Koçak, “Kızıldere katliamını 50 yıldır unutmadık”
Kars Devrimci 78‘liler Derneği Başkanı Muzaffer Koçak, Kızıldere olaylarının 50’,nci yılı dolayısıyla basın açıklaması yaptı.
Tacettin DURMUŞ
Basın açıklaması yapan Başkan Muzaffer Koçak, 30 Mart 1972’de egemenlerin yaptığı Kızıldere Katliamını 50 yıldır unutmadıklarını söyledi.
12 Martlar, 12 Eylüller, Ergenekoncuların darbe planların, darbe düzenini ayakta tutan en önemli saç ayaklarından birinin de yaptığı katliamlar olduğunu açıklamasında belirten Muzaffer Koçak yapığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
"Toplumun aydınlanması, devrimci ışığın halkların bilincine düşmesi ve sisteme alternatif bir devrimci duruşun önlenmesi için egemenler açık ve gizli savaş yöntemleri ve kontra örgütleriyle işe koyulmaktan bir an bile geri durmazlar. Egemenler, devrimcileri sayısız cinayet şebekesi eliyle, bin bir türlü yöntemlerle yok etmekten, toplumu sindirmekten, oluşturduğu statükoyu devam ettirmekten başka bir yolu olmadığını bilir. Provokasyon ve katliam siyam ikizidir. Köhnemiş düzenin besleme provakatörleri kışkırtılmış kitleler eliyle ülke tarihimizin en büyük katliamlarını gerçekleştirdiler. Binlerce insanın suikastlarda, on binlerce insanın katliamlarda, faili meçhullerde, egemenin sinsi provokasyonlarında nasıl yok edildiğini anlatır bize bu kanlı ve kirli tarih….
Hegemonyanın sürdürülüş biçimlerinden biri olan katliamlar, toplumda derin yarılmalar yaratmakta ve etkisine kapılanları ise depolitizasyonun dipsiz kuyularında yutmaktadır. Darbecilerinden ve oluşturdukları suç örgütlerinden hesap soramamış bir ülke olmamız, bu depolitizasyona en açık örnektir. Zalimin kara kitabında, katliam hesabı sorulmamış ve sorulmayacak bir yok etme eylemidir. Egemenlerin çıkarları uğruna topluma kan kusturan katliamcıların korunduğu, üstün hizmet ve liyakat nişanlarıyla ödüllendirildiği yakın siyasi tarihimizin gerçeğidir. Yeri ve zamanı gelince bu kanlı eller yeniden muhaliflerin boğazına uzanır. Yeni kıyımlara her an hazır ve nazırdır düzen.
Gerçeğin öbür yüzü ise direniştir. Yok etmelere karşı var oluşu, insanlığın evrensel değerlerini ve onuru yüceltmeyi sağlayan yeniden doğuşu anlatır direniş… Katliamcılar kimliklerini karanlıklarının dehlizlerde saklarken, direnenler insanlığa seslenen, sonsuzluğa aktarılan kurtuluş çığlığıdır. Onurla anılır daima. Direnenin alnı açık, yüzü aktır. Söndürülmüş soluğunda yeniden doğuşun müthiş sırrı vardır. Bu anlamda, emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin kanlı sopası olan, katliamcı 12 Mart Askeri Faşist Darbesi’nin tankına, topuna, süngüsüne, kontrgerilla destekli yok etme operasyonuna rağmen direnen, ‘biz buraya ölmeye değil, yeniden doğmaya geldik’ diyenler, Savaşarak ve son mermilerine kadar vuruşarak düştüler. THKPC’li ve THKO’lu devrimcileri, Kızıldere Direnişi’nin kan çiçeklerini; Mahir Çayan, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Saffet Alp, Sinan Kazım Özüdoğru, Ertan Saruhan, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy, Ömer Ayna, Cihan Alptekin’i katledilişlerinin 50. yılında özlemle ve minnetle anıyoruz.
Kızıldere Direnişi Denizlerden Mahirlerden, İbrahimlerden bugünlere uzanan ortak devrimci mücadelenin en önemli kilometre taşlarından biridir. On’lar, devrime adanmış bedenler ve eylemci ruhlarıyla tarihimizin ihtilalcı damarını kucaklayıp soluksuz yolculuğa çıkışın adıydı. Kızıldere Direnişimiz, emeğin, halkın, özgür bir geleceğin sesini kuşananlarla, köhnemişliğin, emperyalizmin en zalim işbirlikçisinin olabilecek en eşitsiz koşullarda vuruşmasıydı. On’lar, mücadelenin her aşamasında zafere ahdetmiş insanların sınır tanımayan coşkusuyla temsil ettiler devrimi, değerleri, sosyalizmi ve insanı. Başkaldırının gereğiydi Kızıldere. Faşizme karşı direnişi örgütleme, emperyalist soygun, talan politikasına karşı yurdu, halkları ve geleceği savunma, şoven ve ırkçı politikalara karşı halkların kardeşliğini kurma iradesinin adımlarından biriydi Kızıldere.
Kızıldere, halkların kurtuluşunun devrimde ve sosyalizmde olduğunu kavramış çelikten bir iradenin özgürlük yürüyüşüydü. Devrimci dayanışmayı örnek alınacak büyük bir fedakârlıkla kendilerinden sonraki devrimci kuşaklara taşıyan yeni bir yolculuktu. Denizleri idamdan kurtarmak için yola çıkmaydı. Zira onlar o anın somutluğu ve görevleri bakımından en çok da bu neden için düşmüşlerdi Karadeniz yollarına, dağlarına, Kızıldere’ye. Faşist Cuntanın bizzat kontrgerilla eliyle yönettiği Kızıldere Katliamı, sadece tank ateşleri altında yanan bir dağ evine sığınmış bir avuç insanın geleceğe uzanan devrim ateşini tutuşturması değildir, aynı zamanda egemenin düzenini korumak için zalimlikte sınır tanımazlığının da teşhiridir. Kızıldere, faşizme karşı ideolojik olarak var olabilmek için gerekirse örgütsel olarak yok olmayı göze almayı, direnmenin devrimciliğin en temel ekseni olduğunu anlatır. Yaşasın devrim ve sosyalizm. Yaşasın Kızıldere direnişimiz. Gün gelecek devran dönecek darbeciler halka hesap verecek."