Suyun insan yaşamının vazgeçilmez kaynağı olduğunu belirten Bulut, şunları kaydetti:
"Bugüne kadar suyun yerine konacak başka bir kaynak bulunamadığı gibi, yakın gelecekte de bunun mümkün olmadığı görülmektedir. Suyun büyük bölümü kutuplarda ve yer altında bulunması nedeniyle içilebilir Kaynaklar çok azdır. Bu çok az olan içilebilir suyun bölüşümünde de eşitsizlikler, adaletsizlikler hakimdir. İstatistiklere göre dünya nüfusunun yüzde 12'si, suyun yüzde 85'ini tüketmektedir. Bu eşitsizlik dünya ekonomik kaynaklarının paylaşımındaki eşitsizliklere paralellik göstermektedir. Bu nedenle milyonlarca insan su kaynaklarından yararlanamamakta ve susuzluktan ölmektedir. Artık dünyada savaşların su paylaşımından çıkacağından sıklıkla bahsedilmektedir."
Bulut, suyun bilinçsiz kullanımı, doğanın ve çevrenin tahrip edilmesi, kirletilmesi, kamusal paylaşım ve denetimden uzaklaşılması, suyla ilgili kurumlarda koordinesizlik ve plansızlık sorununu daha katmerli hale getirdiğini ifade ederek, şöyle devam etti:
"Kentlerimizde milyonlarca kişiye çağdaş yaşama uygun, yeterli, temiz ve karşılıksız su sağlanamıyor. Kimyasal maddeler, ağır metaller, gübre ve ilaç atıklarının birçok mikrobiyolojik bakterilerin bulunduğu büyük şehirlerin suları şehir şebekelerine verilmektedir. Oldukça pahalı olmasına karşın ne yazık ki suları içemiyor, daha fazla para ödeyerek içme suyunu piyasadan tercih ediyoruz. Büyük bir rant kapısı olan piyasada satılan suların ise yeterince kontrolleri yapılamadığı gibi ne kadar temiz, hijyenik oldukları da tartışma konusudur."
Yer altı sularının bilinçsiz, plansız, programsız kullanılması ve de yanlış sulama nedeniyle azaldığına dikkati çeken Bulut, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ayrıca geçmişte DSİ'nin sorumluluğunda yapılan tarımsal sulamanın bugün akıbeti tartışmalıdır. Sulama birliklerine devredilen bu hizmet birçok çevrenin iştahını kabartmaktadır. Sulama işleri Özelleştirme yoluyla sermaye çevrelerinin kar alanına devredilmek üzeredir. DSİ kuruluş kanununda 'ülkemizin tüm su kaynaklarının geliştirilmesinden sorumlu ana yatırımcı kuruluştur' yazılmaktadır. Peki bugün durum böyle midir? Yukarıda bahsedildiği gibi sulama işlerinden elini çekmiştir. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve çıkartılan birçok yönetmelikle enerji üretimi tesisleri özel şirketlerce taşeron eliyle yapılmaktadır. Su kullanım hakkı ile ehil olmayan birçok müteahhitlerce binlerce Hidro Elektrik Santral lisansı verilmiş ve büyük karmaşa yaşanmaktadır. Oysa bu faaliyetler bilgi birikimi, kamusal fayda ve devlet sorumluluğuyla DSİ tarafından yürütülmekteydi."
-"SU KAYNAKLARI ÖZELLEŞTİRMENİN KISKACINDA"-
Bulut, halkın ortak değeri olan su kaynaklarını özelleştirmenin kıskacı altında olduğunu ileri sürerek, şunları kaydetti:
"Kapitalist sermaye dünya ve ülkemiz su kaynaklarını ele geçirmek için hesaplar yapmaktadır. Bunun için her türlü dayatma ve düzenlemeleri yapmaktadır. DSİ tekellerin bu Oyununu bozma yerine bu talana memur edilmek istenmektedir. Düzenlenen yasalar çerçevesinde derelerimiz, akarsularımız, kısacası toplumsal yaşamımız ulusal, uluslararası sermayeye peşkeş çekiliyor. Sularımız meta olarak ticarileştiriliyor, yaşam kaynağımız ve doğal hakkımız paralı ve pahalı hale getiriliyor. Bizler bunu kabul etmiyoruz. Yaşamımızın vazgeçilmez kaynağı olan suyumuzu temiz, eşit, yetecek miktarda ve ücretsiz olarak tüketmek istiyoruz."
AA