Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erhan Akdemir, Türkiye'nin AB sürecini "duygusal" tepkiler yerine "gerçekçi" bir bakış açısıyla yeniden ele almak gerektiğini belirtti.
Doç. Dr. Akdemir, Eskişehir Türk Ocağı'nda "Türkiye-AB İlişkilerinin Hukuki, Siyasi ve Kültürel Boyutu " konulu bir konferans verdi. Konuşmasında, Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerinin hukuki, siyasi, kültürel ve ekonomik boyutlarıyla değerlendirilmesi gerektiğini belirten Akdemir, "Türkiye o zamanki adıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu'na katılmak için ilk başvurusunu 31 Temmuz 1959'da yapmıştır. Türkiye ile AET arasında bir ortaklık anlaşması olan Ankara Antlaşması ise 12 Eylül 1963'te imzalanmış ve 1 Aralık 1964'te yürürlüğe girmiştir. Antlaşmanın 2. Maddesine göre temel amaç, Türkiye ekonomisinin hızla kalkınmasını ve Türk halkının istihdam düzeyinin ve yaşam standartlarının yükseltilmesini sağlamaktır. Bununla birlikte Türkiye - AB ilişkileri her dönem küresel ve bölgesel gelişmelerden de etkilenmiştir. Türkiye AB ilişkilerinde 80'li yıllardaki temel gelişmeler bugünkü ilişkileri de belirleyici olmuştur. 12 Eylül 1980 askeri darbesi ile başlamaktadır. Askeri müdahale sonrası, 22 Ocak 1982'de Avrupa Topluluğu (AT), Türkiye ile ilişkilerini dondurma kararı almıştır. Eylül Darbesi, ilişkilerin 1986'ya kadar soğumasına neden olmuştur. 16 Eylül 1986 tarihli Ortaklık Konseyi toplantısından sonra ise taraflar arasında ilişkilerin yeniden canlanması süreci başlamıştır. 14 Nisan 1987'de Türkiye'nin, AT'ye, Roma Antlaşması'nın 237., AKÇT Antlaşması'nın 98. ve EURATOM Antlaşması'nın 205. maddelerine istinaden tam üye olmak üzere başvurmasıyla yeni bir boyut kazanmıştır. 1990'lı yıllara gelindiğinde Türkiye'nin AB ile ilişkilerinde iki temel unsur belirleyici olmuştur. Bunlar; Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve Avrupa bütünleşmesi yolunda meydana gelen hızlı ilerlemelerdir. 90'lı yılların ortası ve sonunda Türkiye - AB ilişkilerindeki önemli gelişmeler ise 1 Ocak 1996'da Gümrük Birliği kararının uygulamaya geçmesi, Aralık 1997 Lüksemburg Zirvesi ve Aralık 1999 Helsinki Zirvesi'dir. Türkiye Aralık 1999'da aday ülke olarak ilan edilmiştir. Türkiye - AB ilişkilerinde 2000'li yıllar dönemini iki ayrı düzeyde analiz etmek gerekmektedir. İlk düzey Türkiye'nin reform sürecini artırarak devam ettiği ve bunun meyvelerini aldığı 2002 - 2010 yılları arasıdır. İkinci düzey, 2010 - 2016 yıllarını kapsayan, Türkiye'deki reform süreçlerinin geriye doğru gitmeye başladığı ve bu çerçevede de AB'nin Türkiye'yi hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlüklerin ihlali, kuvvetler ayrılığı ve basın özgürlüğü gibi konularda sert biçimde eleştirdiği ve yine bu çerçevede katılım müzakerelerin de fiilen durduğu düzeydir" diye söyledi.
"Türkiye'nin AB süreci "gerçekçi" bir bakış açısıyla yeniden ele alınmalı"
Sonuç olarak tüm bu gerçekler ışığında, Türkiye'nin AB sürecini "duygusal" tepkiler yerine "gerçekçi" bir bakış açısıyla yeniden ele almak gerektiğini anlatan Doç. Dr. Erhan Akdemir, "Her iki tarafta da yaşanan çeşitli güçlüklere rağmen, Türkiye'nin AB müzakere sürecinin "üyelik" perspektifi ile sürdürülmesi, hem Türkiye'nin hem de AB'nin yararınadır. Bu süreçte yapılması gereken, hem Türkiye'de hem de AB'de gerek karar alıcıların gerekse de kamuoylarının Türkiye - AB ilişkilerine dar görüşlü söylem ve eylemlerden uzak, "gerçekçi" bir bakış açısıyla yaklaşmalılardır. Türkiye ise sığ görüşlere kendini çiğnetmeden, sağduyusunu yitirmeden ve muasır medeniyet seviyesine ulaşma yolundan ve azminden hiçbir şey kaybetmeden yoluna devam etmelidir. " dedi.
Soru ve cevaplardan sonra Ocak Başkanı Prof. Dr. Nedim Ünal Doç. Dr. Erhan Akdemir'e şükran plakati takdim etti.