TUNCELİ (AA) - Adnan Menderes Üniversitesi Buharkent Meslek Yüksekokulu Tıbbi ve Aromatik Bitkiler Programı görevlisi ve flora uzmanı Doç. Dr. Metin Armağan, sahada yaptığı çalışmalar sonucu nesli tükenmiş bitkiler arasında kırmızı listede gösterilen horoz gülünün asıl yaşam alanının, Tunceli olduğunun belirlendiğini söyledi.
Metin Armağan, gazetecilere yaptığı açıklamada, 2014 yılından itibaren Tunceli'de sahada biyolojik çeşitlilik çalışması yaptığını söyledi.
Tarım ve Orman Bakanlığı Doğa Koruma ve Milli Parklar (DKMP) Genel Müdürlüğünce kentte yapılan Ulusal Biyolojik Çeşitlilik Envanter ve İzleme Projesi kapsamında flora uzmanı olarak da görev aldığını belirten Armağan, Tunceli'ye, horoz gülü bitkisinin popülasyonunu gözlemlemek için geldiğini belirtti.
Tunceli'de bugüne kadar sahada yaptığı çalışmalar ve literatür bilgilerine göre yaklaşık 2 bin civarında çiçekli bitki tespit ettiğini belirten Armağan, "Bu çiçeklerin neredeyse beşte biri Türkiye endemiğidir. Tabii bunların içinde lokal olan Munzur'un nefesi, Aksakallı ve Munzur kengeri sadece Tunceli'de yaşayan bazı bitkilerdir, tabii daha çok var ama literatüre bakıp belirlenmesi lazım." dedi.
Armağan, Tunceli'nin coğrafyasının çok zor olduğunu, bu nedenle yeterince çalışma yapılamadığını ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:
"Havaçor Vadisi, Munzur Dağları, Yılan Dağı, Zel Dağı, Aziz Abdal Dağı, Sultanbaba Dağı, Sülbüs Dağı gibi alanların tek tek detaylı şekilde araştırılması lazım ama öncelikle Munzur ile Pülümür vadilerinin florasının çıkarılması ve belirlenmesi lazım. Çünkü burası özel habitatlar, özel alanlar. Korunması gereken ya da yeni bitkiler var mı bunları tespit edilmesi lazım. Bütün bu bitkiler, ülkemizin değeri. Bu değerleri ortaya çıkartmak, tanıtmak da bizim görevimiz. Üstümüze düşeni yapmaya çalışıyoruz. Umarım başarılı oluruz."
Bilimsel adı "cyllenea varyete paryadrica" olan horoz gülü bitkisinin daha önce Giresun'un Şebinkarahisar ilçesinde kayıt altına alındığını ve ardından Türkiye Kırmızı Bitkiler Kitabı'nda Kırmızı Liste'de de nesli tükenmiş olarak göründüğünü belirten Armağan, yakın zamanda yapılan haberlerden anlaşılacağı üzere, Erzincan'ın Kemah ilçesinde de bulunan bu bitkinin yayılış gösterdiğinin anlaşıldığını söyledi.
Munzur Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Yavuz Paksoy'un, ilk kez 3 yıl önce bu bitkiyi fotoğrafladığını ve isimlendirerek bilgi paylaşması üzerine popülasyonu gözlemek üzere kente geldiğini anlatan Armağan, şunları kaydetti:
"Şebinkarahisar ve Kemah'taki iki yerin toplamında 250 civarında horoz gülü bitki sayısından bahsediliyor. Ben Tunceli'deki gözlemlerimden ve aldığım bilgilerden gördüğüm kadarıyla bitkinin asıl yaşam alanı ve yaşadığı yer burasıdır. Tunceli'de Aziz Abdal Dağı, Sultanbaba Dağı, Zel Dağı ve Munzur Dağları'na kadar geniş bir alanda yayılış gösteriyor. Sahada yaptığımız incelemede bir yerde en az bin birey bulunduğunu gördük. Bütün alan tarandığında belki burada 2-3 bin bireyin var olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bu şu anlama geliyor, bu bitkinin asıl yaşam alanı Tunceli. Bu bizim, ülkemizin, Tunceli'nin değeri, bu değeri insanlara tanıtmamız ve kazandırmamız lazım."
Pülümür Vadisi'nin bitki çeşitliliğini ortaya çıkarmak için 2 yıl sürecek bir proje hazırladığını ancak projenin kabul edilmediğini belirten Armağan, projenin kabul olması durumunda Tunceli ve ülke için önemli bir vadinin zenginliğinin ortaya koyulabileceğini söyledi.
- Pülümür Vadisi bitki çeşitliliği açısından zengin
Armağan, Pülümür Vadisi'nin bitki çeşitliliği açısından zengin olduğunu ifade ederek "Pülümür Vadisi benim gördüğüm kadarıyla Munzur Vadisi'nden daha önemli bir vadi. Çünkü Pülümür Vadisi'ne giriş ve çıkışlar çok fazla. Bu giriş ve çıkışlar bitki, hayvan çeşitliliğini de artıracaktır. Buradaki çeşitliliği ve sayıyı ortaya koyabilirsek hem Tunceli için hem de ülkemiz için çok güzel bir kazanç olacağına inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye'nin komşularına göre çok zengin bitki çeşitliliğine sahip olduğunu ve vatandaşların bu bitkileri tanımadığını belirten Armağan, "Bu bitkileri, bitki çeşitliğini halkımıza tanıtabilmek, anlatabilmek ve onların bunları severek korumasını sağlamamamız gerekiyor. Korumayı zorla yaparsak bu bir şekilde mutlaka bir yerden açık verir ama sevip korurlarsa gelecek nesillere bu zenginliğimizi aktarabiliriz." diye konuştu.