Pzt, 09/11/2009 - 10:30 — Musab Yasir Entelektüel bir direnişçi olmak gerekir bazen. Düşüncelerin istikamet açısını bozmadan ilerlemek de bir çabayla oluşur. Bu direnme evden Tv'yi söküp atmakla da devam edebilir. İslami çabaları olan insanların işlettiği Tv'lerde son zamanlarda bazı -bence güzel ve verimli- programlar yayınlanmaya başladı. Meksika Sınırı, Klark, Kafa Dengi ve Kayıp Kıta gibi...Bu altyapının ve sunumun zihinlerimizdeki etkisi ve bizdenliği çok aşikâr. Faydalanıyoruz ve bazen neşeleniyoruz. Açıkçası Meksika Sınırı'nı özlüyorum. Sevgili Murat Menteş'in Klark'ı da ayrı ve güzel bir yerdeydi. Tv Net'in ve bizim genel manada klasik geleneksel islami kesimin Ahmet Hakan takıntısından dolayı bir klark hareketiyle bu programa son verildi. Güzel bir yazı da sonra geldi arkasından. Yazarın kimliği yazının ne'liğini kapattığı için ay gözden kaçıyor ve parmak hesabı yapılıyor maalesef.Burada altını çizmek istediğim ve yazının ana teması başlık değil. Başlık bir ironidir. Vedat'ın ayakları da, değil Hilal Tv'ye, hiç bir Tv'ye yakışacak durumda değildir. Bir özgüven patlaması ambalajında kompleks biz analizdir. Din Felsefesi bunu gerektiriyor belki de. Uzun bir tribal enfeksiyon belirtisinden sonra dudaklar sıkıştırılıp "neden din?" diye dışavurulan içsel soru(n)lar da sorulabilir. Yani nedense Müslüman Gençlerin ayakları gözüme batıyor. Hani diyor ya şair "sabah üstüme üstüme geliyor" diye. Tabi ki bu usulsüz oturuşlara takılıp da programı çöpe atmıyorum. Murat Menteş'in Hakan Albayrak'ı konuk ettiği programda giydiği smokinli hali de anlamlıydı bence.Hilal Tv'nin bu çıkışı çok güzel. Hrant için de, küçük Ceylan için de böyle özgün duruşlar görmek isterim Hilal Tv'de. Ve bence Kayıp Kıta, yukarıda saydığım programlar içinde espritüel anlamda daha soyut ve konu(m) itibariyle daha yalın bir program. Mekânlar güzel. Konular, işleyişler, filmler etkili. Etkili diyorum, çünkü bu anlamda bir entelektüel müslüman, hayatı da mayalar, bu hayatta etkin olur ve onu değiştirebilir. Biraz pasif iyiden aktif iyiye yönelme perspektifinde gelişen ve güncel hayattan kopmayan, "bizim de yaşadığımız hayattır kardeşim" modunda bir sunum seziyorum. "Biz buradayız, müslümanlardanız" gibi. Söylenmiyoruz, hikmetle söylüyoruz..Çekindiğim şeylerden birisi de, şahsiyetimizdeki dinciliğin dindarlığı geçmesidir. Bu tarz durumlar, o kadar kolaylaştırır ki tavizleri. Muhyiddin-i Arabi ile İbn Teymiye'nin kesişim kümesinde bulunmak, güçlü bir direnç gerektirir. Bu atbaşı gidiş bunu sağlar. Yürek Devleti sahibinin de hep vurguladığı gibi dengeli olmak, dengeden şaşmamak gerekir. Sorgulamayı ve davranışlarımızdaki mantığın temel yasalarımıza uygunluğunu önemserim. Olmayan birşeyi de kınayıcıların kınamasından çekinerek yapmam. "Delilin ne?" diye sorarım. Ama kesişim kümesinde olmak bir yandan da sınırlar. Coşkun bir dinginlik verir. Ta içimde sızlayan bir durumdur bu. Yoksa Müslüman Genç'ler bazı şeyleri çoktan aşmışlar mı? Ayrıca son olarak şunu da söylemek isterim. Atlantis'ten sadece erkekler gelmedi değil mi? Bizim mahallenin kızları da böyle programlar yapmalıdır. Hatta geçen yazılarımın birisinde "Meksika Sınırı'na eşlerinizle çıkın" demiştim bir vesileyle sevdiğim adamlara. Bu bağlamda çok güzel sunumlar/programlar yapılabilir. Kadınlara yönelik boykotun sürdürülmesinde bizim islami medya da etkilidir. Mesela neden başörtülüler sadece başörtüsü reklamında oynar da bir kolaturka reklamında oyna(ya)maz? Yani GenelKurmay bile cumhuriyet bayramı kutlama mesajlarındaki resme üç tane başörtülü koymuşken.....gör ki raksederek ağlamak da varmış hesapta...
Atlantis'ten Gelen Adamlar
Atlantis'ten Gelen Adamlar
11