisiyle ortaya çıkan tablo yaşanılır bir dünya olmadığı gibi, kutsal yaşama hakkı ağır tehditler altında bırakılmakta ve insan hakları ihlalleri gerçekleşmektedir. Dünyanın herhangi bir yerinde batan bir teknede onlarca mültecinin yaşamını yitirişine tanıklık edebildiğimiz gibi, yine dünyanın herhangi bir yerinde patlayan bombalar ve intihar saldırılarla sivillere yönelik eylemlerin devam ettiği sorgu merkezlerinde veya sokak ortasında öldürülen işkence gören insanların yaşadığı mağduriyetleri öğrenebilmekteyiz. Savaş ve çatışma ortamı nedeniyle veya doğrudan bağlantılı, daha pek çok kategorik konularda insan hakları ihlalleri gerçekleşmektedir.
Dünyamızdaki tüm savaşlar, insanlık değerleri açısından bir utanç tablosu oluşturmaktadır. Her gün gencecik insanlar ölüme gidiyor. Çocuklar savaşın ortasında annesiz-babasız kalıyor. Kadınlar öldürülüyor ve tecavüze uğruyor. Binlerce insan doğdukları toprakları terk ederek mülteci konumuna düşüyor. Doğa ve tarihi değerler tahrip ediliyor, yok ediliyor. İnsanlar açlık ve sefalete sürükleniyor, çocuklar açlıktan ölüyor. İnsani değerler ayaklar altına alınıyor.
Birleşmiş milletlerin barış ilanlarına rağmen yılardır çeşitli coğrafya ve ülkelerde binlerce insanın yaşamını yitirmesine yol açan silahlı çatışma ortamı devam etmektedir. Binlerce zorla kaybedilmeler ve faili meçhul cinayetler, ağır işkence ve kötü muameleler gibi insanlık dışı olaylar devam etmektedir. Ağır tahribatların yaşandığı çatışma ortamı, aradan geçen uzun yıllara rağmen hala devam etmekte ve insanlar yaşamını yitirmektedir.
Dünyada Barışın sağlanabilmesi için daha kaç milyon/bin insanın yaşamını yitirmesi gerekir. Bir insanın daha yaşamını yitirmesini istemiyoruz. Yaşam hakkı en temel insan hakkıdır. Her insanın hayatı değerlidir ve her insan onurlu bir yaşam sürdürme hakkına sahiptir.
Barış hakkı, insan hakkıdır! İnsanlar, çatışma ve gözyaşının olmadığı bir toplumda, refah ve mutluluk içinde yaşama hakkında sahiptir. Dünyadaki tüm savaşların ve savaşlar aracılığıyla küresel sorunlara dönüşen ırkçılık, ayrımcılık dinsel ayrımcılık, bölgesel mezhep ayrılıkcılık ve nefret gibi insan hakları sorunlarının, devletler ve uluslararası devlet organizasyonları tarafından sonlandırılması çabası içerisinde olması kaçınılmaz bir insani ve vicdani yükümlülüktür!
Her insanın, hiçbir ayrıma tabi tutulmadan eşit haklara sahip olduğu, herkesin diğerinin haklarına saygı gösterdiği, kadın ve erkeğin toplumsal ve bireysel açıdan eşit haklara sahip olduğu, doğa ve doğadaki diğer canlılarla uyumlu bir yaşam kurmak mümkün! İnsanların eşit, adil, özgür, onurlu bir yaşam sürdüğü bir dünyayı hep birlikte yaratabiliriz. Buna olan inancımızı sürdürmeliyiz Böyle bir yaşam, insanlığın en kıymetli eseri olacaktır.”