Cts, 07/11/2009 - 10:47 — Ahmet Toprak Türkiye’de hareketlerin sosyolojik olarak yapıları irdelenmemektedir. Devletin sürekli olarak ülkedeki yapılanmaları kendi algısı içinde tasnife tabi tutar. İrticai, bölücü, dış kaynaklı gibi sınıflandırmalarla hareketleri mahkûm eder. Devlet, tüm enerjisini bu hareketleri nasıl pasifize edebilir, yayılmasını engelleyebilir ve yok edebilirim üzerine kurmuştur. Hareket- ideoloji mensupları ise, içe ve dışa dönük sosyolojik okumalara girişmekten ziyade; kendi mensubiyeti olduğu hareket- cemaat- ideolojiyi yüceltme, diğerlerini ise red etme, küçümseme ve yok sayma tavrına girmektedir. Düşünsel alanın kurumsal yapıları Üniversitelerde hareket ve ideolojiler üzerinde çok az çalışma yapılmaktadır. Resmi ideolojinin belirlediği tehdit algısına göre çerçeve çizilmektedir.Türkiye’de İslamcı örgütlenmeler içerisinde Haksöz ekolü olarak bilinen, Özgür- Der olarak yapılanan hareketin önemli yeri vardır. 1990’lı yıllardan bu yana yayımlanan Haksöz dergisi çerçevesinde sivil ve sosyal bir hareket olarak var olmuştur. İslamcılığın radikal denilen çizgisine sahip olup; Selefi itikad ve Mutezili düşünsel anlayışta, harekette toplumsal seçkinciliği ön gören, eylemlilik merkezli, sistem dışı muhalif bir konum benimseyen bir yapıdadır. Biz burada hareketin İslamcılarda kadın rolüne ilişkin olarak diğer yapılanmalara göre farklı bir yaklaşımı olan kadının rolü ve etkinliğine ilişkin yaklaşımlarını ele alacağız.Hareketin düşünsel ve sosyal merkezli çalışmaları devam ederken 28 Şubat döneminde Başörtüsü bağlamında önemli evrimle yaşadı. Etki alanı üniversite merkezli olduğundan Başörtüsü sorununa teorik ve pratik olarak sahiplenen bir yapıya dönüştü. Dönemin başörtüsü eylemlerinde öncülük yapan hareket; bu süreci Özgür- Der’i kurarak kurumsallaştırdı. Bugün 12 şubesi olan Özgür- Der; başörtüsü eylemlerinde bulunan, Üniversitelerden başörtüsü yasağından dolayı atılan ve bu sebeple kamusal alanda görev alması engellenen kadınların öncülüğünde şekillendi. İlk genel kurulda başkanlık görevi Hülya Şekerci’ye verildi. Sürdürdüğü 10 yıl içerisinde çalkantılı ve zor koşullarda görevini sürdürdü. Başörtüsü mücadelesi merkezinden başlayan hareket; Türkiye’de her türlü hak ihlallerinin karşısında bir tutum benimsedi. Bu hak ihlalleri sadece dindar ve İslamcılara yönelik değil F tipi gibi cezaevi yapılanmalarına karşı hassaten sol kesimin sahiplendiği konulara yönelik olarak ta genişledi. Bu bildiriler genel anlamda Türk İslamcılık geleneğinde ilklerdendir. Diğer kesimin sorunlarına sahip çıkmak erdemliliği ortaya konuldu. İslamcıların kadın rolüne yönelik tavırlarına ilişkin olarak Hülya Şekerci’nin erkeklerinde üye olduğu bir örgütlenmeye lider olarak seçilmesi farklı bir örneklem olacaktı. Bu tavır genel İslamcı gelenek ve devlet ideolojisinin bakış açısına göre yeni bir yaklaşımdı. Genel olarak dindar ve İslamcı kadının toplumsal rolüne ilişkin değişik yaklaşımlar vardır. Genel tarikat- cemaat yapılanmaları kadın rolünü ev merkezli kurgular, erkek rolüne göre ikincil bir yer belirler ve mümkün mertebe erkek ile aynı iş- ortamı paylaşmamasına özen gösterir. Kadının eylemde bulunması geleneksel dindarlık anlayışına çok ters gelen davranıştır. Cemaat ve tarikatlarda kadın sesi niteliği ve dinleme noktasında nasıl olunması gerektiği noktasında tartışmalar devam ediyor. Dini olarak ayet ve hadisleri kendi algısına göre yorumlayarak kadının hayat içerisindeki rolünü pasif bir konumda kurgulanır. Kadınların erkeklerle hareket işlerliğinde ortak hareket etmeleri beklenmez. Kadınların başkanı olduğu sivil toplum örgütlenmeleri azdır. Olanlara ise sadece kadınlar üye olabilirler. İslam dünyasında kadın önderler noktasında örneklikler yok denecek kadar azdır. Daha çok aydın olarak yer alan kadınlar, hareket liderliği noktasında ön plana gelmemişlerdir. Hülya Şekerci’nin bu ortam ve algı içerisinde cinsiyetçiliğin yoğun olduğu ideolojik, toplumsal ve geleneksel yapılara rağmen erkeklerinde üye olduğu bir derneğe başkan seçilmesi ve bunu uzun yıllar sürdürmesi önemlidir. Hamza Türkmen gibi karizmatik önderlerin olduğu hareket içerisinde bu rolün önemsenmesi ve sürdürülmesi İslamcı gelenek içinde kendine özgün yer edinmiştir. Özgür- Der bu anlamda erkek ve kadının komplekslere kapılmadan, seviyeli olarak toplumsal ve siyasal sorumluluk alanına ilişkin rolleri paylaşmışlardır. Kadının erkek ile birlikte işlerliklere müdahil olduğu ilk örnek bu hareket diyebiliriz. Tarikatlarda kadının sosyal olarak ancak dinleyici olarak yeri bulunur. Cemaatlerde ise öncülük verilmez. Oysa Hülya Şekerci örneğinde sunum yapan, ideolojik temellendirmelerde bulunan, eylemlerde önde bulunan, önyargısız ve kompleksiz olarak düşüncelerini ifade eden bunun yanında aile rolüne ilişkin öncelikleri de önemseyen, siyasal- medya alanında sözcülük yapan bir kadın rolü ile karşı karşıyayız. İslamcı yapılanmalarda kadınların konuşmacı olarak katıldığı seminerler Hülya Şekerci döneminde başlamıştır. Şule Yüksel Şenler örneğinde konferanslar serisinde erkeklerde yer almış ancak bu süreç ona münhasır kalmış, sosyal alanda kabul görmemiştir. Kadının rolüne ilişkin böylesi bir farklı bir adım atan Özgür- der bu anlamda birçok yapılanmaya örnek teşkil etmiştir. Kadının kendine güven duyan, ikincil değil aynı seviyede söz ve temsiliyeti sağlanan, söz ve düşüncelerine değer verilen bir kimlik kazanmasında öncülük etmiştir. Mücadele seyrinde Hülya Şekerci’nin dava arkadaşları Özlem Hicran Özyurt ve avukat Macide Göç Türkmen, 8 Temmuz 2003 tarihinde Malatya 'ya dernek çalışmaları nedeniyle yaptıkları yolculukta hayatlarını yitireceklerdi. Son kapatma davası ve başörtüsü dahil her türlü hak ihlallerine karşı mücadele, düzenlenen periyodik ve sistematik eğitim seminerleri ile mücadeleyi derinleştirmeye çalışmıştır.Müslüman kadının toplumsal- siyasal rollerine bu sahip çıkma süreci devletin ideolojik öngörülerini bir kez daha boşa çıkarmıştır. Devlet örtünmeyi- başörtüsünü önce gerilemenin sembolü olarak görmüş, ardından siyasal bir anlam yükleyerek İslamcılığın dinsel sembollerinden olduğu düşüncesinden hareketle red etme tavrına girişmiştir. Laikçi devlet algısında kadının eve kapatıldığı, okuma sürecinden mahrum bırakıldığı, kadının sosyal rollerine ilişkin sınırlamalar getirildiği ve erkeklerin gerisinde bırakıldığı düşüncesi hâkimdir. Hülya Şekerci örneği devletin ideolojik argüman ve tezlerini de boşa çıkaran somut bir örnekliliği vardır. Sivil toplum örgütü başkanı olarak insanların hak ve hürriyetlerini korumaya çalışan, hayatın her alanına aktif olarak katılan, sorumluluklarına sahip çıkan bir çizgi devletin iddialarını çürütmektedir. Devletin asli isteği olan eve hapsolmuş Müslüman- dindar- İslamcı kadının hayata bu denli müdahil olma tavrı rahatsız etmiş ve bunun önlemini almaya çalışmıştır. Kadınların sosyal ve siyasal hayatta İslami referanslarıyla gösterdiği bu duruş devleti rahatsız ettiği gibi birçok İslamcı camiayı da rahatsız etmiştir. Bu örnekliği gören kadınların talepleri kendince bir yer bulmaya devam etmektedir. Muhafazakar- İslamcı çizgi kadın Müslüman kadın rolünün örnekliği noktasında kendini kanıtlamış olan bu süreci iyi okumalıdır. Modernleşmenin müdahil olduğu ve kendince hayata katmaya çalıştığı kadın olgusunun İslamcı yapı içerisindeki farklı örnekliği noktasında Hülya Şekerci örneği iyi incelenmelidir. Kadının lider olduğu bir İslamcı örgütlenme örneği olarak Özgür- Der geleneği bundan sonra Rıdvan Kaya liderliğinde devam edecek. Bu değişim Rıdvan Kaya’nın belirttiği gibi bir “başörtüsü yorgunluğu”nun mu, yoksa sürecin doğallığına kavuşması olarak algılanıp algılanamayacağı tartışmalıdır. Müslüman kadının dünya ve hayat içerisindeki konum ve rollerine ilişkin Müslümanca bir perspektifin örnekliği noktasında bu geleneğin katkıları tartışılmalıdır.
İslamcılarda Kadın Liderliği; Hülya Şekerci Örneği
İslamcılarda Kadın Liderliği; Hülya Şekerci Örneği
11