Güven, “12 Eylül can almaya devam ediyor”
AK Parti 23’üncü dönem Kars Milletvekili Mahmut Esat Güven, 12 Eylül döneminde yaşı tutmadığı halde idam edilen Erdal Eren’in yerine dayak yiyen Ülkücü Mahut Eren’in hayatını kaybetmesinden dolayı derin acı duyduğunu söyledi.
Tacettin DURMUŞ
O dönem Erdal Eren ve Sağcı Mahmut Eren ile birlikte Ulucanlar ve Mamak Cezaevinde yıllarca düzenli olarak işkencelerden geçirildiklerini hatırlatan Güven, ileri yaşlarda olabilecekleri hastalıklara çok genç yaşlarda yakalandıklarına dikkat çekerek, 12 Eylül’ün can almaya devam ettiğini dile getirdi.
Mamak Cezaevi'nde kalan sağcıların da solcularında da fazla yaşamadığını söyleyen Geven, o dönem sağcı ve solcu tutuklular arasında yaşanan dayanışmaları hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Soyadları ‘Eren’ olan solcu Erdal Eren ile Erzurumlu Sağcı Mahmut Eren’in Mamak Cezaevinde aynı koğuşta yattığını hatırlatan Mahmut Esat Güven, 12 Eylül’de sağcıların da solcuların da gördüğü işkencelerden kaynaklanan sağlık sorunlarının bugün de etkisini göstermeye devam ettiğini söyledi.
Erzurumlu sağcı Mahmut Eren’in, yaşı tutmadığı halde idam edilen Solcu Erdal Eren’in yerine dayak yemeği (İşkenceciler, ‘Eren gel denildiğinde sağcı Eren, solcu Eren’in yerinde dayak yemeğe giderdi) üstlendiğini üzüntü içerisinde hatırlatan Mahmut Esat Güven, o günleri anlattı.
O işkenceli günleri anlatan Güven, “Yazının başlangıcı biraz alışılmadık olacak. Ama ben içimden gelerek yazıma, Allah (cc) 12 Eylül Askeri darbesini yapanların da, yaptıranların da, belasını versin diyerek başlamak istiyorum.
1978 Kahramanmaraş olayları üzerine sıkıyönetim ilan edilince, Ulucanlar Cezaevi'nde bulunan siyasi tutuklular, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmak için Mamak Askeri Cezaevi'ne götürüldük. Önceleri sağcı-solcu aynı koğuşlarda kalıyorduk. Yapılan kavgalar üzerine sıkıyönetim komutanlığının kararıyla koğuşlarımız ayrıldı. Taa ki, 12 Eylül darbesi oluncaya kadar.
BAZI MAHKÛMLAR İSE BİR SAĞCI- BİR SOLCU OLARAK, AYNI HÜCRELERE KOYULDULAR
12 Eylül darbesinden iki gün sonra sağcı- solcu koğuşları birleştirildi. Sıkıyönetimden memnun olmadığı bazı mahkumlar ise bir sağcı- bir solcu olarak, aynı hücrelere koyuldular... Sıkıyönetim komutanlığının hücredeki tutuklular için çok katı kararları vardı. Ayrı görüşten olmalarına rağmen, hücredekilerin birbirleri ile konuşmaları yasaktı. Arkaya yaslanmak, ayak ayak üstüne atmak, gömleğin üst düğmesini açmak, izinsiz mazgaldan yemek almak, yemek yemek, el-yüz yıkamak, tuvalete gitmek dahi yasaktı. İzin alırken mesela tuvalete gidecekseniz; ‘Tecrit 1- Arka
24 numara gidebilir miyim, komutanım?’ diye avazınız çıktığı kadar bağırıp izin istemeniz gerekiyordu. (Tuvaletlerin kapısı yok, tavanlarda mazgallar var. Mazgalların başındaki asker tuvalete girdiğinizde başınıza taş, toprak atıyor. Nöbetçi asker dakikada bir, ‘Oturduğun yerden ayağını uzat, bakayım kaçmış mısın?’ diyor. Anlayacağınız yaşamın her parçasını eziyet olarak yaşatıyorlar. Yasaklardan birini ihlal ettiniz, o zaman sizinle birlikte farklı görüşteki arkadaşınızda dayak yiyor. Birde idarenin diğer tutuklulara rağmen çok daha fazla ezmek istediği ve adına kısımdaki hücrelerin sorumlusu anlamına gelen ‘kıdemli’ denilen tutuklular vardı ki, beş hücre ötedeki hücrede adam boş bulunmuş yaslanmış, nöbetçiler görmüş yaslanana da, yanındaki yaslanmayan arkadaşını da dövdükten sonra, beş hücre ötedeki kıdemliyi döverlerdi. Kıdemli herkesle birlikte sopa yerdi ve kıdemli idare tarafından tayin edilirdi. Her zamanki parlak şansım beni burada da yalnız bırakmadı. Tecrit-1 Arka'da ki hücrelerin kıdemlisi olarak ben tayin edildim. Hücredeki arkadaşlar arasında sözde kariyer sahibi olmuştum, (olmaz olaydım) işim gücüm dayak yemekti..)
Sağcı veya solcu bir arkadaşın hata yapması, her ikisinin de dövülmesine yol açtığı için idarenin faşist uygulamalarına karşı sağcı ve solcu tutuklular arasında dayanışma başlatmıştı. Bu şartlar altında insani değerleri asgari ölçüde de olsa korumanın yolu, insan olarak birliktelik sağlamaktı ve bu birliktelik o şartlarda sağlanmıştı.
Hücre arkadaşlarımdan en fazla birlikte kaldığımız arkadaş Mahmut Eren'di. Mahmut, Erzurumlu, ülkücü camiaya mensup, Turizm Yüksek Okulu öğrencisiydi. Kendisinin ve arkadaşlarının da ifade etmesiyle, benimde içinde bulunduğum birçok kişi gibi suçsuz yere yatıyordu. Namazını, orucunu kaçırmaz, sakin tavırlarıyla da imanlı biri olduğu anlaşılan bir kişiydi.
Birlikte kaldığımız hücreye gelmeden önce, yaşı tutmadığı halde suçsuz yere idam edilen Erdal Erenle birlikte aynı hücrede kalıyorlardı. Erdal'a bir askeri öldürmek suçundan suçsuz yere idam cezası verilmişti. Ancak askerler, onu asker katili diye herkesten çok dövüyorlardı... Mahmut, Erdal'ın dövülmeleri karşısında eziliyor, üzülüyor... Her ikisinin soy isimlerinin de ‘Eren’ olması nedeniyle, eğer askerler, "İsmi kullanmadan soy isimle Eren gel bakalım dediklerinde," Erdal'ın yerine Mahmut çıkıyor ve onun yerine dayak yiyordu. Mahmut hücrede bunları bana anlatırken gözleri doluyordu. Bilmem bu konuyu ülkücü arkadaşlarına da anlatmış mıdır? Erdal'ı sadece nöbetçiler değil, mutfakta çalışan askerler dahi dövmeye geliyorlardı. Kıdemli olmamın dışında Mahmut ile birlikte de çok dayak yedik.
Yediğimiz dayaklardan en ağrıma gideni ise; öğlen yemeğinde yere serdiğimiz gazete kağıdı üzerinde yemeklerimizi yiyorduk. Mahmut'un sırtı hücre kapısına dönüktü. Nöbetçi asker kapıdan bizi seyrediyordu. O sıra çok sessiz olarak Mahmut benden önümdeki tuzu istedi, nöbetçi askere gün doğdu. ‘Ne konuştunuz? Cezaevinden kaçma planı mı yapıyorsunuz?’ Anlat adama anlatabilirsen. Bir tuz isteme yüzünden sofradan kaldırıp bir ton sopa. Hazmedilir gibi değil.
MAHMUT ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİNDE VEFAT ETMİŞ
Bugün aldığım bir haber, Mahmut Ankara Onkoloji Hastanesinde vefat etmiş. Allah (cc) gani gani rahmet etsin. Mekanı cennet olsun. Mamak Cezaevi'nde kalanların sağcısı da- solcusu da fazla yaşamıyor. İleri yaşlarda olabileceğimiz hastalıklara çok genç yaşlarda yakalandık 12 Eylül can almaya devam ediyor. Allah(cc), 12 Eylülü yapanlarında, yaptıranların da belasını versin…”