Kanal D'de yayınlanan 32. Gün programında Mehmet Ali Birand'ın konuğu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'dı. Erdoğan, Milliyet gazetesi yazarı Nuray Mert'in sözlerine yine sert sözlerle karşılık verdi. Erdoğan Hopa ile ilgili bir soru üzerine de, "Konvoyum taşlanıyor. Taşlardan bir tanesi de benim korumama isabet ediyor. Bunu görünce benim kan beynime fırlıyor" dedi.
İşte Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar:
"İzmir beni şaşırttı"
- Mitingler esnasında çok etkilendiğiniz bir olay var mı?
"İzmir'deki kalabalığı beklemiyordum. 2002 seçimlerindeki İzmir'i düşünüyorum, bir de bugünkü İzmir'i. Zirve yapmış demek ki. Bu kadar kalabalığı beklemiyordum. Dün oradaki kitlenin havası çok faklıydı. Miting konuşmasına başlamadan önce ana muhalefetin o günkü konuşmasını dinlerim.
- Protestoları nasıl karşılıyorsunuz?
"Bizim mitinglerde protesto olmaz. Zaman zaman bireysel sorunlarla ilgili talepler gelir. Bİz hemen özel kalem müdürünü devreye sokar talepleri alırız. Sağlık ve işsizlikle ilgili talepler benim için birinci sıradadır. Notları veren kişiye özel kalem müdürümün telefonu verilir, irtibat için. İş konusunda ise vali ve belediye başkanlarımız devreye girer.
Biz bu ülkede çok farklı bir senaryoyu oynadık. Bizim senayomuz insana yönelikti. Şimdiye kadar devlet endeksli bir senaryo oynandı. Biz insanı öne çıkardık. Çıraklık derken, onun en önemli görevini belediye başkanlığı döneminde geçirdik. "
- Twitter'da niye yoksunuz?
Facebook çok sanal ve maalesef çok çirkin. Ben bu çirkinlikleri orada gördüğüm için bunun içnde olmak istemiyorum.
- Seçim kampanyaları neden sert? Seçim bittikten sonra tokalaşabilecek misiniz?
Tabii düşündürüyor. Öyle hakaretler oluyor ki insan düşünüyor. Ben en fazla hakaretlere bakıyorum. Bu millet hakaretleri kantara çıkaracak. Bunu gördüğü zaman da bunun değerlendirmesini yapacak. Bir genel başkan çıkıyor, 'Ben onun dişlerini sökeceğim' diyor. Böle bir ifade olur mu? Benim yüksek tonda bir üslubum var, böyle konuşurum. 30 yıl öncesinin politikasını yapmıyorum.
Nuray Mert'e eleştirileri
- Amerikan Büyükelçisi 'bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu' demişti. Bir çelişki çıkıyor ortaya. Sizin, eleştirilere tepkiniz var. Nuray Mert, bir yazı yazdı, 'O'na bedelini öder' dediniz. Abbas Güçlü, 'Burada işler iyi gitmiyor' dedi. İnan Kıraç, bir şey söyledi. 'Bak, dikkat et' uyarısı geldi sizden. Bu noktada 'keşke, söylemeseydim' dediğiniz şeyler var mı?
"Hepsini hesap ederek söyledim. Bayan Mert, Dersim'de bizim yaptığımız yolların mukayesesini yapıyor. Dersim'de yapılan 'yolların, o zaman güvenlik güçlerinin hareket planı içinde yapılmış yollar olduğunu' söylüyor. Bugünün yapılan bölünmüş yollarının da yine bu şekilde güvenlik güçlerinin harekat planları için yapıldığını söylerse, ben burada... Fikir özgürlüğü değildir bu. Bu ülkede, bir hizmet ehlini, kalkar da adeta güvenlik harekatı için, adeta bir darbe mantığı içerisinde bir yaklaşıma zemin hazırlamak, onun alt yapısını yapmak diye bu iktidarı değerlendirirseniz, bunun da cevabını alırsınız.
Fikir özgürlüğünün de bir sınırı da vardır. Siz kalkıp da bu ülkede bu iktidarın özgürlük alanlarına bu şekilde müdahale etmeye kalkarsanız, cevabını da alacaksınız. Onunki özgürlükse, kusura bakmayın benimki de özgürlük. Ben de kendi özgürlüğümü kullandım. Bundan daha ağır bir hakaret bu hükümete nasıl olabilir. Biz, halkımız için yaptığımız bu yolları, kalkacak bu hanımefendi 'özel harekat, Silahlı Kuvvetlerin veya polisin yapacağı harekat için' diyecek. Buradan sen de gidiyorsun, ayıptır. Bu, millet gidiyor bu yollardan. Şu anda 13 bin 600 kilometre bölünmüş yolu, biz kim için yaptık? Halkımız için yaptık. Halkımız için yaptığımız bu yolları, sen kalkıp ta Dersim'le yan yana getirmek suretiyle, 'Onlar harekat için yapılmıştır, bunlar da harekat için yapılıyor' dersen cevabını alacaksın. Özgürlükler sınırlı değildir. Sen, bir başkasının sınırından içeri girdiğin anda, bu özgürlükler noktasında sınır tecavüzüdür. Bu hükümete, burada böyle haksız bir ifade kullanamazsın. Kaldı ki, benim 'bedel öder' diye bir ifadem yok."
mynet