Alin’in Anılara batırılmış bir yudum Kars manzarası (1) yazısı şöyle:
Bu şehirde yaşarken insan kimi zaman anılarıyla baş başa kalıyor. Belki birçok farklı şehirlerde yaşayan insanlar için de durum aynı olabilir. Hayır, bu durumu onaylamam söz konusu olamaz. Bu şehir bir başka, öyle işte bir başka… Bunun izahatı yok. Geçen günlerin nasıl hoyratça savrulduğunu insan zaman muhasebesi yapınca anlıyor. Bir de lapa lapa kar yağınca. Bu şehri seviyorum; hem de sevgim, sevdikçe çoğalıyor. Zaman geçtikçe anılar çoğalıyor insan usunda.
Bir kış sabahı erkenden kalkmışım. Sobanın üstünde kaynayan bir güğüm, yanı başında çaydanlık üstünde demlikte demlenen çay… Paşa çayının yanında taze ekmek ve göğermiş çeçil peyniriyle yapılan kahvaltı… Dışarıda, hücuma kalkmış bir ordunun yenik askerleri gibi karlar uçuşuyor.
Evimiz, gurbetin, acının ve vuslatın şahitliğini her daim yapmış İstasyon Mahallesinde… Sokağa bırakıyorum kendimi; ayaklarımın bildik adreslerine… Havada sert bugün. Zararı yok zaten buraların havası sert olmazsa hayıflanırım.
Köşede Mürtüz amcanın bakkal dükkânı… Yetmişleri çoktan geçmiş yaşına rağmen kapının önünde biriken karları kürüyor. Hayırlı işler demek lazım hal hatır sormadan… Ellerim üşüyor, burnumda hafiften kızarmaya başladı. Ana caddeden geçip Şeytan Pazarına sapıyorum. Nereye giderim? Tabi ki rahmetli Altan ağabeyin (Altan Kazak) çay ocağına… Üşümüşlüğe son vermek adına hızla dalıyorum içeri. Odun ateşiyle kurulan çay ocağının önünde demlik demlik çaylar demleniyor. Altan ağabey ocağın başında… Üstü bol çay otlu bir bardak alıyorum; yanına da kıtlama şeker… Küçük iskemlelerin üstünde gözbebekleri dipsiz kuyulara düşmüş kirli sakallarıyla kasketli köylüler koyu bir sohbete dalmışlar. Çay ocağının üstündeki radyo, yurttan sesler korosunun türkülerini çalıyor. Altan ağabeyinin dilinde o bildik sözler savrulup gidiyor, şeytan pazarından Asri Mezarlığa kadar…
Çıkıyorum dışarı. Köşeden usulca geçiyorum Kazımpaşa Caddesine. Cemal Amca (Rahmetli Cemal Kazak) eczanesinde balaks camlı küçük şişelerde hastalara şifa dağıtıyor. İlerliyorum. Rahmetli Hasan amcanın (Hasan Aras-ne bilirdim yıllar sonra kayınbabam olacak-) manifatura dükkânı var köşe başında. Bu dükkân sıradan bir dükkân değil. Oturmuş memleket meselelerini konuşuyor yerel politikanın müdavimleri.
Kar yağışı artıyor. Anılar dizilmiş inci tanesi gibi sıralanıyor. Kale istikametine doğru yürüyorum. Fayton Pazarında Aşık Murat Çobanoğlu kahvehanesine giriyorum. Duvarda yağlı boya ile yapılmış bir kale resmi var. Büyük ve afili yazılarla yazılmış: ”Yurdun Kalkanıdır Kars’ın Kal’ası” Sıra sıra divan sazları asılmış duvara boydan boya… Yüzyılların geleneksel kokusunu taşıyor bu duvar, bu sazlar… Buralarda merhum Murat Çobanoğlu’nun tebessümü kalmış bir de o şık uzun boyu… Sevdiği koklanmamış gül istemiş; onu aramaya gitmiş. Çıkıyorum aşıklar kahvesinden; yüzümde aşıklık geleneğinin izleri…
Kar yağıyor anıların üstüne. Tipi de başladı başlayacak. Fayton Pazarından Nahır Yolu Sokağa geçiyorum. Yanı başımda ve kol kola yürüyorum Kars Kalesi’yle. Ben yürüyorum; kale dimdik ayakta duruyor yüzyıllara inat. Eski bir türkü dolaşıyor dilime:
Kar yağar bardan bardan
Yollar kapandı kardan
Ne gelen var ne giden
Haber gelmedi yardan
…/…
Az ilerde İstihkam Çay Bahçesi var. Kar altında kalmış. Geçmiş yazların semaver çayının lezzetinde şen kahkalar duyuyorum. Evliya Cami mağrur duruyor. Tam anlamıyla mütevekkil. Ruhum inanmışlığın heyacanıyla doluyor. Çile çekmenin insanı olgunlaştıracağını bir kez daha hatırlıyorum. Taş Köprü… Altından buz kesmiş Kars Çayı akıyor sinsi mi sinsi… Bir de yüzleri ispirto rengine dönmüş çocukların buza yaslanmış çocuklukları geçiyor. Eski doğumevi caddesine vuruyorum kendimi. Çocukluğumun kızak macerası caddeden geçiyorum. Buza kesmiş günlerin yanağı kızarık çocuğu oluyorum kızakların terkinde. Cemal Süraya’nın dizeleri geliyor aklıma:
…/…
Biliyorsun ben hangi şehirdeysem
Yalnızlığın başkenti orası…
…/…
Ordu Caddesindeyim. İhtişamlı bir bina karşılıyor beni. Defterdarlık binası… Mimarinin bütün güzelliği yansıyor kar altında kalmış şehre… Vali konağı köşe başında duruyor hemen şimdi şuracıkta dillenip tarih dersi verecek sanki… Kar, kaçırmaz bu fırsatı bütün caddeye fısıldıyor yaşanılanları.
Geçiyorum caddeyi kayalıkların üstünde buluyorum kendimi. Kayabaşı… Karşıda Bülbül Mahallesi bir nefes yakınlıkta duruyor. Kars Çayı kıvrılıp akıyor; kavak ağaçlarının üstünde tüneyan kargaların afonisinde.
Karanlık çökmek üzere… Biraz sisle beraber soğuk şiddetini gittikçe artırıyor. Bu şehirde insan önce sabrı öğrenmeli. Biraz sabır değil çokça sabır…Kış geçecek , bahar gelecek ve ardından...
Şimdilik ara veriyorum. Anılarıma ve bu şehre bir kez daha veda vakti geldi. Bu veda elveda olmasın. Tekrar kavuşmak ümidiyle hoşçakal anılara batırılmış bir yudum Kars manzarası…