Talal diyor ki, Suudi Arabistan’da demokratik hakları güvenceye alan bir anayasa yok. Ama Talal çok iyi biliyor ki, Suudi Arabistan’ın kaynağı insan değil Allah olan bir anayasası vardır. Ben bütün Arapların Kuran’ın bir haksızlığa izin verecek tek bir boşluğunun dahi olmadığına inanıyorum. Suudi Arabistan’daki bütün kanunlar ve düzenlemeler kaynağını Kuran’dan alır ve Suudi Arabistan böyle bir anayasaya sahip olduğu için iftihar eder.
[Suudi Prensi Abdullah’ın Suud’un 36 oğlundan birisi olan Talal’ın ‘özgür prensler’ hareketini bastırınca söylediği sözler. 1960’ların başı(1).]
Şeriatın kelime manasına bakarken Türk Dil Kurumuna başvurunca “Şeriat: Kur'an'daki ayetlere, Hz. Muhammed'in sözlerine dayanan İslam kanunu, İslam hukuku” açıklaması verlmiş. Sözlükte şe’re’a (arapça) kökü mastar olarak, suyu ağzıyla içmek, su içirmek için develeri suya götürmek, esasını belirtmek, ilke koymak, yükseltmek, belirtmek, göstermek, desteklemek gibi manalara gelir(2). Bu yönüyle insanın yolculuğunun belirli bir yolda ( suya, Hakk’a, Tanrıya, Allah’a giden yolda) sağ salim sürmesi için var olan kurallardır şeriat. Ve ilginçtir ki şer’i hükümler sadece Muhammedilik’de değil İsevilik, Musevilik’de de vardır.
“Yaşasın şeriatçıların”, “kahrolsun şeriatçılarla” karışık halde yaşadığı bir toplum bizimkisi. Ve hatta zaman zaman istemesek de bu ikisinin birbirlerini boğazlayabildiği. Birinin hemencecik Bodrum barlarında çekilmiş oynaşan yarı-çıplak bayanların resmini, öbürünün hemen İran’da çarşafa bürünmüş birkaç bayanın resmini gösteriverdiği bir tartışmanın neredeyse ironik merkezi bizdeki “şeriat”. Oysa fıkıhtır, şeriat. Sentez becerisine, bilgiye, görgüye, bakış derinliğine, tarih felsefesine, antropolojiye ve dahi arkeolojiye ve bir sürü bilimsel veri ve metafizik gerilime dayanan fıkıh bizde iki resimle hallediliyor.
Neyse.
Prens Abdullah olayı güzel özetlemiş (!). Anayasaları Kuran’a dayanan Suudi Arabistan şeriatı ve demokrasisi nasıl oluyor da İsrail’e karşı gösteri yürüyüşüne izin vermiyor yorum okuyucunundur(3). Mekke’nin tefecilerine karşı koyan bir Peygamber’e (sav) inen Kuran üzerinden bir anayasamız var diyeceksiniz ve o kadar petro-dolara rağmen Dünya mazlumlarını, yoksullarını görmeyeceksiniz. Hadi yardımı dokunmuyor bari zararı dokunmasın desek o da yok. Bugün artık biliniyor ki Afganistan’ın ve Pakistan’ın geçmişindeki ABD tarafından çıkarılan ve bir sürü sivil masumun ölmesine sebep olan karışıklıklar silsilesi bu petro-dolarlarla finanse edildi.
İran’da 1979 senesinde Şah Muhammed Rıza Pehlevi’nin anayasal monarşisine karşı devrim çalışmalarındaki en büyük pay sosyalistlerin ( Tudeh Partisi ). Yani Ayetullah Humeyni’nin kurduğu rejim var ise bunda şeriatçıların payı olduğu kadar sosyalistlerin de payı var. Ama ne zaman ki şeriatçılar gücü eline aldı Tahran sokaklarında sosyalist sürek avı başladı. Gel gelelim hak ve adalet bu mudur ve Kuran’dan ilham alınan şeriat böyle mi işler? Nerede görülmüştür ki Dar’ul Harp ortamında sözlü veya yazılı yapılan anlaşmaların bozulduğu ve anlaşma yapılanların gayr-i müslim diye katledildiği?
Afganistan’da Sovyet Rusya’sını nasıl durdururum diyen ABD’nin Pakistan’da Petro-dolarlarla eğitim almasını sağladığı ve sonra Afganistan’a saldığı şeriatçı Taliban’ı nereye koyacağız? Sovyet Rusya yıkıldı, Usame bin Ladin Amerika’nın elinde patladı, Taliban ABD’nin istediğini yaptı ve Sovyet Rusya Afganistan’dan çekildi. Bu sefer ABD’nin uyuşturucu ticareti sekteye uğradı. Taliban ABD’nin düşmanı oluverdi ve Afganistan’da olanları bugün hep beraber izliyoruz. Bir tutam umuda hasret kadınların ve çocukların neler yaşadığı hemen hemen her gün ajanslara düşüyor. Afganistan’ın % 70’den fazlasını elinde tutan Taliban rejimi zamanında ABD tarafından finanse edilirken mücahid sıfatındaydı da bugün bu yiğit mücahitlerin (!) şeriata engel gördükleri yegâne şey kadınlar mı oldu? Bunun neresi Hz.Muhammed’in yolu neresi Allah’ın emri?
Vs vs.
Liberal ekonomilerin de bir ahlak anlayışının olduğu söylenir. Serbest piyasada rekabetin olduğu ve bu rekabetin ahlaklı yapılması gerektiği söylenir. Peki, ahlaklı olup olmadığını kim denetler? Tefeciler mi, en fazla kârı nasıl yaparımın derdine düşmüş kişiler mi? Enerjinin ve doğalgazın üzerinde kurulu olan İslam ülkelerini küresel güçlerin devamlı olarak karıştırdığı ve bu karışıklığı kendi lehine sonuçlandırdığının geçen yüzyılda farkına varmadıysak bir daha asla farkına varamayız.
Karl Marks “Din, kalpsiz bir dünyanın kalbidir ve acı çeken kitlelerin afyonudur.” der. Lakin bu sözün İslamiyete uymadığına dair derin bir inanca sahibim. Çünkü Kuran’da “hiç düşünmez misiniz, hiç tefekkür etmez misiniz?” diye defaatla sorulur insana. Yani bir müslümanın çevresiyle devamlı olarak alıp veremediği sorgu düzeyinde birlikteliği olması kaçınılmazdır. Şeriat eğer ki insana “sadece uyun” diyorsa o şeriat “ölü doğan” bir şeriattır ki bunun da dinle alakası yoktur. Birilerinin adına İslamiyet demesinin bir önemi yoktur.
Emperyal güçler kendi çıkarları için İslamiyetin çeşitli ülkelerdeki fıkıh sistemlerini özden kopuk şekle sokmaları gerekiyorsa bunu yapacaktır emin olabiliriz. Türkiye içinde dini alet edip karışıklık çıkarmak için kullanmaları gerekiyorsa bunu da yapacaklardır emin olabiliriz. Ve biz bugün iki tane resim çıkarıp orada burada hala İran’a mı döndük, dinsizleşiyor muyuz, din elden gidiyor tartışmalarının içinde kıvranır dururuz.
Bundan beş yüz yıl öncesinin dünyasında değiliz artık. İnsanları etkilemek, propaganda yapmak internet ve televizyonlar sayesinde çok basit hale geldi. Bir enformasyonu ve sıkça yapılan dezenformasyonu yaymak çocuk oyuncağı olmuş durumda. Bu haliyle güncel tutulamayan beyinlerin saplanıp kaldığı sosyolojik düzlemlerden insanların beyinlerine tecavüz etmesi de çok zor değil. Şeriatı bir “öcü” olarak, okumayan ve hatta okusa da menfaatı öyle icap ettiği için ses çıkarmayan insanlara belletmek çok zor değil. Bunun aksi yönde İslam-dışı veya bir fıkıh yorumu(4) olup şeriat kisveleri altında islammış gibi gösterilen bir sürü şeyi insanların gözüne sokup “bakın, bunlar işte böyle bundan gayrısı yanlıştır” demek ve bunu belletmek de “tefekkür etmeyen” bir toplumda çok zor değil.
Hal böyleyken küresel sermayedarların paraya olan inançları ahlaktan nasipsiz. Ve ne yazık ki bugün şeriat ile yönetilen ülkelerin ve şeriatı benimsemiş grupların çoğunluğu küresel güçlerin kuklası durumunda veya var olan konjektürü okumaktan uzakta. Şeriata karşı söz söylemek birileri açısından sakıncalı görülebilir. Ama dikkat edilmelidir ki insan aklından çıkan her şey sorgulanabilirdir. İşin burasında şeriat ile yönetilen ülkelerin durumunu gözden geçirip baktığımıza yukarıda anlatılan acı gerçekler karşımıza çıkıyor. Şeriat derken ve dini bir devlet kurmak derken bir kez daha düşünmek zorundayız (en azından bu niyette olanlaradır sözüm). Başımızda bir peygamber yok. Doğrudan Allah’dan vahiy alarak bizi idare edecek birisi de artık gelmeyecek. Nitekim bugün Türkiye’de şeriat kurulsa ertesi gün çıkacak fıkıh tartışmalarının önü ardı kesilemeyecek kadar derinleşecektir. Bunu, aksak da olsa laik bir sistemin içerisinde yapılan mezhep, fıkıh, tefsir tartışmalarından görmek gayet kolay. Din yüzyıllar içerisinde ticareti çokça yapılmış ve afyonlaştırılmış bir kurum iken tüm bunları üç kez düşünüp konuşmak zorunluluğumuz var.
Alev Alatlı’nın “viva la muerte” isimli kitabında devrimcilerin, söküklerini dikmek veya daha rahat yaşamaya çalışmak için devrimi beklediklerinden yakınılır. Profesyonel devrimcilik o sistemin çarklarından uzak durmayı gerektirdiğindedir belki de. Çünkü devrimciler Troçkist olmaktan korkarlar. Troçkist olmak kabullenilse bile oportunist(5) olmaktan korkarlar. Peki, kendi kurdukları şeriatın oportunistleri olanlara ne demelidir ki? Münafıklığın üç alametinden birisi de sözünde durmamaktır. O zaman şeriat jargonunda oportunist de “münafıklık alameti gösteren” olur. Şeriat bir devlet yönetimi olup bu devlet yönetimi üzerinden birileri gücü şeriat uyarınca Allah yolunda kullanmıyorsa işte o birileri münafıklık alameti gösteriyordur ve o şeriat sakattır. Ümmetin şeriatçı oportunistleri eğer bugün şeriat üzerinden diğer ümmet bireylerine zulüm ediyorsa, diğer ümmet bireylerine zulüm varken susuyorsa, zulüm varken susuyorsa onlara dur demek akl-ı selim üzere olan herkesin işidir. Çünkü din alıp sattığı söylenen insanlar zaten bunların ta kendisidir.
Hangi şeriat? Elbet Allah’ın emrettiği temel kaidelerden ödün vermeyen şeriat. Oku emrine riayet eden, namazını dosdoğru kılan ve İslam adına bir şeyler okumuş inanların ilk elden göreceği Allah emirlerini yerine getiren, zulme dur diyebilen, mal yığmayan, orjini para olmayan, yardımsever vs .
1. Tarık Ali, Fundamentalizmler Çatışması, I. Basım, syf. 399
2. R. İhsan Eliaçık, Yaşayan Kuran Meal-Tefsir. Casiye Suresi 18. ayet dipnotu
3. Çok değil Şubat 2009 Gazze saldırılarını hatırlayın kafi.
4. Fıkıh, metodolojik bir ilimdir. Bu sebepten Kuran’ı, hadisi, icmayı ve kıyası barındırır. Bu haliyle Kuran’da ve sahih sünnetlerde geçmeyen bir yargı, fıkıh usulüyle dile getirilmiş ise bu kişi üzerinde bir Allah emri değildir. Zira imamlar fıkıh usullerini kendi bulunduğu coğrafyada oluşturur ve kimi esaslar eşyanın tabiatı gereği o coğrafyada uygulanabilirdir.
5. Leninist jargonda uzlaşmacılık. Siyasi manada “kaypaklık”