Başkan Ertem’den basın açıklaması
Büyük Birlik Partisi Kars İl Başkanı Tuncay Ertem gündeme dair basın açıklaması yaptı.
Başkan Ertem’in yaptığı açıklama şöyle:
“Son dönemde, güvenlik güçlerimiz, terörle ve organize suç örgütleriyle mücadelede, önemli başarılar elde ediyorlar.
Dün, basında, Terör örgütü DEAŞ'ın sözde Şam idari ve mali sorumlusu Huzeyfe El Muri’nin, Milli İstihbarat Teşkilatı'mızın Mersin'de düzenlediği operasyonla yakalandığı haberleri yer aldı.
Milli İstihbarat Teşkilatımızı tebrik ediyorum.
Güvenlik güçlerimizin başarılarının devamını diliyorum.
Gündemde, bütçe sonrasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmesi beklenen “Yeni Yargı Paketi” var.
Dün, basında, Adalet Bakanımız Sayın Yılmaz Tunç’un, kendisine sorulan bir soruya cevaben yaptığı, “Yeni yargı paketinde bir genel affın söz konusu olmadığı.” yönündeki açıklamaları yer aldı.
Konuyla ilgili, birkaç cümleyle, görüşlerimizi ifade etmek istiyorum:
Bir evrensel hukuk prensibi olarak, devletin, kişilere karşı işlenen suçlarda, af yetkisi olmaması gerektiğine inanıyoruz.
Yine Milletimizin, bin yılın üzerinde hayatını şekillendiren ve kendimize hayat nizamı kabul ettiğimiz inançlarımızın da bu tip uygulamalara izin vermediğini düşünüyorum.
Aflar, cezaların caydırıcılığını ve hukukun toplumu koruma fonksiyonunu zedeliyor.
Ayrıca, özellikle kişilere karşı işlenen suçlarda, ceza işlemediği zaman, suçun mağdurları, kendi adaletlerini yerine getirmeye kalkışıyorlar ki bu durum, yeni suçlara, yeni mağduriyetlere neden oluyor.
Büyük Birlik Partisi, kurulduğu günden bugüne, bu anlayışın dışında hiçbir karara “evet” demedi, bundan sonra da demeyecek.
Bu vesileyle, görüşlerimizi, tekrar kamuoyuyla paylaşmak istedim.
Basında, Tuzla Piyade Okulunda gerçekleştiği iddia edilen hadiselere ait haberleri üzüntüyle izledim.
Öncelikle, konuya dair, CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel’in, Milli Savunma Bakanımız Sayın Yaşar Güler'i hedef alan açıklamalarının içeriğinin ve üslubunun, bulunduğu makamın ağırlığına uygun olmadığını ifade etmek istiyorum.
Devletimizin Güvenlik Kuruluşları dahil olmak üzere, kamu görevinde bulunan vatandaşlarımızın, inançları, etnik kökenleri ya da doğdukları yerler gibi farklılıklarına göre kategorize edilmelerini doğru bulmuyorum.
Bununla birlikte, ülkemizde ve dünyada, tarih boyunca yaşanan acı tecrübeleri de yok sayamayız.
Genel anlamda kamu görevinde, hususen güvenlik kuruluşlarımızda ve özellikle Türk Silahlı Kuvvetlerimizde, kurumların hiyerarşik yapısı dışında, başka şahıs, kurum, topluluk, millet ya da devletlere üstün bağlılık duyanların, görev almaması gerektiğini düşünüyorum.
Ayrıca habere konu olan iddiaların, bahsettiğim görüşle ilgili olmamasını temenni ediyorum.
İsveç’in NATO’ya üyelik talebi; Türkiye’nin ABD ve AB ile ilişkileri; Türkiye’ye uygulanan “askeri”, “siyasi” ve “ekonomik” yaptırımlar üzerinden tartışılmaya devam ediyor.
Bu tartışmalarda bir anlam kayması olduğunu, daha önce sayısız kez ifade ettik.
NATO bir güvenlik kuruluşudur.
NATO sözleşmesi, “kuruluşa üye olan herhangi bir ülke bir saldırıya maruz kaldığında, saldırı, üye ülkelerin tümüne yapılmış sayılır” cümlesiyle özetlenecek, kısa, basit ve anlaşılır bir prensip üzerine inşa edilmiştir.
İsveç’in NATO’ya üyelik başvurusu ve Türkiye’nin bu başvuruyu onaylamamasının, bahsedilen konularla hiçbir ilgisi yok.
Türkiye, onlarca yıldır terör saldırılarına maruz kalıyor.
Türkiye’yi hedef alan terör örgütleri, binlerce masum, savunmasız sivili vahşice katletmiş olmasına rağmen, İsveç, terör örgütlerine destek oluyor, terör örgütü mensuplarını himaye ediyor.
Bununla birlikte, İsveç, son dönemde, Avrupa’da, İslam’ı ve Müslümanları hedef alan, açıkça hedef gösteren saldırılara, eylemlere, ev sahipliği yapıyor, bu konuda yasal önlemler almak bir yana, teşvik ediyor.
İsveç’in, bu politikalarını değiştirmediği, Türkiye’ye karşı saldırıları desteklediği ve düşmanca eylemleri teşvik ettiği sürece, Türkiye ile bir savunma anlaşması yapmasının gerçekçi olmadığını, NATO’nun esası olan “müttefilik” ve “dostluk” kavramlarına uygun hareket etmediğini düşünüyoruz.
İsveç’in NATO’ya üyeliği, Türkiye’yle, terörle ve İslam düşmanlığıyla ilgili yanlış tutumlarını değiştirmesi ve bu yönde somut adımlar atması ile ilgili olmalıdır.
Hükümetimizin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin de bu doğrultuda karar vermesi gerektiğine inanıyorum.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde, “Gazze'de çatışmaların sonlandırılması ve insani yardımların artırılması” için karar tasarısının oylanacağı oturum, üye ülkeler arasında anlaşma sağlanamadığı için ertelendi.
İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırılarda ölenlerin sayısı 20 bini aşmış durumda.
Saldırılarda hayatını kaybedenlerin tamamına yakını sivil.
Ölenlerin büyük bir çoğunluğu, maalesef çocuklar, savunmasız kadınlar ve yaşlılar...
Bu cinayetlerde, tetiği çekenler kadar, saldırı emrini verenler, saldırılara destek olanlar, göz yumanlar ve sessiz kalanlar da aynı ölçüde suçludur.
Soykırıma sessiz kalan uluslararası kuruluşlar da en az İsrail kadar suçludur.
Uluslararası kuruluşları yıllardır menfaatlerine alet eden sözde gelişmiş devletler, yaşanan felaketin sorumlusudur.
ABD ve Avrupa ülkelerinin talimatlarını, Allah’ın ve Resulü’nün emir ve yasaklarının üzerinde gören Arap ülkeleri ve Müslüman ülkelerinin yöneticileri, İsrail’in saldırılarında ölen sivillerin, çocukların kanlarını ellerinde taşıyorlar.
Dün, uluslararası basında, terör devleti İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırım saldırılarında, Gazze Şeridi’nde, 53 bin ton bombanın kullanıldığı açıklandı.
Hiçbirimizin vicdanı, yüreğinde bir damla insanlık kırıntısı kalmış hiç kimsenin vicdanı, böylesine bir vahşete sessiz kalamaz, sessiz kalmamalı.
Milletimizle buluştuğumuz her fırsatta ifade ediyorum, milletimizin sesi olmaya devam edeceğiz.
Ekonomimizdeki problemler, ücretlileri, alt gelir gruplarını ve dezavantajlı kesimleri etkilemeye devam ediyor.
Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantısına katılan işçilerin, yaşadıkları zorlukları anlattığı haberleri üzüntüyle izledik.
“Yüksek enflasyon” ve “hayat pahalılığı” karşısında, özellikle “emekli maaşları” ve “asgari ücret”, hiçbir mazeret ve açıklamayı haklı kılamayacak kadar yetersiz hale gelmiş durumda.
Türkiye, “sosyal devlet” olma görev ve sorumluluğundan asla vaz geçemez.
Devlet, vatandaşlarını çaresizliğe mahkum etmez, edemez.
Çalışanlarımızı, emeklilerimizi, hayat şartlarına ezdirmemeliyiz.
Emekli maaşları, asgari ücretin altında olmamalıdır.
Asgari ücret yılda iki kez tespit edilmeye devam edilmeli ve asgari ücrete Enflasyon + %10 refah payı verilmelidir.
Kriz dönemlerinde kamu yatırımları ertelenebilir, küçültülebilir, ancak, alt gelir gruplarının ve dezavantajlı kesimlerinin hayatlarını idame ettiremeyecek duruma düşmesi, bir devlet meselesidir.
Hükümetimiz, memur ve emekli maaşları ile asgari ücretin belirlenmesinde, milletimizin, içinde bulunduğu şartları ve taleplerini görmezden gelmemelidir.*
Bütçe görüşmeleri devam ediyor.
Terör örgütünün uzantıları, milletimizin gözbebeği Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, buldukları her fırsatta, terör propagandası ve milletimize ihanet etmek için istismar etmeye devam ediyorlar.
O çeneler kapatılmalı,
O parmaklar kırılmalı ve terör uzantıları meclisten atılmalıdır.
Mecliste bir terör uzantısı açıkça bebek katili Öcalan için sayın demeye devam edeceklerini ifade ediyor.
Sözde grup başkanvekili konumundaki de, hadsizleşerek ve ileri cümleler kurarak ona sahip çıkıyor.
CHP ve kalan ortakları, bebek katiline "Sayın" deme pervasızlığını gerçekleştiren sözde vekile de ona sahip çıkana da herhangi bir tepki veremiyor.
İçtüzük işletilerek bunlar meclisten çıkarılmıyor. Dokunulmazlık dosyaları genel kurula gelmiyor.
Anayasa Mahkemesi terörist oldukları açıkça belli olan bu şahısların vekilliklerini neden düşürmemekte ve partilerini neden kapatmamaktadır?
Hangi delile ihtiyaç vardır?
Söylem ve eylem apaçık ortadadır.
Dünyanın hiçbir ülkesinde, terörist başına sayın demek ve ona güzellemeler yapmak ifade hürriyeti kapsamında değerlendirilmez. Terör örgütü mensupları mecliste yer alamaz.
Gazi Meclisimizde terör propagandası yapan ve bebek katiline sayın diyeceklerini söyleyen birinin parmak sallamasına asla müsamaha gösterilemez.
Son olarak önce Kürt Kökenli daha sonra da Süryani vatandaşlarımızın, Meclis kürsüsünden istismar edilmeye çalışılmasına şahit olduk.
Milletlimizin, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, en büyük zenginliğimiz olan farklılıklarının, bir çatışma vesilesi haline getirilmeye çalışılması suçtur.
On binlerce vatandaşımızın katili bir terör örgütünün, Meclis’te bulunduğu her gün, milletimizin birliğine ve bütünlüğüne yönelik eylemlerini görmeye devam edeceğiz.
Meclis’teki diğer tüm partilerin ortak bir tavır ve duruşla terör uzantısı partilerin ve kişilerin mecliste bulunmasının önüne geçilmelidir.
Yine Anayasa Mahkemesi’ni, görevini yerine getirmeye davet ediyorum.
On binlerce vatandaşımızın katili bir terör örgütünün, ülkemize, devletimize, milletimize açtığı savaşta, devletimizin imkanlarını kullanmasına göz yumulamaz.
Hukuk, devletimizin ve milletimizin güvencesidir.
Ancak hukuk işletilmiyor ve hukukun işletilmemesi nedeniyle, her gün, devletimiz, milletimiz, birliğimiz zarar görüyor.
Bir an önce, Anayasa değişikliği yapılarak, Anayasa Mahkemesi’nin bugünkü yapısı ve neden olduğu problemler giderilmelidir.”
Muhabir:Nuran Karahal