Kars, Ani ve İpek Yolu efsaneleri

Kars, Ani ve İpek Yolu efsaneleri

Aylık Ekonomi Aktüel ve Haber Dergisi olan Ekonomi Dergisi, 30. kuruluş yılını kutladığı Aralık baskısında Kars Kültür ve Sanat Derneği Başkanı Vedat Akçayöz'ün, Kars, Ani ve İpek yolu Efsaneleri 1” yazısına geniş yer ayırdı.

 

VEDAT AKÇAYÖZ’ÜN KALEMİNDEN KARS, ANİ VE İPEK YOLU EFSANELERİ 1
Can dostlar; yazılanlarımı salt tarihi gerçekler gibi düşünenler varsa hiç okumasın…
 
Değerli okurlarım;
Binlerce yıllık coşkulu söz geleneği ile beslenen yazınsal metinlerin oluşturduğu; ipek yolu ile gelen Efsanelerin ve Bin Bir Gece Masallarının anlatıldığı bir coğrafyadır Kars platosu ve Ani Antik Kenti.
 
Bu topaklar, efsanevi Kaf dağı ve Ağrı dağının hemen yanı başındadır. Katmer katmer olmuş uygarlıklarla özdeşleşen ve temelinde çok kültürlülük olan Kars ve Ani bir bütünün parçalarıdır sanki…
 
Coğrafyanın, tabiat şartlarının ve tarihin, insanları alabildiğine savurduğu; savaşın, kanın ve acının şekillendirdiği çileli insanların topraklardır buraları.
 
C.W. Ceram’in Tanrıların Vatanı Anadolu kitabında; Hititlerin sanat ve din açısından Hurilerin etkisi altında kaldıklarını yazar; tıpkı bu coğrafyada hüküm sürmüş devletlerin ve kültürlerin birbirlerinden etkilendiği gibi… Tek tanrılı dinler öncesindeki Pagan döneminin Tanrıları; en çok Anadolu ve Kafkaslara yakışmıştır.
 
Günümüzden 2400 yıl önce   Ksenophon’un   ONBİNLERİN DÖNÜŞÜ adlı eserinde; Kunaksu’da yapılan Pers savaşında Grek paralı askerleri yenilir. Ülkeleri Yunanistan’a geri dönüş için   Kars Platosuna geldiklerinde; Pasinler bölgesinde, “Taok’lar ile savaşa tutuşup onları yenerler. Ksenophon   savaş sonrasında gördüğü korkunç manzarayı şöyle anlatır; “Kadınlar iffetlerini korumak için önce kendi çocuklarını uçurumdan aşağı attılar, arkadan kendileri atladılar, onları savaşta yenilen Taok’u savaşçılar takip etti…” Hepside kayaların üstünde can verdiler…İşte bu Kars platosu; onurun, yenilginin, zaferin ve iffetin şekillendirdiği bir yerdir.
 
Müslümanlıktan önce; Türklerin ve Moğolların dini inancıda olan Tengri ( gök tanrı) ; Türklerin ilk alfabesi ile yazılan Orhun kitabesinin yazıtlarındaki çözümlenen ilk sözcüklerdendir.
 
Binlerce yıllık süreçte,1064 yılında gerçekleşen fetihten önce, Orta Asya’dan gelen ilk göçler ve sonraları Tengirici Şaman Oğuzlarının hayvanları ile mis kokulu otlara ve suya ulaşmak için gelirken keşfettikleri topraklardır Kars platosu.
 
Yazar Tekin Sönmezin dediği gibi; Bu bir fetih değildir, bu süreç bir yurt edinmedir. Kafkaslarda kar yağsa, tipi olsa boran olsa, ya da yağmur gözyaşı olup aksa, hüzün dolu tarih; kan olur akar Kars platosuna ve Ani Antik Kentine.
 
Otantik kültürlerin, zengin medeniyetlerin birbirleri ile etkileşimlerini; Mimari eserlerde, heykellere, müzikte ve sanatta da görebiliriz; Orta Asya’da ve Anadolu çadır formunun taşa yansımasıdır Ani’de gördüklerimiz, Ani’den kaçırıldıktan sonra kaybolmuş Gagik heykelinin cübbesinde ve sarığında da yöresel etkiyi görebiliriz, Kafkas halının desenlerinde, Azerbaycan yaylalarında veya Ermenistan’da ovalarında yankılanan “Sarı Gelin’de.”Nağara’dan, Tar’dan, Garmon’dan, Balaban’dan, Duduk’tan ve Sazdan çıkan nağmeler acısı ile tatlısı ile Kafkaslarda ve Anadolu’ da yaşayan bizleri anlatırlar buram buram.
 
Kısacası; ipek yolu güzergahı üzerinde bulunan Çin’den, Hindistan’dan Pakistan’dan İran’dan, Arap ülkelerinden ve Kafkaslardan üzerinden gelen deve kervanları; Kars platosuna ve Ani Antik Kentine sadece satacakları porselen ve ipekleri getirmediler; onlar sanatlarını ve kültürlerini de getirdiler bu topraklara.
 
İşte Kars ve Ani Antik kentinde böyle bir yer; 1800 yılından gelen aşıklık Zülali’nin dörtlüklerde de yerini bulmuş Ani Antik Kenti.
 
***
 
…Hind, Yemen, Tebriz’den kervan işlermiş;
Ağır kervanlar, sende kışlarmış.
On iki meydanda pazar işlermiş;
Halk dolar taşarmış kenarında Ani…
*
…Viranelerinde baykuşlar uçar;
Arpaça’ın yaslı, matemli akar,
Zülali’de köhne yaranı açar,
Neylersin ki azaldı uğrayanın Ani…
***
 
Değerli okurlar; Ani Antik Kentine asırlar boyu gelen deve kervanları neden gelmez oldu?
 
İpek yolu yön değiştirdiği için mi?... Yoksa….
 
… Her ne ise deve kervanları gelmez oldu; ama kervanlar ile asırlar boyunca gelen çok kültürlü zenginlikler kök saldı bu topraklarda, kıyasıya savaşlar olsa bile… Taşta vücut buldu, yemek oldu, oyun oldu, halı oldu, müzik oldu; ama ne yazık ki kan da oldu…
 
Gelin isterseniz hep beraber; Hayal dünyamızda geçmişe doğru yolculuğa çıkalım; Göklerin yüce ruhu Tengri’ye kucak açalım, Toprak ana Ötüken’nin toprağını azıcık eşeleyelim; göreceksiniz, binlerce efsane fışkıracaktır bu topraklarda…
 
Şimdi efsane anlatma zamanıdır;
 
Hadi bakalım, sabah güneşinin ilk ışıklarında enfes bir tabloyu andıran Ani Antik Kenti’nin gün doğumu manzarasını izlerken, Polatoğlu kilisesinin siyah merdivenleri üzerine oturup Bostanlar deresine bakarak Şahmaran efsanesini anlatacak olan yaşlı masalcı nineyi dinleyelim…
 
ANİ’NİN ŞAHMARAN EFSANESİ
Kara kışın Ani’yi bembeyaz ettiği zemheri ayında,
Yemyeşil baharın doğaya can verdiğinde,
Kurak geçen yazların toprak anayı kırdığında,
Yeni doğan sabah güneşinin, Polatoğlu kilisesini siyah taşlarını ısıttığında…
 
Ani Antik kentinin Bostanlar deresindeki mağara evlerinin birinde Bozok adında, genç kızların kalplerini kıpırdatan yakışıklı genç yaşarmış. Bozok, günlerden bir gün kaybolan koyunlarını bulabilmek için karanlık mağaralardan birine girmiş. Işık olmayan mağarada önünü göremediği için ayağı taşa çarpıp düşünce, volkanik tüf taşından oluşmuş mağara tabanı büyük bir gürültü ile çökmüş, iri bedeni yuvarlana yuvarlana yerin yedi kat altındaki yılanlar ülkesine düşmüş.
 
Bozok, kan revan içinde ayağa kalkıp etrafına bakınca; şırıl şırıl suların arasında, mis kokulu rengarenk çiçeklerin açtığı, yeşilin yedi rengi olduğu, uçsuz bucaksız üzüm bağları ile bezenmiş cennet misali bir yer geldiğini anlamış; ama kısa bir süre sonra yüzlerce zehirli yılanın geldiğini görünce de çok korkmuş.
 
Zehirli yılanlar, ülkelerine izinsiz giren Bozok’u kıskıvrak yakalayıp; her derde deva yüreği ile sevginin, sadakatin, ve bereketin sembolü olan yer altı ülkesinin kraliçesi yılanların şahı Şahmaran’ın sarayına götürmüşler.
 
Bozok, yılan figürlü som altından sütunlarının parıldadığı, pırlantalar ile bezenmiş muhteşem sarayı görünce hayretler içinde kala kalmış. İte kaka Şahmaran’ın huzuruna götürülen Bozok karşısında yılan bedenli, altın sarısı saçlı, ay yüzlü, ceylan gözlü yaratığı görünce çok korkmuş; ama bir müddet sonra kendisine bakan Şahmaran’ın sevgi dolu gözleri karşısında, güzeller güzeli bu yüze kendinden geçercesine uzun uzun bakmış.
 
Zehirli yılanların tehditkar tavırlarına karşın nur yüzlü bu kadın Bozok’a yaklaşıp; “korkma benden, ben yılanlar ülkesinin kraliçesi Şahmaran’ım.”Demiş.
 
Hiçbir kötülüğün olmadığı ve herkesin barış içinde kardeşçe yaşadığı huzur dolu krallığıma izinsiz girip ülkemin yerini öğrendin. Bu durum senini için bir ölüm sebebidir, “Buraya neden geldin?” Demiş.
 
Bozok başından geçenleri bir bir anlatmış. Şahmaran olanları dinledikten sonra; Düşünmüş taşınmış, bir müddet sonra konuşmaya başlamış; Ey Ötügen’in yer yüzünden gelen insan oğlu, insanların güzellikleri ve iyiliklerinin yanında zaafları da vardır, menfaat, ihanet ve nankörlük gibi, umarım sen onlardan değilsin. 
 
Aslında seni öldürmem gerekir; ama sana kanım kaynadı, ömür boyu ülkemde kalman şartı ile seni affediyorum; şunu bilesin ki, bu şart ülkemi korumak içindir, eğer dönmene izin verirsem, yeryüzünün kötü insanları gelir ülkemi ve beni yok ederler.
 
Bozok, hem ölümden kurtulmak, hem de içinde başlayan sevgi için, bu şartı hemen kabul etmiş.
 
O günden sonra Şahmaran ile Bozok hep birlikte olmuşlar, devasa cennet bahçelerinde ve üzüm bağlarında birlikte dolaşmışlar; sıcacık kalpleri bir birleri için çarpmış, böylece zaman içinde tarihin en soylu aşklarında birisi doğmuş…Uzunca bir süre” sevgi ve huzur içinde beraberce yaşamışlar.
 
Gel zaman git zaman Bozok yeryüzünü ve anasını özlemeye başlamış… bu özlem bir müddet sonra dayanılmaz olmuş. Birlikte oldukları bir gün gitme isteğini, Şahmaran’a da açıp.“Ne olur Şahmaran beni serbest bırak, yer altı dünyanızla ilgili kimseye bir şey söylemeyeceğim” demiş.
 
Sevdiğinin kendisinden sıkıldığı hissine kapılan Şahmaran çok üzülmesine rağmen; Bozok’nın isteğini aylarca düşündükten sonra çaresizce kabul etmiş. Ey Bozok, bana sevginin en yücesini bağışlayan yiğit; Ülkemde huzur ve barış içinde yaşadığın halde gitmek istiyorsun. Eğer gitmene izin verirsem, başıma gelecekleri hissediyorum; ama sana olan sevgim nedeni ile izin veriyorum; ama şunu bil ki, bu yer altı ülkesinde aşklar süreklidir. Yüreğim senin için çarpacak ve her zaman senin olacak seni her zaman bekleyeceğim…Demiş.
 
Aradan aylar geçmiş hüzünlü bir ayrılıktan sonra; Bozok, Şahmaran’ın yardımıyla Ani’nin yanındaki Bostanlar deresindeki mağara evine ve anasının yanına dönmüş.
 
O günden sonra Şahmaran’ın dillere destan sarayından adeta hayat durmuş, sevdiğinin hasretine dayanamayan Şahmaran yemez içmez olmuş, nur yüzü sararıp solmuş... her gün sarayında Bozok’u umutsuzca beklemiş.
 
Yılanlar ülkesinde bunlar olurken, o zamanlar yer yüzünün en güzel ve zengin şehirlerinden olan ipek yolu üstündeki Ani’nin zalim kralı amansız bir hastalığa yakalanmış.
 
Kars platosunun bütün hekimleri çare aramışlar olmamış; Haber ipek yolu üstündeki deve kervanları ile Ermenistan’a İran’a, Afganistan’a, Pakistan’a ve Çin’ü Maçin’ne kadar gitmiş. Krala şifa bulmak için birçok hekim ve büyücü gelmiş sihirli kokular tütsüler getirmişler… Olmamış…
 
Dans eden yılanların ülkesi Hindistan’dan Budist ve Hindu rahipler gelmiş yılan zehrinden yapılan ilaçlar getirmişler. Olmamış.
 
Haber Arap ellerine de gitmiş, uçan halılar üstündeki büyücüler ve sihirbazlar gelmiş; ama gene bir şifa bulamamışlar.
 
Son çare olarak Ani kralın hekim başı, kahini ve sihirbazı bir araya gelmişler, büyücüsünün camdan sihirli küresine de bakmak istemişler; cam küre; Ani Kralı, yer altı ülkesin Kraliçesi Şahmaran’ın her derde deva taze yüreğini yerse şifa bulacağını söylemiş.
 
O günden sonra kralın tellalları; bu haberi ülkenin dört bir tarafına iletmişler. Şahmaran’ın yerini söyleyene veya bulana armağanlar verileceği duyurmuşlar, haber Bostanlar Deresinde yaşayan Bozok’un kulağına kadar gitmiş; ama o bu sözlere aldırmamış, kimseye de bir şey söylememiş.
 
Aradan aylar geçmiş;
 
Bir gün Bozok, Bostanlar deresinde arkadaşları ile gezerken küçük bir yılan görmüş, arkadaşlarından ayrıldıktan sonra, yılanı yerden alıp okşamaya başlamış, o an yer altı ülkesinde bıraktığı sevgilisi Şahmaran’nı aklına gelmiş, elinde olmadan eski aşklarını küçücük yılana sevgi dolu sözlerle uzun uzun anlatmaya başlamış… Bozok’un arkadaşları bu durumdan şüphelenip, onun yılan ile konuşmalarını gizlice dinlemişler. Ertesi gün haberi Ani Kralına iletmişler. Kral, Bozok’u hemen huzuruna çağırıp Şahmaran’ın yerini göstermesini istemiş; ama Bozok Şahmaran’ın yerini söylememiş.
 
Ani Kralı ısrarlarına devam edip, Bozok’u günlerce tehtit etmiş, işkence etmiş olmamış, bir sandık altın vereceğini vaat etmiş; olmamış; ama Kral hazinesini ortaya koyunca Bozok’un dili çözülmüş, daha fazla direnmeden Şahmaran’ın yerini söyleyivermiş.
 
Kralın cellatları Bozok ile beraber Bostanlar Deresindeki karanlık kuyuya gidip açılan delikten sessizce içeri girmişler, nöbet bekleyen yılanlara görünmeden muhteşem sarayında umutsuzca tek başına sevdiğini bekleyen Şahmaran’ı bulmuşlar.
 
Bozok’u karşısında gören Şahmaran önce çok sevinmiş, sevgi dolu yüreği göğüs kafesinden fırlayacakmış gibi olmuş; ama yürekten gelen sevinci uzun sürmemiş, sevdiğinin yanında iri kıyım cellâtları görünce ihanetine uğradığını hemen anlamış, adeta yıkılmış Bozok’a dönüp titrek bir ses ile;
 
Kalbimin sahibi, yaşamımım anlamı Bozok;
 
Kutsal ülkemin yerini kimseye söylemeyeceğine yemin etmedin mi? Kalbimi sana vermedim mi? Seni sevmedim mi? Aklını nasıl çeldiler? Neden aşkımıza ihanet ettin ?
 
Seni beklerken, neden cellatlarınla geldin?... 
 
Bu ithamlar karşısında hatasını anlayan Bozok, bir tek söz bile söyleyemeden başını öne eymiş öylece kaka kalmış.
 
Şahmaran, Bozok’a olan sadakati ve aşkına karşılık; ondan gördüğü büyük ihanet karşısında bütün direncini kaybetmiş, hiç yaşlanmayan Şahmaran’ın yüzü solmuş,yaşama umudunu yitirmiş, sarı saçlı ceylan gözlü yüzünü, kocaman vücudu arasına umutsuzca gizlemiş, öylece ölümünü beklemeye başlamış…
 
Ani kralının cellâtları,   Şahmaran’ın karşı koymayan iri bedenini sıkıca bağlayıp kimseye görünmeden yeryüzüne çıkarmışlar,
 
Yerin yedi kat altındaki som altından yapılmış sarayından kaçırılan Şahmaran’ı, yer altı ülkesinin yılanları her yerde aramaya başlamışlar…Ama bir türlü bulamamışlar…
 
Ani’nin Bostanlar deresine bakan Polatoğlu kilisesinin siyah merdivenlerinin yanı başındaki uçurumun kenarında Bozok’un gözleri önünde Şahmaran’ın karşı koymayan koca bedenini yere yatırmışlar.
 
Bozok, Şahmaran’a yaptığı ihaneti geçte olsa anlasa bile iş işten çoktan geçmiş. Var gücü ile defalarca Şahmaran’nını kurtarabilmek için cellatlara karşı koymuş; ama nafile olacaklara bir türlü engel olamamış.
 
Kralın cellatları Bozok’a aldırmadan. Şahmaran’ın ölmesini bile beklemeden göğüs kafesini kesip kanlar içindeki iyilik ve şifa dolu yüreğini çıkarıp hükümdara götürmüşler…
 
Bozok, Polatoğlu kilisesinin temel taşlarının yanı başına yatırılan Şahmaran’ın can çekişen bedeni karşısında daha fazla dayanamamış, hele birde cellatlar kanlar içindeki bedeni uçurumdan aşağıya atınca oracıkta   deliye dönmüş, aklını yitirmiş.
 
Bostanlar deresine dönüp şuursuzca;
 
Şahmarannn !!!..,
 
Şahmarannn!!!… diye avazı çıktığı kadar bağırmış.
 
Bu ses o kadar güçlüymüş ki adeta yer gök inlemiş, Bostanlar deresinin karşı yamacında bile defalarca yankılanmış, ses göğün yedi kat üstündeki Gök tanrıya kadar ulaşmış... bağırdıktan bitap düşen Bozok ardından kendini uçurumdan aşağı atmış.
 
Bozok’un kayalara düşen bedeni param parça olunca yüreği yerinden fırlayıp toprağa düşmüş. Şahmaranın yılanlardan biri; taşlar üzerindeki Bozok’un yüreğini yutmuş. Bu yılan Şahmaran’ın ölünce ölümsüz ruhunun geçtiği dişi yılanmış...
 
Bozok cennetteki Şahmaran’ın yanına mı gitmiş? Yoksa cehenneme mi? Bilinmez; ama Bostanlar deresinin kartalları ve kuzgunları ve Bozok’un cansız bedeni üstünde uçmaya başlamışlar…
 
Olur ya bir gün Ani Antik Kentine yolunuz düşer de, yerde küçük bir yılan görürseniz eğer;
 
Ona sakın dokunmayın,
 
Onu da Şahmaran gibi öldürmeyin…
 
Kim bilebilir ki, o küçücük yılan; Bozok’a olan aşkına karşılık, canice öldürülen yer altı ülkesinin iyi kalpli kraliçesi Şahmaran’nını arıyordur…
 
Salıverin, bırakın gitsin…
 
O günden sonra Şahmaran efsanesi ipek yolu boyunca kulaktan kulağa yayılmış; her derde deva olan yüreği ile Şahmaran; aklın, sevginin, sadakatin, şefkatin, dürüstlüğün ve bereketin sembolü olmuş.
 
Bozok’ta ihanetin…
 
Bir gün Ani’ye yolunuz düşerse, Bostanlar deresinin yamacındaki Polatoğlu kilisesinin üç basamaklı siyah taştan yapılmış temel merdivenlerine üçüncü basamağına oturup Bostanlar deresine doğru bakın.
 
Şahmaran’ın oracıkta kesilip şifalı yüreğinin can çekişen bedeninden çıkarıldıktan sonra uçurumdan atıldığı o anı hatırlayın.
 
Şahmaran’ın bedenini anımsatan derin vadiye uzunca bir süre bakın, yılan deliklerini andıran oyukları ve Bozok’un da oturduğu eski mağara evlerini göreceksiniz orada. vadinin ortasında kendisini yılana benzetmek istercesine kıvrım kıvrım akan nazlı, cılız bir dere size bir şeyler anlatmak isteyecektir kendi aklınca.
 
Sonra üşenmeden ayağa kalkıp,
 
Şahmarannnnn…
 
Şahmarannn… diye avazınızın çıktığı kadar bağırın.
 
Göreceksiniz, Bozok’un ölmeden önceki gök yüzüne kadar yükselen haykırışı, o acı günü unutmayan Bostanlar deresinin karşı yamaçlarındaki kayalardan size yankı olarak geri dönecektir.
 
***
 
Derler ki; Şahmaran’ın katlinden sonra sonra Ani’yi bir uğursuzluk kaplamış.
 
Yerin yedi kat altındaki Şahmaran’nın ülkesinin kızgın ruhları, Ani topraklarını sürekli sallar olmuş.
 
Acı ve ihanet dolu o günden sonra Ani Antik Kenti’nin yüzü bir daha hiç gülmemiş,
 
Tarihin derinliklerinden gelen ozan o günleri asırlar sonra şöyle yorumlamış.
                  “ …Kiminin şerri, tacını, tahtını devirdi?
                           Kiminin bedduası, alt-üst çevirdi?
                           Kiminin ateşi düşüp, külünü savurdu?
                           Yandı mı gül şanın hoş bağın Ani?..”
 
 Can dostlar, Ani Antik Kenti; o günden sonra bir daha hiç şenlenmemiş… 30. 12. 2011- Kars
 
Şahmeran efsanesinin anlatımı bitince, Polatoğlu kilisesinin merdivenleri üstünde oturan masalcı nine güçsüz ve titrek bedeni ile, eyri büyrü asasının üzerine basarak zor bela doğrulup,
 
Bu günlük bu kadar, Olur ya ömrüm vefa ederse, yine sizlere her hangi bir zaman diliminde, Ani Antik Kenti’nin her hangi bir köşesinde göklerin yüce ruhu Tengri’den veya toprak ana Ötügen’den   masallar ve efsaneler anlatırım. Demiş.
 
Ardından, Bostanlar deresinin yanı başındaki derme çatma evine doğru gitmeye çalışan masalcı nine akşamın loş karanlığında gözden kaybolmuş...
 
Derleyen,
Kars Kültür ve Sanat Derneği Bşk. Vedat Akçayöz
 
 

Etiketler :
Önceki ve Sonraki Haberler