Toplum iki sınıfa indirgendi
Dolunay Derneği Başkanı Faruk Ocak yazdı:
Bizim toplum iki sınıfa indirgendi. Ya zirvedesin ya da aşağılarda. Daha doğrusu ya işçisin ya da patron Bizim toplumun manzarası böyle iken, kim demiş kölelik kalktı diye? Aslında kölelik kalkmadı, kölelik artık resmileşti. Yabancıya verilmeyen kölelik hakkımız kalmıştı… Devlet kar getiren kurum ve kuruluşlarının hepsini yabancıya devrettikten sonra artık hepimiz yabancıların vereceği kölelik hayatına alışmaya çağırılmaktayız. Çünkü bizim yerli milli üreticiler hamamdaki çıplaklar gibi ayaklarının altında sabunla dolaşmaktadır. Her an bir sabuna basmak kaderinde var artık… Aslında biz de günahsız vatandaş değiliz. Ülkemiz de temiz su sonrası birikintisiyle bir gölde birikmiş ve kokuşmamış su da değildir. Memleketini seven vatanperverler, yengeçlerin ve solucanların bile barınmadığı bu gölde ses çıkarmadan duramaz. Ben de duramam. Ben bu gölde yaşamaya ve yaşatmaya kalkanlara kin kusacağım. Ve günahlarını sergilemeye kalkacağım. Zaten yazdıklarım düşmanı tedirgin etmeseydi, affedilmez cinayetim olurdu. Ve cinayetim ancak ülkemi sevenlere karşı bir ihanet... Çünkü bir zamanlar ülkemin de bir ideali vardı. İnsanları saygıdeğer birer vatandaştılar. Ve bu vatandaşlar da birbirini severlerdi. Geride kalmayı ahlaki bir zaaf olarak kabul ederlerdi. Kendilerini ve ülkelerini zirvelere taşımak için bütün güçlerini seferber ederken, zerre kadar esirgemeyip hatta büyük bir zevk alırlardı. Evet. Benim ülkemin bir hedefi ve bir sorumluluğu vardı. Bu sorumluluğu herkesi birleştiren vatanseverlik olurken, ülkeyi ileriye taşıyan vatandaşların sevgisiydi. Bu sevgi bitince ne Fatih kaldı, ne de Fatih’in çocukları. Fatih gibi olmasa da Ata ve ataların çocukları kitaplarımda var. Ve kitaplarımda her vatandaşın bahar mevsimleri... Ne yazık ki artık yeryüzü ve gökyüzü ülkemle barışık değil. Arada sırada gökyüzü kararıyor ve yeryüzü fırtınalarla güzelliğini kaybederek endişe yaratıyor. Gerçekten şimdiye kadar bu kadar hainler sürüsü neredeydi? Çok sesle kalabalık koronun ritminin bozulması şaşkınlık ve korkunç sonuçları akla getiriyor. Zamana meydan okurcasına saçlarımın karışması ve dağınık saçlarla avarelik alametleri... Gerçekten biz var mıydık? Pusulamız hangi hedefin yönünü gösteriyordu? Bugünkü gidişat içime şüpheleri doldurdu... Şüphe içimde adeta kuduruyor. Memleketin durumu kötü ama hiç kimse ağzını açıp da tek bir kelime konuşmuyor. Neden susuyorlar? Sonra anlıyorum ki yöneticiler yabancıları çoğaltmak ve zengin etmek için kendi toplumundan ayrılıyor... Yöneticilerin yaptığı elbet hoş değil ve hoş olmayan da kimseninkine benzemiyor. Ki benzerini bulup milletten ayrılışı ve vatandaşlarımın solan yüzlerini onda seyredeyim. Benzerini de bulmadığım zaman hayalim ve rüyalarım hep anlaşılmaz kalıyor... Anlaşılmayan vatandaşların eğlenceleri tatsız ve sohbetleri yavan... Vatandaşlarda tüm mizah ve tüm nükteli sözler kaybolurken, kalan sözler de iğrenç ve iç karatıcı... Bu vatandaşlarımın acı ve ıstıraplarıyla sürekli yanmaktayım... Yanmaktayım ama ne ateşimi söndüren ne de ateşimi gören var. Fuzuli ne güzel ifade ediyor: Söylesem tesirinde kalan yok, sussam gönül razı değil…”