Manşetler
Günün Haberleri
Arşiv
Sitene Ekle
Kağızmanhaber
Resmi Reklamlar
Karsspor
Susuzhaber
Iğdırhaber
Kars
8 °C
24
16:34
Taşova’da afet ve acil durum toplantısı düzenlendi
16:33
Almanya’da kaybolan imam Hollanda’da ölü bulundu
16:29
Yenidoğan çetesi davasında savunma yapan hemşire: "Başka bir hastanede ölen bebeğin işlemi Reyap Hastanesi’nde yapılıyordu"
16:28
Şişli’de Prof. Dr. İlber Ortaylı, Nazım Hikmet’i anlattı
16:27
Sincan Belediyesi’nden “Ağız ve Diş Sağlığı” semineri
16:26
İncirliova’da 32 düzensiz göçmen yakaladı
16:26
Trafik polisine çarparak yaralayan sürücü tutuklandı
16:26
Samsun’da 981 konut ve 436 işletme sıfır atık sistemine uygun hale getirilecek
16:25
Nazilli’de 2024 yılı için planlanan yol çalışmaları bir bir tamamlanıyor
16:23
Başkan Büyükkılıç’tan gencin hayatını kurtaran personele teşekkür
Günün tüm
haberleri
Anasayfa
Foto Galeri
Devlet Domuz Yedirir mi?
Devlet Domuz Yedirir mi?
Devlet Domuz Yedirir mi?
YAYINLAMA:
03 Kasım 2009 Salı 12:56
GÜNCELLEME:
00 0000 Salı 00:00
1
1
Devlet Domuz Yedirir mi? Salı, 03/11/2009 - 11:45 — Hamit Akçay Devletin mutlak / layüsel olduğu telakkilere göre evet yedirir. İktiza ederse iki parmağı ile damaklarınızı açar ve ağzınıza bastıra, bastıra zorla bile yedirir. Bu konuda aydınlatıcı bir bakış açısı kazanımı için Platon un devletine müracaat edilebilir. Bir de bazı devlet’lerin aşağılama kastı ile dinsel baskı yöntemi olarak Yahudilere yedirdikleri domuzlar var ki şimdilik bu konu mevzu muzun dışında kalmaktadır. Biz günümüz demokratik, sosyal devletten bahsediyoruz. Günümüzde sayısı 2 elin parmaklarını geçmeyen otokratik devletlerin dışında kalan, kahir ekseriyeti oluşturan-hepsi, aynı çizgi ve nitelikte olmasa dahi- demokratik ya da demokratikleşme sürecindeki devletlerden, hususen Türkiye’den bahsediyorum. Sosyal devlet uygulamalarının altın çağını yaşadığı 1950- 1980 arası dönemde devletin doğumhanenin kapısından, mezarlığın kapısına kadar tüm süreçlerde şöyle ya da böyle insan yaşamının içinde yer almaya çalıştığı bilinmektedir. Bu günlerde her ne kadar bu uygulamalardan –maliyetler sebebi ile- kısmen dönüşler yaşanmış olsa da sosyal devlet anlayışının bütünü ile terk edildiği söylenemez. Sağlıkla ilgilenen devletin doğal olarak sağlıklı gıdalarla ilgileneceği bir vakıadır. Nitekim ülkemizde de gıda üretim yerlerinin denetimini yapan, dahası gıda ürünlerinin standartlarını belirleyen devletin resmi kurumları mevcuttur. Bu kurumlar belirlenmiş ulusal ve uluslar arası kıstaslar çerçevesinde çalışmalarını sürdürmektedirler. Peki, Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu ülkelerde devletler insanların farkında olmadan inançlarına aykırı besinlerle beslenmelerine müsaade edebilirler mi? Vatandaşın bilmeden domuz yemesine göz yumabilirler mi? Aslında bu soru doğal olarak böylesi bir durum var mıdır, mümkün müdür şüphelerine matuftur. Hakikat ise göz ardı edilemeyecek kadar büyük sorunlar olduğu doğrultusundadır. Asıl büyük sorun domuz eti ve yağının doğrudan gıdalar içerisinde yer alması değildir. Daha doğrusu böylesi suiistimaller sıkı tedbirlerle kısa sürede denetim altına alınabilir düzeydedir. Asıl sorun hayvansal kökenli çeşitli ara hammaddelerin çeşitli sebeplerle imalatlarda kullanılması sorunudur. Çoğu zaman imalatçılar dahi bu hammaddelerin niteliğinden haberdar değillerdir. Onlara hep bu hammaddelerin fonksiyonlarından bahsedilmiştir. Oysa katkı maddesi olarak kullanılan bu ara hammaddelerin bir kısmı hayvansal /domuz menşelidir. Bunlardan en çok bilineni Jelâtin ve Lesitin ve Peynir Mayalarıdır. Hayvansal kökenli bu hammaddeler gıda endüstrisinde şekerlemelerden, dondurma, yoğurt ve pasta imalatına kadar çeşitli gıdalarda yoğun olarak kullanılmaktadır. Örneğin jelâtin; koyun keçi inek domuz gibi hayvanların kemik ve derisinden elde edilir. Ülkemizde bu hammaddeler yurtdışından özellikle de Avrupa ve Amerika kıtası ülkelerinden ithal olarak getirilmektedir. Dolayısı ile ucuz ve bol olan hammadde temin kaynağı domuzdur. Ülke insanların çoğunluğunun Hıristiyan/seküler olmaları sebebi ile ne üreticiler için ne de tüketiciler açısından sorun teşkil edici bir durum yoktur. Azınlıkta olan Yahudiler Koşer sistemi ve cemaatçi yapılanmaları dolayısı ile kendileri için çözüm üretebilmektedirler. Son yıllarda hızla artan Müslümanlar ise gerek Koşer belgesini tercih ederek gerekse helal sertifikalı ürünlerle çözüm arayışı içerisindedirler. Türkiye de ise belirsizlikler had safhadadır. Laik Devlet Sosyal Devlete Karşı Jakoben Laikler devlet ile helal haram kelimelerinin yan yana getirilmesine asla razı olmayacaklardır. Fakat sosyal devlet telakkisi içerisinde vatandaşın tüm ihtiyaçları göz önüne alınabiliyorsa neden dini inançlarına uygun beslenme ihtiyacı göz önüne alınmasın? Beden sağlığını dikkate alan devlet ruh sağlığını da dikkate almak zorunda değil midir? En azından vatandaşlarının sağlıklı bilgi edinme hakkına sahip olması adına yapılacak düzenlemeler sosyal devletin görevlerinin bir parçası değil midir? Bugün Türkiye de yaşanılan esasen böylesine bir bilgi edinme sisteminden vatandaşın mahrum edilmesidir. Nüfusunun %99 u Müslüman olan bir ülkede üretilen gıdaların helal olup olmayacağı sorgusu geniş kitleler açısından anlamlı görülmemektedir. Yoksa bu aşamada esas olan halkın helal, haram ölçüsünü kullanıp kullanmadığı değildir, geniş toplum kesimleri için haram olan bir şeyin yenilmesi tasavvur bile edilmeyecek bir meseledir. Nitekim domuz etinden yapılmış hiçbir mamul toplumun büyük çoğunluğu tarafından asla tüketilmeyecektir. Ancak bilgi sahibi olmaması sebebi ile domuz eti yemeyen insanlarımız domuzdan elde edilen katkı maddelerinin ihtiva ettiği besinleri yiyebilmektedir. Devlet sağlıklı bir bilgi edinme mekanizmasına müsaade etmeyerek vatandaşına domuz yedirebilmektedir. Peki devletin görevi vatandaşına domuz yedirmek ya da yedirilmesine göz yummak mıdır? Helal Sertifikalandırma Sistemi Aslında sorunun çözümü son derece basit. Vatandaşın sağlıklı bilgi edinmesini sağlayacak gönüllü teşekküllerce yürütülecek sertifikalandırma sistemi ile herkes bilgi sahibi olabilecek dileyen yediği gıdalarda helal haram ölçüsünü gözetecek dileyen ise gözetmeyecektir. Türkiye de bu konu gündeme geldiğinde genelde iki sorunlu görüş gündeme getirilmektedir. Birincisi yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bu meseleyi yok saymak ve asla gündeme alınmasını istememek, ikincisi ise Tübitak vb resmi kurumlara bu görevi tevdi etmek. Meseleyi yok saymak milyonlarca insana, insanların inançlarına açık bir saygısızlıktan başka bir şey değildir. Böyle bir görevi devletin resmi kurumlarına devretmek ise pek çok farklı sorunu peşi sıra getirecektir. Bu sebeple gönüllü teşekküllerin sağlıklı şekilde işlev göreceği yasal alt yapı bir an önce oluşturulmalıdır.
Haberler
Son Haberler
Manşetler
Kağızmanhaber
Karsspor
Susuzhaber
Iğdırhaber
Kafkas Üniversitesi
Ardahan Haber
Kars Haber
Digor Haber
Akyaka Haber
Arpaçay Haber
Sarıkamış Haber
Selim Haber
Türkiye Gündem
Diğer İçerikler
Foto Galeri
Web Tv
Yazarlar
Gazete Manşetleri
Kurumsal
Künye
İletişim
Gizlilik İlkeleri
Kullanım Şartları
Geliştiriciler İçin