'Bunlar Birbirini Destekleyen İki Şeytan'
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Beşşar Esed ile terör örgütü IŞİD arasında taktik işbirliği olduğunu ifade ederek, “Bunlar birbirini destekleyen iki şeytan. Vaktinde adım atılmadığı için kriz var” dedi.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantılarına katılmak üzere ABD’nin New York kentinde bulunan Başbakan Davutoğlu, mülteci krizine ilişkin ise, “Mülteci krizi küresel bir krizdir. Bunu engellemek için Esed’in katliamlarını durdurmak gerekir. Eğer mümkünse mülteci krizi Suriye sınırları içinde çözülmeli” diye konuştu. Başbakan, Suriye’de tüm tarafların katkılarıyla bir geçişe ihtiyaç olduğunu da ekledi.
"Bizim için Kudüs, Filistin’in başkentidir" diyen Davutoğlu, Obama’nın yaptığı açılış konuşmasına ilişkin de, “Filistin bağlamında çok daha kuvvetli mesajlar verilmesini isterdim” dedi.
“TÜRKİYE’NİN TERÖRİZME KARŞI DURUŞU BELLİ”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, Türkiye’nin terörizme karşı duruşunun belli olduğunu vurgulayarak, “Terörist organizasyonlar arasında veya ırk, din veya mezhebe dayalı terörizm arasında hiçbir ayrım yapmıyoruz. IŞİD olsun, PKK olsun, DHKP-C olsun, başka terör örgütleri olsun Türkiye bunlarla çok uzun zamandan beri mücadele ediyor” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, temasları kapsamında bulunduğu ABD’nin New York kentinde basın toplantısı düzenledi. Davutoğlu, konuşmasında yarın da önemli bir toplantının olduğunu kaydederek, “O da Sayın Obama’nın ev sahipliğinde yapılacak olan terörle mücadele ve ekstremizmle mücadele zirvesi olacak. Bildiğiniz gibi Türkiye’nin terörizmin her tipine karşı duruşu bellidir. Terörist organizasyonlar arasında veya ırk, din, veya mezhebe dayalı terörizm arasında hiçbir ayrım yapmıyoruz. Bildiğiniz gibi IŞİD olsun, PKK olsun, DHKP-C olsun, başka terör örgütleri de olsun Türkiye bunlarla çok uzun zamandan beri mücadele ediyor ve Türkiye’nin bütün terör faaliyetlerine karşı duruşu bellidir. Bütün uluslara karşı bunu tehdit olarak görmektedir. Dolayısıyla ben bu toplantı içerisinde dünya liderlerini ve meslektaşlarımı bu konularda bilgilendireceğim ve terör faaliyetlerine kaşı yaptığımız koalisyondan bahsedeceğim. Türkiye’nin terörizmle mücadeledeki faaliyetlerini anlatacağım. Son olarak çarşamba günü BM Genel Sekreteri Ban ki Moon’un düzenlediği bir Zirve Toplantısına katılacağız. Bildiğiniz gibi Mayıs ayında BM İnsani Zirvesi, Türkiye’de yapılacak, Dünya’daki en büyük donör ülkesi olması ve bu yıl da en fazla mülteci kabul eden ülke olması nedeniyle Türkiye’nin yeri ayrı uluslararası camianın gündeminde özellikle bu konu var” diye konuştu.
MÜLTECİLERİN DURUMU
Başbakan Davutoğlu, Türkiye’nin şu anda 2 milyon Suriyeli mülteciye ve 200 bin Iraklı mülteciye ev sahipliği yapan bir ülke olduğunu belirterek, “7.6 milyar dolarlık bir para harcandı mültecilerin bakımı için ve şu anda uluslararası camiada da Avrupa’ya doğru bir göçmen veya mülteci dalgası var. Bu konuyu da hem ikili hem de çok taraflı toplantılarda da ele alıyoruz” dedi. Davutoğlu, üst düzey etkinlikte yeni kalkınma gündemi ışığında göç ve iltica ile ilgili bir konuşma yapacağını belirterek, “Küresel göç ve iltica konularıyla ilgili konuşmamızı yapacağız, bu konuları ele alacağız. Aynı zamanda düzensiz göçle alakalı yaşanan trajedileri de dile getirme fırsatımız olacak. Suriyeli mültecilerin durumda bu BM’nin 70.yılının Genel Kurulu’nun gündemine alınmış durumda. Son olarak da Çarşamba günü göndere bayrak çekme töreni olacak. Filistin bayrağı göndere çekilecek ve bu sembolik de olsa Filistin devletinin esasında BM Genel Kurulu’nda üye statüsünü alması esnasında orda bulunan Dışişleri Bakanlarından bir tanesiydim. Oradaki konuşmamda şunu söylemiştim. “Bir gün gelecek Filistin bayrağı BM’de göndere çekilecek diye. Dolaysıyla bu hedefin, bu amacın hayat bulması beni çok mutlu ediyor. Bütün uluslararası konulara Türkiye’nin perspektifi ile alakalı atıf yapacağım. Konuşmamı da yine 70. Genel Kurulu’nun açılışında konuşmamı sıram geldiğinde yapacağım” dedi.
“GEÇİŞ SÜRECİ, ESED’SİZ SURİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİDİR”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, New York’ta düzenlediği basın toplantısında, ABD Başkanı Barack Obama’nın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasını değerlendirerek, “Esas itibariyle geçiş süreci, adı konulduğunda da Esed’siz Suriye’ye geçiş sürecidir” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, düzenlediği basın toplantısında basın mensuplarının da sorularını değerlendirdi. Davutoğlu, ABD Başkanı Obama’nın BM Genel Kurulu’nda gerçekleştirdiği konuşmayı tatmin edici bulup bulmadıklarına dair soruya, “Suriye’deki durum gittikçe daha vahim bir hal alıyor. Bunu hepimiz gözlüyoruz. Onun için Türkiye 4 yıldır 2011 yılından bu yana her sene bu uyarıcı mesajlarını hem New York’ta hem dünyanın her yerinde verdi vermeye devam ediyor. Eğer şimdi tedbir alınmazsa gelecek sene New York’a gelindiğinde çok daha vahim bir tablo ile karşı karşıya kalabiliriz. Onun için söyledim 7-8 milyon daha Suriye içinden yerinden edilmiş Suriyeliler var. Bunlar her an mülteci durumuna düşebilir ve bunlar mülteci durumuna düştüklerinde gelecekleri yer Türkiye’dir. Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmek isteyeceklerdir. Dolayısıyla Suriye konusunda artık yeter demenin vakti geldi. Uluslararası toplumun, başta daimi 5 üye olmak üzere BM Genel Konseyinin alması gereken acil önlemler var. Bu konuda biz pozisyonumuzu açık şekilde söylüyoruz. BM Genel Kurulunda yağacağım konuşmada da bu konuda detaylı bir analiz ve talep listesi anlamında beklentilerimizi de ifade edeceğim” yanıtını verdi.
Davutoğlu, Obama’nın demokrasi vurgusunun önemli olduğunu kaydederek, “Hesap ve yönetim, güç paylaşımına dayalı siyaset anlayışı çok doğrudur. BM’nin misyonu anlamında söyledikleri yine takdire şayandır. Özellikle kalkınmakta olan ülkeler anlamında da önemli atıflarda bulunuldu. Bu alamda Suriye bağlamında söyledikleri de Esed’in işlediği suçlar çerçevesinde son dönemde ABD’nin Esed’in kalışına doğru bir senaryo doğru meylettiğine dönük bir takım yorumları da boşa çıkaran açıklamalardı o açıdan perspektifi doğru buluyorum. Ama konulmada doğrusu çok önemli bir hususun eksik kaldığı kanaatindeyim. O da Filistin meselesi. Özellikle de İsrail’in Mescid-i Aksa’da son dönemli saldırıları da devam ederken çok daha açık mesaj vermesini beklerdik. Çünkü Ortadoğu’da kalıcı barış ve istikrar ancak ve ancak özgür Filistin’in inşası üzerinden olabilir. Bunlar Ortadoğu’daki radikalleşme teamüllerinin kaynağına bakıldığında Filistin ve Kudüs bağlamında özellikle Müslüman toplumlarındaki gençlik kesiminde uluslararası topluma olan güvenin azalmasının önemli bir tesiri var. Dolayısıyla Filistin bağlamında çok daha kuvvetli mesajlar verilmesini beklerdim. Yine demokrasi vurgusu yapıldıktan sonra Ortadoğu’da yeni demokrasilere, daha doğmadan öldürülen demokrasilere de atıfta bulunulması konuşmanın içeriğini kuvvetlendirebilirdi. Maalesef Ortadoğu’da demokrasi tecrübeleri doğmadan öldürülmüştür. Arap Baharı sonrasında. Bugünkü yaşanan sıkıntılar terörle diktatörlük arasında terörle diktatörlük arasında Ortadoğu sarkajında yaşanan sıkıntılar doğmadan gelişmesine izin verilmeyen demokrasilerin eksikliğidir. Biz Türkiye olarak etrafımızdaki ateş çemberi içinde demokrasimizi özgürlüklerimizin değerini bilerek istikrarımı tehdit eden her türlü faktöre karşı demokrasiye sığınarak, özgürlüklere sığınarak bunları aşacağımız kanaatindeyim. Genel olarak Obama’nın konuşmasını entelektüel bakımından da içerik bakımından da vurgular itibari ile doyurucu bir konuşma olarak görüyorum” ifadesini kullandı.
“BÜTÜN BU FORMÜLLERİ ESED KENDİSİ ÖLDÜRDÜ”
Davutoğlu, Obama’nın Geçiş Süreci ifadesine dair soruya ise, “Bugüne nasıl gelindi bunu unutmamak lazım. 2011 yılında hepiniz hatırlayacaksınız Suriye’ye biz ziyarette bulunmuş, Esed’le, zamanın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakanımızın Recep Tayyip Erdoğan’ın mesajlarını da götürerek 7 saatlik görüşme yapmıştım. O zaman Türkiye’nin samimi kanaati Esed’le birlikte ve Esed’i ikna ederek reformla Suriye’nin bu sorunu aşabileceği yönündeydi. Ama maalesef Esed bunu değerlendirmedi. Bunun yerine halkına baskı yapmayı tercih etti. Ondan sonra bir sene sonra, 2012’de Cenevre’ye giden süreçte birçok inisiyatif içinde kısa bir süre Esed’li geçiş formu üzerinde de çalışmalar yapıldı. Ama maalesef bu da o zaman Esed tarafından reddedildi ve Esed kalıcı olarak Suriye’de kalacağını ve o zaman yapılan göstermelik bir seçimle de 5 yıl daha Suriye Devlet Başkanı olarak Suriye halkının kendini seçtiğini ilan etti. Dolayısıyla bütün bu formülleri Esed kendisi öldürdü. Şimdi 4 yıl geçtikten sonra, 300 bin inan katledildikten sonra 6 milyona yakın insan mülteci durumuna düştükten, 7-8 milyon Suriyeli içerde yerinden edilmiş duruma düştükten sonra ülkenin sadece yüzde 14 ‘ünü kontrol edebilen tirandan bir diktatörden geçiş sürecini başlatmak mümkün değil. Bizim için geçiş süreci nedir biliyor muşunuz, nasıl başarılı görülebilir. Eğer bir gün Türkiye’deki mülteciler 2 milyon mülteci ‘Evet artık Suriye’de barışa doğru bir yol süreç başladı, ben ülkeme dönebilirim’ dediği şartlar geçiş sürecidir. Yoksa bir aldatma şeklinde Esed’in gücünün korunduğu, bazı muhalefet unsurlarının da Suriye’de nerdeyse açık ev hapsi gibi bir alanda hükümet yönetimine katıldığı bir formül gerçek anlamda geçiş süreci olmaz. Geçiş Süreci, Suriye halkının bu sürece ikna edilmesiyle olur. Artık bundan sonra ülkemde barış var deyip, ülkesine dönem iradesi gösterdiği zaman geçiş süreci olur. Şu anda dışardaki Suriyeli mültecilerden kime sorsanız, hangi etnik ve mezhebi kökenden olursa olsun geri döner misiniz dediğiniz de ‘kesinlikle dönemem’ diyecektir. Dolayısıyla burada bizim ve sayın Obama’nın orada vurguladığı hususla Türkiye’nin aynı noktada olduğu husus şu, Esed’in gidişini sağlayacak kontrollü ve yönetilebilir bir geçiş sürecidir. Bir kere güvenlik düzenlemelerinin de içinde olduğu ve bu geçiş sürecinin sonuçlarının görüldüğü ne zaman, hangi şartlarda bu geçiş sürecinin tamama ereceğinin taraflarca kabul edildiği bir yöntemde olur. Esas itibariyle geçiş süreci adı konulduğunda da Esed’siz Suriye’ye geçiş sürecidir. Bunu böyle tanımladığınızda zaten Esed’in bu konuda rolünün olamayacağı açık bir şekilde ortaya çıkar. Cenevre 2012’de de bu detaylı olarak tartışmıştık. Ama o zaman Suriye heyeti zaten böyle bir geçiş kavramına bile yanaşmamıştır” ifadelerini kullandı.
“PYD, SURİYE REJİMİYLE KOORDİNASYON İÇİNDE”
Başbakan Ahmet Davutoğlu, “PYD, Suriye rejimiyle yıllardan beri koordinasyon içerisinde ve diğer taraftan Türkiye’ye karşı savaşan PKK’yla da bağlantılı” dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, temaslarda bulunmak üzere geldiği New York’ta düzenlediği basın toplantısında basın mensuplarının da sorularını değerlendirdi. Davutoğlu, Suriyeli mültecilerle alakalı neler anlatıldığı ve Esad’ın geleceğine dair soruya, “Bu krizin başında mülteci sorunu uluslararası camia tarafından çok önemli bir sorun olarak görülmedi. Önce Suriye’nin içi ile alakalı bir sorun olarak görüldü sonra bölgesel sorun olarak görüldüm ama şimdi küresel bir sorun haline geldi. Gözümüzü kapatamayacağımız bir kriz artık. Çünkü bu insanlar bizler gibi insan binlercesi, milyonlarcası hem kendileri hem de aileleri için daha iyi bir gelecek için evlerini terk ettiler. Bence 3 yaşındaki Aylan’ın fotoğrafını hiç kimse unutamaz. Bu bir bilinç oluşmasını sağladı. Bu resim , bu fotoğraf aynı zamanda Avrupa’ya gitmeye çalışan bir bot kiralayan ya da bot kiralayarak deniz üzerinden Avrupa’ya geçmeye çalışan mültecilerin fotoğrafıydı ve alarm zilleri de çaldırdı. Bildiğiniz gibi Avrupalı liderlerle çok toplantılar yaptık, Avrupalı liderler dışişleri Bakanların Türkiye’ye geldiler, biz farklı platformlarda mülteci sorunu ile alakalası sıkıntılarımızı, kaygılarımızı paylaştık. 3 yakalı bir strateji önerdik. Öncelikle yeni mülteci dalgalarının önüne nasıl geçeriz diye. Türkiye’ye gelmek, Avrupa’ya gelmek veya başka ülkelere gitmek daha iyi bir yaşam için bu insanların amacı. Yeni mülteci akınını durdurmanın en önemli yolu Suriye rejiminin yapmış olduğu baskıları artık durdurmak ve IŞİD terör örgütünün faaliyetlerini durdurmaktır. En azından bunları minimize edersek bu mültecileri Suriye içerisindeki güvenli alanlarda tutabiliriz. Ancak Türkiye’nin bu noktadaki sesi uluslararası camia tarafından çok fazla duyulamadı. En azından şunu söyleyebilirim ki, bu mülteci sorununun Suriye içinde çözülmesi yönünde genel anlayış oluşmuş durumunda. Biz bütün liderlerle bunu nasıl hayata geçirebiliriz diye görüşüyoruz. New York’a gelmeden öncede bütün başbakanlara, devlet başkanlarına bir mektup yazdım. Şimdi burada daha da ayrıntılarıyla konuşuyoruz” yanıtını verdi.
“ESAD, VARİL BOMBALARI, KİMYASAL SİLAH KULLANMIŞTIR”
Başbakan Davutoğlu, mevcut mültecilerin yönetilmesi konusuna da değinerek, “Türkiye’de 2 milyon Suriyeli ve 200 bin Iraklı mülteci var ve başka ülkelerde de on binlerce ve yüzbinlerce mülteci var şu ana kadar bu mültecilerin yönetimi komşu ülkelerin sırtına kalmıştı. Türkiye olarak biz 7.6 Amerikan doları para harcadık ve uluslararası camianın bu harcamalara katkısı minimum oldu. Biz kendimizi gelecek için hazırlamak durumundayız. Eğer bir gün Suriye’de barış olacaksa, mültecilerin geriye dönmeleri için nasıl bir plan yapabiliriz. Bu da bizim stratejimizin üçüncü ayağı. Bütün bu konuları meslektaşlarımızla konuşuyoruz. Umuyorum ki BM Genel Kurul toplantısından sonra daha fazla bilinç oluşacaktır ve uluslararası camiada bu konuyla alakalı daha aktif davranacaktır. Esad’ın geleceği ile alakalı olarak da şunu söyleyebilirim. Hem Suriye için de hem de Suriye’nin etrafından tüm bu insani trajediden bir numaralı sorumlu kişi Esad’dır. Varil bombaları kullanmıştır, kimyasal silah kullanmıştır. Bunların hepsi savaş suçudur, insanlığa karşı işlenmiş suçlardır. Dolayısıyla onun var olmasıyla bir çözüm mümkün değildir. Ülkenin sadece yüzde 14’ünü kontrol edebiliyor ve gerçekten çok onun yönetiminde çok kırılgan bir ülke oluştu. Bütün tarafların katılımıyla bir geçişe ihtiyaç var. Ebetteki hiçbir terörist grubun varlığının bir meşruiyeti olamaz. Aynı zamanda savaş suçu işleyen bir rejimin de meşruiyeti olamaz. Cenevre 2 görüşmelerinin yeniden canlandırılması için çabalara ihtiyaç var, sürecin yeniden başlaması lazım ve terörist gruplar ve Esad olmadan” ifadelerini kullandı.
“BİZİM İÇİN KUDÜS FİLİSTİN’İN BAŞKENTİDİR”
Davutoğlu, Gazze ve Filistin’e yönelik bir soruyu yanıtlayarak, “Dün sayın Devlet Başkanı Abbas ve Ürdün Kralı Abdullah ile bir araya geldik ve Harem-ı Şerif’teki durumu tartıştık ve çok yakından takip ediyoruz. Orada İsrail işgal güçlerinin yapmış olduğu provokasyonları takip ediyoruz özellikle de Harem-i Şerif’e ve Kudüs’teki kutsal yerlere. Türkiye’nin bu noktadaki pozisyonu bellidir. Bizim için Kudüs Filistin’in başkentidir ve Harem-i Şerif’te bütün Müslümanlar için kutsaldır. İsrail’in bu noktada yapmış olduğu Kudüs’ün, Harem-i Şerif’in statüsünü değiştirme çabalarının tamamına karşıyız. Uluslararası camia ve liderler İsrail’in Harem-i Şerif’e bu saldırılarını durdurmak zorundadır. Dün biz kaygılarımızı paylaştık ve neler yapılabilir, hangi adımlar atılabilir. Bunları Sayın Devlet Başkanı Abbas’la ve Kral Abdullah’la tartıştık. Türkiye, Harem-i Şerif’i Mesci-i Aksa’yı korumak için ve Kudüs’ün tarihi karakterini korumak için her şeyi yapmaya hazırdır, her türlü inisiyatife hazırdır. Bu bizim için birinci meseledir ve hepimizin Müslüman ülkeler, Filistin devletini savunan ülkeler olarak mutabık kaldığı konu budur. Türkiye, tecritte karşı, orda işlenen suçlara karşı, İsrail kuvvetleri tarafından işlenen suçlara karşı Gazze halkının haklarını her zaman savunmuştur. Çünkü tanklarla Gazze’ye saldırıyorlar, hava kuvvetleriyle saldırıyorlar ve sivil halka saldırıyorlar. Türkiye, Gazze’deki kalkınma projelerini hep desteklemiştir, desteklemeye de devam etmektedir. Geçtiğimiz yıl 76 milyon dolar bir yardımımız oldu ve oradaki erkek kardeşlerimize, kız kardeşlerimize yardım etmeye devam edeceğiz. Bayrağın göndere çekilmesi ise sembolik olarak çok önemlidir. Çünkü BM önünde, BM ofisleri önünde Filistin bayrağı İsrail bayrağı ile eştir, ondan aşağı değildir. Umuyorum ki bir gün bu statü şu noktaya gelecek, Filistin devleti BM’nin tam üyesi olacak. Üç yıl önce bizler Filistinli kardeşlerimizle birlikte çalışıyorduk ve Filistin’i üye statüsünde olmayan bir gözlemci olarak BM Genel Kurulu’na getirmeye çalışıyorduk bunu başardık. Bu yıl Filistin bayrağını BM ofisleri ve merkezide göndere çekmeyi başardık. Ben inanıyorum ki bir gün Filistin devleti de başkenti Doğu Kudüs olarak BM’nin tam üyesi olacaktır. Filistin halkı, Filistinli kardeşlerimiz diğer uluslar gibi özgür olacaktır” ifadelerini kullandı.
“PYD, SURİYE REJİMİYLE KOORDİNASYON İÇİNDE”
Davutoğlu, Türkiye’nin IŞİD ile mücadele sorusuna, “Biz IŞİD’le zaten mücadele ediyoruz. Bu noktada IŞİD’le mücadele eden kim varsa onlarla da işbirliği yapabiliriz. Terörle mücadele faaliyetlerinde Türkiye zaten hep bir parçadır ve bu parça olmaya devam edecektir. Üç sene öncesinde IŞİD oluştu. Kim yarattı IŞİD’i? Esad’ın yapmış olduğu savaş suçları sonucunda ortaya çıktı, burada bir güç girdabı oluştu. Suriye rejimiyle IŞİD arasında oluşturuldu. Rakka daha önce ılımlı muhalefetin elindeydi. Suriye hava kuvvetleri buraya saldırdı ve oranın halkı ılımlı muhalefet oradan kaçtı ve rejimin hava saldırıları neticesinde IŞİD oraya girdi. Ondan sonrada Suriye’nin doğusunu kontrol altına aldı. IŞİD’ le Esad rejimi arasında bir taktik işbirliği var. Aynı zamanda birbirlerini de meşru kılıyorlar. Esad rejimi diyor ki IŞİD’in orda olmasıyla insanlar ona karşı olmalılar o tarafta IŞİD de diyor ki Sünniler bizimle beraber Esad’a karşı bizimle savaşsın. Bunlar esasında birbirini destekleyen iki şeytan. Yani bir ülke şeytanı diğerinin karşısında destekliyorsa bu doğru değil. Bizim yapmamız gereken şu bütün ülkeler olarak, Rusya da dahil olmak üzere, işbirliği yaparak Suriye de barışçıl bir geçişi sağlamak durumundayız. Ve o gelecekte ne Esad olacak ne IŞİD olacak. Ne Esad ne IŞİD. İşte Suriye’nin geleceği böyle olmalı” dedi.
“HANGİ GRUBUN PKK’YLA BİR BAĞLANTISI VARSA O GRUP TÜRKİYE BİR TEHDİTTİR”
Mülteci sorununa da Değinen Başbakan Davutoğlu, Şimdi vaktinde doğru adım atılmadığı için Avrupa şimdi mülteci kriziyle karşı karşıya. Özgür bağımsız bir Suriye. Suriye halkının kontrolünde olacak. İşte bizim hep birlikte çalışmamız gereken şey şu” dedi. Davutoğlu, Suriyeli Kürtlerle alakalı olarak ise, “Suriyeli Kürtler, Türkmenler ve Araplar gibi bizim akrabamızdır. Suriye’de diğer ılımlı muhalefetle koordinasyon içerisinde başardıkları her şey kabul edilir. Türkler, Kürtler, Araplar, Nusayri, Hristiyan Müslüman, Sünni, Şii herkes bizim komşumuzdur orda, biz onların hiçbirine karşı değiliz. Aynı zamanda PYD, Suriye rejimiyle yıllardan beri koordinasyon içerisinde ve diğer taraftan Türkiye’ye karşı savaşan PKK’yla da bağlantılı. PYD’nin rejimle beraber olmadıkları ve PKK ile bir bağlantıları olmadığını göstermeleri lazım. Aksi takdirde hangi grubun PKK’yla bir bağlantısı varsa o grup Türkiye bir tehdittir ve hiçbir terör faaliyetini sınırın öbür tarafında da, ister Irak ister Suriye olsun tolere etmeyiz. Türkiye ISİD tarafından PKK tarafından veya PKK’yla bağlantılı bir grup tarafından tehdit gelirse Türkiye sınırını koruma ve güvenliğini koruma hakkına sahiptir. Ama Kürtler Suriye içerisinde yaşayan Kürtler, Araplar ve Türkmenler gibi Türkiye tarafından desteklenir. Türkiye içerisinde de Arap’ı, Türkmen’i Kürdü hepsi vardır ve onlar bizim akrabamızdır. Biz Suriye’de mezhebe dayalı olmayan ılımlı modern çok kültürlülüğe dayalı bir yapı istiyoruz” dedi.
Bu bağlamda da Irak Kürt yönetimiyle Barzani’yle temas içerisinde olunduğunu bildiren Davutoğlu, “Umuyoruz ki Suriye içerisinde bir gün yeni bir siyasi atmosfer olur ve bütün gruplar bir arada, yan yana komşu olarak yaşayabilirler. Kürtlere karşı Kobani’de ISİD saldırdığında 197 bin Kürt kardeşimize üç gün içerisinde Türkiye’ye geçişlerini sağladık. Bunların yaklaşık 100 bin halen Türkiye’de. Türkiye güvenilir bir cennettir ve güvenilir bir ülkedir bütün Suriyeliler için bütün Iraklılar için etnik dini veya mezhebi yapıları ne olursa olsun ama Türkiye’ye kim tehdit oluşturursa cezalandırılır. ISİD ‘in 20 Temmuz’da yaptığı gibi Türkiye’ye saldırırsa birisi, Türkiye Suriye’deki IŞİD mevzilerine yaptığı gibi Türkiye bunun cevabını verir. 21-22-23 Temmuz’da Türkiye’de polislere yapılan terör saldırılarından sonra nasıl PKK’ya karşı, hem Türkiye hem Irak içerisinde varlıklarına karşı yapmış olduğumuz saldırılar gibi” açıklamasını yaptı.